kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Nisan 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Erdoğan: Öncelikli mesele istikrar

(A.A)
Yeni Haber
Başbakan Erdoğan, İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde, ''AB ve Türkiye'' konulu toplantıda konuştu ve soruları yanıtladı.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, AK Parti'nin kapatılması istemiyle açtığı davanın Türkiye'nin AB üyeliği sürecini nasıl etkileyeceğine yönelik bir soru üzerine Erdoğan, şunları söyledi:

''Şu anda bir hukuki süreç başlamıştır ve bu hukuki süreç Anayasa Mahkemesindedir. Anayasa Mahkemesi kendi görevini yapacaktır, biz de ilgili arkadaşlarımızla bu konuda savunmalarımıza yönelik çalışmalarımızı yapacağız. Bütün gayretimiz, demokratik istikrarın, ekonomik istikrarın baş başa yürüdüğü bir Türkiye mücadelesini aynı kararlılıkla yürütmektir. Şu anda olay bir yargı süreci içerisindedir. Dolayısıyla bu süreç içerisinde çok daha fazla yorum yapmak uygun değildir.''

Erdoğan, davanın AB sürecine etkilerine yönelik sorunun yinelenmesi üzerine, ''Bunu değerlendirmek bana düşmez. Bunu değerlendirecek olan ben değilim. AB üyesi ülkelerin mensupları, liderleri, herkes kendi yorumunu, değerlendirmesini yapıyorlar'' dedi.

''ÖNCELİKLİ MESELE DEMOKRATİK VE HUKUKİ İSTİKRAR''

Erdoğan, toplantıda yaptığı konuşmada da hukuki ve siyasi meşruiyeti her zaman önemseyen iktidarlarının, demokratik ve ekonomik istikrarın korunmasını en öncelikli mesele olarak gördüğünü söyledi.Başbakan Erdoğan, bu sayede 2002 yılında 230 milyar dolar gayrisafi yurt içi hasıla ile Türkiye'nin 26. sırada bulunduğunu ancak 2007 yılı sonu itibarıyla bu rakamın 660 milyar dolara ulaştığını ve Türkiye'nin dünyanın en büyük 17. büyük ekonomisi haline geldiğini kaydetti.2002 yılı öncesinde yılda 1 milyar dolar olan küresel sermaye gelişinin 2007 yılı sonu itibarıyla 22 milyar dolara yükseldiğini belirten Erdoğan, bunun, başarının tesis edilmesiyle sağlandığını söyledi. Başbakan Erdoğan, ''İki sihirli kelime diyorum, (güven ve istikrar)'' dedi.

Daha işin başında ''uzun ince bir yolda'' olduklarını söylediklerini anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Türkiye'nin, Cumhuriyetin kuruluşuyla Atatürk'ün önderliğinde başlayan çağdaşlaşma yolculuğunda bayrağı son beş buçuk yıldır AK Parti olarak biz taşıyoruz. Bu yolda zorluklar, engeller bundan önce oldu. Bugün zaman zaman sıkıntılarımız olabilir ama Türkiye için dönüşün olmadığını herkesin bilmesini isterim. Türkiye, her türlü zorluğu aşabilecek demokratik birikim ve olgunluğa, hukuki tecrübeye sahiptir''

''TÜRKİYE'DE TÜRKÇE'DEN BAŞKA RESMİ DİL YOKTUR''

Erdoğan, bir gazetecinin anayasa konusundaki çalışmaları anımsatarak, bu çalışmalar çerçevesinde ''Kürt kimliğinin tanınıp tanınmayacağına ilişkin'' sorusu üzerine şunları söyledi:

