kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Nisan 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

"Yaprak Dökümü süreci" bir yerde durdurulmalıdır...

Reşat Nuri Güntekin'in (1889-1956) "Yaprak Dökümü" nü, Kanal D'deki uyarlaması ile izlerken, sosyopolitik yaşamımızda da "Yaprak Dökümü Süreci" içinde bulunabileceğimizi düşündünüz mü hiç?
Bu süreç bugün başlamadı.
Çok dinli, çok dilli, çokuluslu Osmanlı'nın Avrupa'dan çıkartılması, ilk yaprak dökümüydü. Dökülen yapraklardan elde kalanlarla "Osmanlı-İslam Sentezi" oluşturulmaya çalışıldı.
Ama Balkan Savaşı'nda Müslüman Arnavutlar, 1'inci Dünya Savaşı'nda da Araplar, bu sentezin ağacından yere döküldüler.
Osmanlı'nın Yaprak Dökümü'nü yaşayan Cumhuriyet kurucuları, bu kez "Türk-İslam Sentezi" fidanını laik bir zemin üzerine diktiler. Müslüman olan her vatandaş Türk kabul edildi. Türk-Kürt, Sünni-Alevi benzeri farklılıklar yokmuş gibi davranıldı.

Birlik ve yapıştırıcılar
İçinde bulunduğumuz dönemde ise nüfus kağıtlarında "Dini İslam" yazan her vatandaşın, etnik kökenlerinin de, inanç derecelerinin de, laiklik yorumlarının da birbiri ile aynı olmadığı görülmekte.
Ayrıca hem içeriden hem dışarıdan birileri ağacı sallamakta.
Oysa Türkiye ağacı da, sonbahardaki Massachusetts veya New Hampshire ağaçları gibi, rengarenk yapraklarla dolu olabilir. Dünyada böyle ülkeler var.
"Birlik" denilen olgunun yapıştırıcıları çağımızda artık ne ırkla ne de dinle sınırlı.
Demokrasi, çoğulculuk, özgürlük, bireylere de, toplum kesimlerine de ve hatta geçmişin kan davalı devletlerine de, aynı şarkıyı söyletebiliyor.
"Kanun da benim, devlet de benim. Herkes bana benzeyecek, herkes benim gibi düşünüp benim gibi inanacak" diyenlerin çağı geçti artık.
Böyle diyenler devletlerini, parçaladılar, toplumlarını felaketlere sürüklediler.
Kısacası, bugünü bir tarih boyutu içinde değerlendirecek, akıllı, bilinçli ve sorumlu kadrolara ihtiyacımız var.
Sorun bir "iktidar kavgası" olmaktan öteye boyutlar içeriyor.
Çözümü asla yeni kamplaşmalar içinde bulamayız.
Neyse... Gerçek "Yaprak Dökümü" nü hatırlayalım.

Yaprak Dökümü'nün sonu
Ali Rıza Bey, bir Osmanlı kaymakamıdır. Suriye'de ve Anadolu'nun çeşitli şehirlerinde 25 yıl çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kırk yaşlarına doğru evlenmiştir. Beş çocuğu vardır. (Reşat Nuri'nin romanındaki 5'inci çocuk Ayşe sadece adı ile anılır) Trabzon'un bir sancağında (ilçe) mutasarrıf (kaymakam) iken, haklı bir kişiyi; eşraftan bir kişiye karşı koruduğu için görevinden alınır. İstanbul'a döner.
Dizide Halil Ergün'ün başarıyla canlandırdığı Ali Rıza Bey'in ve çocuklarının serüvenlerini televizyondan biliyoruz.
Romanın sonunda evini terk eden ve hastalanan Ali Rıza Bey'e, kötü yola düştüğü için daha önce evden kovduğu Leyla bakar.
Ali Rıza Bey artık yıllar önce "Kızlarının ahlaksızlıklarına göz yumarak, para yiyor" diye eleştirdiği eski bir kahvehane arkadaşıyla aynı konumdadır. Leyla'nın parasını yemektedir ve rahattır. Onu rahatsız eden bir tek şey "Kendisine o eski sözlerini hatırlatan, eski kahvehane arkadaşlarıyla yolda göz göze gelmek"tir.