kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
SUNAY AKIN

İzmir, EXPO'yu neden kaybetti?

Her şey 1965'te İzmir'den Bodrum'a doğru yol alan otobüsün Milas yakınlarında bozulmasıyla başladı. Otobüsün tamir edilmesini bekleyen yolculardan biri olan Sabiha Tansuğ, fazla uzaklaşmadan çevrede gezintiye çıkar. Sabiha Hanım, bir kadının başında, yöre halkının kıyafetlerinden olan eğribaş ile karşılaşır. Bu, ilkokul birinci sınıftayken 23 Nisan kutlamalarında, annesinin kendisini süslemek amacıyla giydirdiği eğribaşın aynısıdır. Ege'de kadınların başına koyduğu rengârenk başlığı öylesine çok sevmişti ki, onunla çekilmiş bir fotoğrafı olamadığına üzülmüştü, akıp giden yıllar boyunca... Sabiha Tansuğ, bir eğribaş satın alır. Hem de o yılların hatırı sayılır bir parası olan 35 liraya... O günden beri de karşılaştığı tüm yöre başlıklarını toplamaya başlar. Üç yıl boyunca oluşturduğu koleksiyonunu İstanbul'da sergileyince, ziyaretçilerden birinin şu teklifiyle karşılaşır: "Bu başlıklardan biriyle fotoğrafınızı alıp madeni paralarımızdan birine basmak istiyorum. İzin verir misiniz?" Teklifi yapan Darphane Müdürü Sait Tanaçan'dır. Sabiha Tansuğ'un Anadolu'nun kıyafet kültürünü anlatan sergisini önce Japonya'ya, oradan da Paris'e götürür. Paris'teyken bir mektup alır kayınvalidesinden... Zarfın içinde madeni 50 kuruş vardır. Ve paranın tura kısmında da Ankara gelin başlığıyla çektirdiği fotoğraftaki yüzü... Sabiha Tansuğ o anı şöyle tanımlar: "Hayatımda en çok sevindiğim olay buydu." Sabiha Tansuğ hayatı boyunca, tüm maddi olanaklarıyla Anadolu'yu gezer ve yörelerin kıyafetlerini, takılarını toplar. Bu toprakların en renkli ve en eşsiz hazinesini biriktirir. Bir tek amacı vardır: Anadolu giyim kültürünün sergilendiği bir müze kurmak... 1975'te Şevket Süreyya Aydemir şunları söyler Tansuğ'a: "Boşuna uğraşıyorsun, senin müzeni kurmayacaklar..." Ama bu sözler yıldırmaz aydınlanmanın kadın Don Kişot'unu... Hayalleri için savaşmaya kararlıdır. Çok iyi bilmekteydi ki topladığı yüzlerce eser ülkesinin ruhu, yaşama sevinci, yarınıydı. Türkiye'nin ışığını, bir arada yaşama kültürünü, hoşgörü anlayışını biriktiriyordu. Bekliyordu Sabiha Tansuğ, Avrupa'dan müze kurması için yapılan tekliflerin bir gün kendi ülkesinden de yapılacağını bekliyordu. Onca kıyafeti dışarıya götüremezdi; onlar bu topraklara, Anadolu'ya aitti.

HIRSIZ VAR!
Yıllar sonra birileri kapısına gelir, Sabiha Tansuğ'un... Kapıyı çalmazlar, evde kimsenin olmadığını bilmektedirler... Müze teklifi getirmemişlerdi, hırsızdı onlar. Çaldılar... Anadolu'nun belleğini, hafızasını, anılarını alıp götürdüler. Yer yerinden oynamalıydı; yöneticiler, emniyet güçleri olağanüstü hal ilan etmeliydiler. Bulunmalıydı, 24 saatte Anadolu tarihinin kostümleri, takıları bulunmalıydı. Ama olmadı. Çünkü bu ülkede herkes, ABD'yi tankıyla, topuyla, dolarıyla güçlü sanıyordu. Hiç kimse, ABD'de 18 bin müze olduğunu bilmiyordu. Bir Alman'ın, her gün bir müzeye giderse, ömrünün 16 yılını sokağa hiç çıkamadan ülkesinin müzelerinde yaşayacağını bilen yoktu. Tansuğ'un elinde hâlâ yüzlerce eser var; Anadolu giyim kültürünün yüzyıllar öncesine uzanan tek örnekleri... İnsanlar arasına cepheler koymak isteyenleri, bölücüleri, kahvaltıdaki yumurtalar gibi kültür değerlerimizi tokuşturup kırmak isteyenleri engelleyecek yegâne güç Tansuğ'un elindedir! Hoşgörünün, bir arada yaşama kültürünün, demokrasinin o eserlere ihtiyacı vardır. Bir ülkenin en önemli, ilk önce uygulanması gereken politikaları kültür politikalarıdır. Tanıtım etkinlikleri, fuarlara katılma, sanat ödülü törenleri bu politikalarda ödenmesi gereken hesabın net değil, küsur kısmıdır. Net olan, müzeciliğe verilen değer ve bu yönde gösterilen çabadır. Bu anlaşılamadığı için 2015'te İzmir, Expo'ya ev sahipliği yapamıyor. Oysa Ege giyim kültürü üzerine yıllardır çalışma yapan Sabiha Tansuğ, EXPO'nun kazanılması yönünde oynanması gereken en güçlü taştı. Ona sorulsaydı, kıyafet tarihinde başlıca üç giyimin olduğunu anlatacaktı. Bunlardan ilki, Hintliler'de gördüğümüz sarma giyimdir. İkincisi Romalılar ve Yunanlılar'dan anımsayacağımız bağcıklı giyim, üçüncüsü ise atlı göçebe giyimidir. Bu üç giyimin aynı anda görüldüğü ve hâlâ yaşadığı dünyadaki tek yöre Ege bölgesi, yani İzmir kentidir. Dünyaya bu anlatılsaydı, sunum ve tanıtımda bu kültür hamlesi yapılsaydı, EXPO İzmir'deydi. Hayatın dama değil, satranç oyunu olduğunu görebilene güçlü hem de çok güçlü bir taşın adıdır Sabiha Tansuğ...