''Bu çalışmamız yeni bir anayasa değil, kapsamlı bir anayasa değişikliği çalışması. Türkiye'de kimsenin ben 'Kürdüm' demesine mani bir hal yok. 'Ben Kürdüm' diyenin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığıyla iftihar etmesine mani bir durum yok. Türkiye'de bizim Kürt kökenli vatandaşlarımız olduğu gibi, Türk, Laz, Çerkez, Abaza, Gürcü de var. Yani bazı Kürt kökenli vatandaşlarımızın bu denli aşırı yaklaşımdaki hassasiyeti benim ülkemde diğer etnik kökenli vatandaşlarım göstermiyor. Burada ciddi bir aşırılık var. Kaldı ki benim Kürt kökenli vatandaşlarım Kopenhag Siyasi Kriterleri'nden bu yana dillerini istedikleri gibi kullanıyor, istedikleri gibi eğlencelerini yapıyor, istedikleri gibi bilbordlarda yayınlar var.''

Bu konuda yeni bir adım attıklarını ifade eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Devlet televizyonu ve radyosundan bir tanesinde ağırlıklı olarak Kürtçe, Farsça ve Arapça yayın yapmaya hazırlanıyoruz. Bunların yanında ana dilini öğrenmek için kurs açmaya da imkanları, hakları var. Ama öyle abartılı başladılar ki bu işe, önce kurslar açtılar, fakat kurslar yürümeyince bu defa şimdi devletten 'bize yardım verin de öğretmen tayin edin de bu kursları çalıştıralım' diyorlar. Dünyanın neresinde acaba bu tür bir yöntem var? Avrupa Birliği ülkelerine bakın, oralarda bile böyle bir şey yok. Şu anda İsveç'te bile henüz Türkçe eğitim... Okullarda eğitim almak, dikkat edin resmi dil değil. Türkiye'de resmi dil olarak böyle bir talep var. Türkiye'de Türkçe'den başka resmi dil yoktur, olamaz. Böyle bir şey söz konusu değil.''

Başbakan Erdoğan, ''Kürt kökenli vatandaşlarımın olduğu Güneydoğu Anadolu bölgeleri yoğunlukla benim partimin açık ara önde olduğu bir bölgedir'' diyerek, bölgeye hiçbir dönemde gitmeyen hizmetin kendi dönemlerinde gittiğini, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerine son 5 yılda altyapı ve üst yapıya yatırımın yaklaşık 8 milyar dolar olduğuna dikkati çekti.

Başbakan Erdoğan, bunun yanında bölgeye 46 bin sosyal konut yaptıklarını, bunların 30 binine yakınının sahiplerine teslim edildiğini de belirtti.

''BİZ HALKIMIZI, HALKIMIZ DA BİZİ KUCAKLIYOR''

Soruyu yönelten katılımcıya ''Şimdi ben sana bir soru sorayım. Bunu iyi dinle. İdeolojik düşünmeyeceksin. Objektif pencereden bakacaksın. O da şudur; Türkiye'de Sivas ilimizin ötesine veya batı tarafına giden kaç tane lider var? Buna iyi bakacaksınız'' diyen Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Türkiye'de 81 vilayetimiz vardır. 81 vilayetin 80 tanesinde milletvekili çıkaran tek parti benim partimdir. Kucaklayıcı kim? Biziz. Biz halkımızı kucaklıyoruz, halkımız da bizi kucaklıyor, hiç bir ayrım yapmaksızın. Çünkü biz yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz.''Bir katılımcının terör örgütünün, Irak ve çevresindeki ülkelerle ilişkileri nasıl etkilediği yönündeki bir soru üzerine Erdoğan, ''Şu anda bizim Irak ile münasebetlerimizde aslında çok ciddi sayılabilecek bir sorun yok. Bunu şundan dolayı söylüyorum; Irak'ın ciddi ihtiyaçlarını biz Türkiye olarak karşılıyoruz. Rafine akaryakıt ürünlerinden tutunuz, gıdaya, ilaca, giyim-kuşama, beyaz eşyaya, elektronik eşyalara varıncaya kadar bunlar Türkiye'den oraya gidiyor. Öyle herhangi bir ambargo uygulamamız yok. Ama biz, Irak Merkezi Yönetiminden şunu istedik; 'Kuzey Irak'taki terör örgütü kamplarını lütfen dağıtın' dedik. Teröre karşı ortak mücadele vereceksek, o zaman bunu birlikte yapmalıyız. Kaldı ki biz Kuzey Irak'taki peşmergelerle geçmişte bu dayanışmayı gösterdik, ama ne yazık ki bu dönemde olmadı. Bunda bir aksama var. Ve burada son hava-kara harekatında Amerika ile istihbarat paylaşımı yaptık. Irak Merkezi Yönetimi ile görüşmelerimiz oldu ve bu arada Kuzey Irak'la da iletişimimiz oldu. Bu iletişimler neticesinde gerek hava, gerek kara harekatını gerçekleştirdik. Bu kara harekatında da hiç bir sivilin ölmemesi, bir defa önemli bir başarıydı. Ama terör örgütü kamplarını hedeflenen noktada Silahlı Kuvvetlerimiz yok etmiştir, bunu başarmıştır.''

