kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Üniversite

10 gün önce dünyanın en eski üniversitesinin kuruluşunun 1583'üncü yıldönümüydü. Sessiz sedasız geçiştirildi. Çünkü kimse hatırlamadı.
Oysa bu ilk üniversite İstanbul'da kuruldu. Bugün Edirnekapı'dan Haliç'e kadar uzanan surları inşa ettiren İmparator II. Theodose döneminde, 27 Mart 425 tarihinde. "Auditorium" adını taşıyordu. 31 profesör Latince ve Grekçe hitabet, gramer, hukuk ve felsefe dersleri veri yordu.
O tarihten 434 yıl sonra 859'da iki yaşında tahta çıkarılan III. Michel'in dayısı ve naibi Bardas köklü bir yüksek öğretim reformu yaptı, İstanbul'un değişik semtlerine dağılmış olan fakülteleri "Magnaura Üniversitesi" adıyla bir araya getirdi. Bu da dünyanın ilk üniversite kampüsü olarak tarihe geçti.
Düşünün; günümüzde dünyanın en prestijli üniversiteleri olarak sayılan kurumlar ondan en az 300 yıl sonra doğdular: Paris Üniversitesi 1150'de, Oxford 1167'de, Cambridge 1209'da, Sorbonne 1257'de, Heidelberg 1386'da, Harvard 1636'da, Yale 1701'de, Princeton 1746'da, Columbia 1754'te...
Bu irfan yuvası sayesinde İstanbul'da o dönemde çok önemli ve çok değerli bilim adamları yetişti. Batılı kaynaklarda Bizanslı Etienne olarak geçen ve "Ethnika" adını verdiği 60 ciltlik tarih ve coğrafya kitabı yazan Stephanos Bizantios gibi. Tarih, coğrafya, hukuk ve siyaset bilimi üstüne yığınla kitap yazan "Bilgin İmparator" Constantin VII. Porphyrogenete gibi...
Yine bu bilim yuvasında üretilen teknolojiler sayesinde Avrupa pislik içinde yüzerken İstanbul sarnıçlarla, çeşmelerle, su kemerleriyle ve kanalizasyon sistemiyle donatılarak, dönemin "En hijyenik kent"i haline geldi. Su saati, top, Rum ateşi de Bizans'ın geliştirdiği teknolojilerin birkaçıydı.
İstanbul Üniversitesi, Alman hukuk tarihçisi Richard Honig'in araştırmalarına dayanarak kuruluşunu 1 Mart 1321'e kadar götürüyor. Bu da onu Bologne, Paris, Cambridge, Salamanque, Montpellier, Toulouse, Orleans, Sorbonne, Coimbra, Avignon'dan sonra dünyanın en eski 11'inci üniversitesi yapıyor. (Hele "Magnaura Üniversitesi"nin mirasçısı kabul edersek, kıdemde ilk sıraya yükseliyor.)
Yaş, eskilik, kıdem listesinin başlarında ama dünyanın en iyi üniversiteleri listesinin, daha doğrusu listelerinin kim bilir kaçıncı sırasında... "Times Higher Education"ın dünyanın en iyi 200 üniversitesi listesinde yok. Şanghay'daki Jiao Tong Üniversitesi'nin doğal bilimler, matematik, tarım, tıp, fen, ekonomi, sosyal bilimler dallarındaki dünyanın en iyi 500 üniversitesi klasmanının hiçbir kategorisinde yok.
Günahını almayalım; sadece İstanbul Üniversitesi değil, Türkiye'nin yüksek öğretim kurumlarının hiçbiri ilk 200, ilk 500, hatta ilk 1000 listelerine giremiyor.

Listelerin dayanılmaz baskısı
Bununla birlikte biz geçmişiyle gurur duyduğumuz İstanbul Üniversitesi'nin de, diğer yüksek okullarımızın da geleceklerinden umutluyuz. Sağlam gerekçelerimiz var:
- Her şeyden önce, sayıları giderek artan "En iyiler" listeleri üniversiteleri kendilerine çeki düzen vermeye zorluyor.
Çünkü gençlerin ve ailelerinin tercihlerinde bu klasmanlar rehber işlevi görmeye başladı.
- Yine bu listeler yüksek öğretimde reform için hükümetleri köşeye sıkıştırıyor .
- Bu çift yönlü (Üniversitelere ve hükümetlere) baskı sayesinde yükseköğretim, bilim ve teknoloji politikaları oluşturmak kaçınılmaz hale geliyor.
- Küreselleşme süreci üniversiteleri değiştiriyor: Çağın koşullarına ayak uyduramayan ayakta kalamayacak. Çağın koşulları ise onların bilgiyi aktaran değil üreten, yeniden yeniden üreten ve somut sorunların çözümünde değerlendiren kurumlara dönüşmelerini kaçınılmaz kılıyor.
- Ve nihayet yine küreselleşme sayesinde dünyanın tüm kıtalarında ve ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de üniversiteler dışarıya açılıyor. Büyük, güçlü, saygın yabancı üniversitelerle işbirliğine götürüyor. Bu da bilginin, teknolojininpaylaşımını ya da aktarımını sağlıyor.
Hatta işbirliğinin bir sonraki adımını atmaya, yurt dışında üniversite kurmaya veya edinmeye hazırlananlar bile var. ABD'de (Houston'da) bir kampüs satın alan ve bir üniversite almak için de yoğun arayış içine giren Bahçeşehir Üniversitesi gibi.
Ah bir de üniversitelerimizi siyasetin elinden kurtarabilsek...