Terörle mücadeleyi bir kenara koymanın mümkün olmadığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin teröre son 30 yılda verdiği kurban sayısının yaklaşık 35 bin civarında olduğunu söyledi.

Erdoğan, ''Dünyanın hiç bir ülkesinde her halde böyle bir rakam söz konusu değil. Bir devletin güvenlik kuvvetleri gerek polisi, gerek askeri bu hassasiyeti gösterirse ülkenin insanları da kendini huzurlu bir ortamda bulmuş olur. 70 milyon nüfusu olan bir ülkeyiz. Ülkeyi yönetiyorsunuz, bunun için de atılması gereken güvenlikle ilgili bütün adımları atmak durumundayız'' diye konuştu.

KIBRIS KONUSU

Güney Kıbrıs'ın Stockholm Büyükelçisi'nin ''Kıbrıs sorununun çözümü için siyasi iradenin devam etmesi şart. Türkiye'nin bunda olumlu bir rol oynayacağı taahhüdünde bulunur musunuz? Böyle bir anlayışla Kıbrıs'taki askeri birliklerin çekilmesi gibi konulara hazır mısınız?'' soruları üzerine Erdoğan, ''Sayın Pavlos'u kutluyorum. Temenni ederim ki Güney Kıbrıs'ın bütün temsilcileri de sizin gibi yaklaşsınlar. Sizler büyük ölçüde incelikleri yakalamışsınız'' dedi.

Erdoğan, Annan Planının gelişim sürecini de anlatarak, planın hazırlanması sürecinde Yunanistan Başbakanı Karamanlis ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Papadopulos ile bazı anlarda bir kelime üzerinde bile saatlerce tartışmaları, müzakereleri olduğunu anımsattı.

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:

''Artık imza safhasına geldik. O anda Karamanlis ve Papadopulos, 'bunu ertelesek mi' dediler. Ben orada Sayın Annan'a şunu söyledim; size bu süreci başlatma konusunda Davos'ta ben ricada bulundum. Sizler önce dediniz ki 'ben 3 kez bu işi başaramadım. 4. kez başarısızlıktan korkuyorum' ben de size dedim ki 'bu konuda Türkiye her zaman bir adım önde olacak.' Siz, 'görüşeyim ondan sonra döneceğim' dediniz. Görüştünüz ve süreci başlattınız. Süreç başladı. Buraya geldi. Şimdi de ertelenmesi isteniyor. Biz size 'verdiğimiz sözden geri adım atmayız' dedik. Annan da dedi ki 'siz de buna uyacaksınız' dedi. İmzalar atıldı, iş referanduma geldi.''

Başbakan Erdoğan, referandumda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yüzde 65 oranında Annan Planı'na ''evet'', Güney Kıbrıs'ın ise yüzde 76 ile ''hayır'' dediğini anımsatırken, Kuzey Kıbrıs'ın cezalandırıldığını, ama Güney Kıbrıs'ın ödüllendirildiğini söyledi. Referandumdan bir hafta sonra Güney Kıbrıs'ın da içinde bulunduğu bazı ülkelerin AB'ye alındığını anımsatan Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Şimdi burada birşey soruyorum; Bu adalet midir? Bu adil bir yaklaşım mıdır? Ve geçenlerde Şansölye Sayın Merkel bir açıklama yaptı; 'Güney Kıbrıs'ın AB'ye alınması yanlıştı, hataydı.' Ve şu anda Türkiye'nin AB ile ilgili tüm müzakerelerinde engel Güney Kıbrıs gösteriliyor. Türkiye'nin bunda suçu yok. Türkiye AB ne istediyse bu konuda onu yaptı. Bunu yaptığı halde şimdi siz durmadan Türkiye'nin önüne engeller koyuyorsunuz. Bizim Kıbrıs'ta istediğimiz nedir? İki kesimli ve eşit siyasi haklarla donanımlı bir Kıbrıs, istediğimiz bu. Ve bu konuda Türkiye olarak elimizden geleni yapmaya hazırız.''

''Lokmacı Kapısı'nı önce kim açtı?'' diye soran Başbakan Erdoğan, sözlerinhi şöyle sürdürdü:

''Kuzey Kıbrıs açtı. Hep bir adım öndeyiz. Hristofyas ile yapılan anlaşmadan sonra şimdi Lokmacı Kapısı da karşılıklı olarak açıldı. Türkiye barıştan yana, kavgadan yana değil. Kuzey Kıbrıs barıştan yana, kavgadan yana değil. Yani düşünün Kuzey Kıbrıs'tan Güney'e geçişte bir kilo beyaz peynir alan Güney Kıbrıs'a girerken yakalandığı anda cezalandırılıyor. Böyle şey olur mu? Yani bu denli önyargılar, ön kabuller var. Bunları aşmamız gerekir. Bunları aştığımız zaman zaten Kıbrıs çok kısa zamanda inanıyorum ki bir barış adası haline gelebilecek. Küçük hesaplar yapmayalım.Askerimizin çekilmesine gelince; askerimiz oradan çekilir mi? Ne zaman çekilir? Askerimiz oradan çekilir, ne zaman çekilir? Bütün bunlar yerine geldikten, barış adası teşekkül ettikten sonra, Yunan askeri de çekilir, o zaman Türk askeri de çekilir. Eş zamanlı olarak biz bunları yaparız.''Erdoğan, bunları İsviçre'de Kıbrıs ile ilgili görüşmelerin yapıldığı kentte de söylediklerini belirterek, ''Orada kayıtlarda var. Ne zaman, ne kadar asker çekilecek bunların hepsi orada var. Altlarına imza koyduk. Biz imzamızın sahibiyiz. Her zaman bunun arkasında dururuz. Hiç endişe etmeyin. Ama dediğiniz gibi herkes görevini yapacak, her şey yerine gelecek. Asker meselesi en son mesele. Ondan sonra adım atacağız'' dedi.

''TÜRKİYE, NATO İÇİN SIRADAN BİR ÜLKE DEĞİLDİR"

Erdoğan, Türkiye'nin NATO ve AB güvenliği açısından önemi konusundaki bir soru üzerine, NATO'nun, atacağı adımlarda Türkiye'yi çok iyi anlamak durumunda olduğunu belirterek, şunları söyledi:

''Çünkü Türkiye, NATO için sıradan bir ülke değildir. Adeta NATO'nun olmazsa olmaz ülkelerinden bir tanesidir; geçmişi itibarıyla aynı noktada olan ve ikinci en önemli güç konumundadır NATO içinde. Şu ana kadar dünyada attığı bütün adımlarla, bunun ta eski dönemlerini, demir perde dönemlerini düşündüğümüzde o bölgelerde NATO'nun adeta en önemli gücü Türkiye'ydi ve Türkiye o gün nasıl görevlerini icra ettiyse şu anda da aynı kararlılıkla değişik ülkelerde bu görevini icra etmektedir, bundan sonra da edecektir. Tabii şimdi NATO, AB, uluslararası güvenlik konusunda burada bazı takıntılarımız var, sıkıntılarımız var. Bunları kendileriyle de konuştuk, görüştük. Bunları karşılıklı anlayış içerisinde yapmamız lazım ama bize kalkıp da farklı dayatmalar getirirseniz, kusura bakmayın. Çünkü Türkiye'nin, AB sürecinde Güney Kıbrıs'ın bloke etmesiyle önünü kesiyorsunuz ama NATO'daki şeylere geldiği zaman Türkiye'nin veto etme yetkisine müdahale etmeye kalkıyorsunuz. Biliyorsunuz bununla ilgili yapılmış birçok anlaşmalar var, 'Bu anlaşmaların gereği neyse biz o anlaşmalara uyarak yine süreci devam ettiririz' dedik. Bunu son Münih Zirvesi'nde de çok açık, net ortaya koyduk.''

''TEK DEVLET, TEK BAYRAK, TEK VATAN''

Bir katılımcının, ''Almanya ziyaretinizde 'Asimilasyon insanlık suçudur' dediniz. Şanlıurfa'da da 'Tek devlet, tek bayrak, tek vatan' dediniz'' sözleri üzerine Erdoğan, şöyle konuştu:

''(Asimilasyon bir insanlık suçudur) ifademi sordunuz. Bunun önünü ve arkasını iyi görmemiz lazım. Ben entegrasyonu savunan birisiyim. Almanya'daki konuşmamda da 'Entegrasyon konusunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak ne gerekiyorsa bunu yapmamız gerekir. Almanya'daki 2.7 milyon Türk, Almanca dilini konuşmalı, bulunduğu toplumla uyum içerisinde olmalıdır ve buna yönelik de ne yapmamız gerekiyor biz bunu yapmaya hazırız' dedik. Ancak asimilasyona gelince... Hiçbir insandan, hiçbir toplumdan kendi dilini, dinini, kültürünü, geleneklerini yok etmesini, onları terk etmesini isteyemezsiniz. İsterseniz, bu bir insanlık suçudur. Bu ifadelerin bugün de arkasındayım, aynı şeyi yine söylüyorum ama entegrasyon noktasında tam aksini destekliyorum, entegrasyonun her zaman yanındayım. Ülkemde yaşayan İsveçli herhangi bir misafirimizden veya yerleşenimizden biz kalkıp da 'Sen İsveç'teki kültürünü, geleneklerini bırak'... Böyle bir şey deme hakkını ben kendimde bulamam. Bunu en yanlış husus olarak görürüm. Benim Almanya'da söylediğim bu. Diğer noktaya gelince, tek ülke, tek millet, tek bayrak, tek devlet... Bundan daha doğal ne olabilir? Hangi ülke bunun aksini iddia edebilir? Hangi ülke kendi ülkesi içerisinde, soruyorum sizlere, tek ülke değil bu ülke çift ülkedir diyebilir? Bu ülkenin çift bayrağı vardır diyebilir mi? Veyahutta burada çift devlet var diyebilir mi? Veya İsveç'te çift vatan vardır diyebilir mi? İsveç tek vatan, İsveç'in tek bayrağı vardır, İsveç'in tek milleti vardır. Başkası varsa ben bir yanılgı içerisinde olabilirim. Eyalet sistemi falan olabilir, onlar ayrı şeyler. Onlar eyalet bayraklarıdır ama yine de merkezin bayrağı ile eyalet bayrağı orada yan yanadır ama uluslararasında eyalet bayrağı değildir temsil eden. Nedir? İsveç'in kendi bayrağıdır. Bunu da lütfen bu şekilde anlayın. Bu noktada da bu dört tane kavramın arkasındayız.''

''ETNİK VE DİNSEL MİLLİYETÇİLİĞE KARŞIYIZ''

Etnik milliyetçiliğe karşı olduklarını anlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı çatısı altında asla etnik milliyetçilikten yana değiliz. Herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu savunmalı ama kendi etnik kimliğine de kimse müdahale etmesin diyoruz. Bölgesel milliyetçiliğe de karşıyız. Ülkenin 780 bin kilometre karesinin tamamı aynı çağdaş, modern devlet imkanlarına kavuşmalıdır. Aynı şartlara, alt yapı, üst yapıya kavuşmalıdır.Dinsel milliyetçiliğe de karşıyız. Ülkemde halkımın yüzde 99'u Müslüman'dır ama bunun dışında Hristiyan, Musevi olanlar da var. Hristiyan vatandaşımın da Musevi vatandaşımın da inancı, yaşama güvenliği bizim teminatımız altındadır. Bu hizmeti vermek, bunların o güvenliğini sağlamak bizim görevimizdir. Şu ana kadar bunları yerine getirdik, getiriyoruz, atılması gereken birçok adımları da attık.''

Vakıflar Yasası'nın çıkarıldığını anımsatan Başbakan Erdoğan, yasada yaptıkları değişikliklerle daha önceden imar planlarında cami olarak geçen ibadethaneleri mabet şekline dönüştürdüklerini belirtti.

TCK'NIN 301. MADDESİ

Erdoğan, TCK'nın 301. maddesinin yeniden yazım çalışmalarının Adalet Bakanlığı tarafından olgunlaştırıldığını belirterek, ''Bu konuyu Türkiye-AB ilişkilerinin gündeminden en kısa sürede düşüreceğiz. Türkiye AB'yi zayıflatmayacak, güç katacaktır. Biz aslında lütuf beklemiyoruz. AB müktesebatı içerisinde ne varsa, bizden de o istensin'' diye konuştu.

''ONLAR BİZİM ASLİ UNSURLARIMIZ''

Başbakan Erdoğan, ''Terör barışçıl yöntemlerle çözülmeli, askeri yöntemlerle değil'' ifadeleri üzerine, olayın sadece askeri ve güvenlik boyutu olmadığını, siyasi, diplomatik, ekonomik, sosyal, psikolojik boyutları olduğunu ve şu anda hükümetin konuyu bu boyutların tümüyle ele aldığını söyledi.

Erdoğan, şöyle konuştu:

''Bütün bu boyutları çalıştırıyoruz ama karşınızdaki insan silahlı. Operasyonel imkanlar kullanıyor, operasyonel güç kullanıyor. Siz bu operasyonel güce karşı ne yapacaksınız? Ne diyebilirsiniz? İsteklerini, taleplerini, zaman zaman bunlar adına konuşanlar dile getiriyor. Bunlar hiçbir ülkede, kimseden istenmeyen şeyler. Bunları görmemiz lazım. Ben Avrupa Birliği üyesi ülkelerde bu tür taleplerin yerine getirildiğini görmedim. Kaldı ki onlar ülkemizde bir azınlık hukukuna tabi değiller, onlar ülkenin asli insanlarıdır. Benim Kürt kökenli vatandaşlarımı istismar edenler var, bunları da lütfen iyi takip edin.Az önce de bir toplantıdaydım, buna benzer bir şey gündeme geldi. Adeta Kürt kökenli vatandaşlarımızı azınlık gibi görüyor Avrupalı. Hayır, azınlık değiller onlar. Kürt kökenli vatandaşlarımıza, 'Siz azınlıksınız' dediğiniz zaman sizi tekme tokat dışarı atar. Çünkü onlar bizim asli unsurlarımız, asli yapımızın içerisinde onlar.''

Başbakan Erdoğan, bölgede partisinin açık ara birinci parti olduğunu ifade ederek, partisinin milletvekilleri arasında 70'e yakın Kürt kökenli milletvekili olduğunu, 24 kişilik Bakanlar Kurulunda ise 4 Kürt kökenli bakan bulunduğunu belirtti. Erdoğan, ''Biz de böyle bir ayrım söz konusu değil. 81 vilayetin 80 tanesinden milletvekili çıkaran tek parti biziz. Niye? Ayrım olmadığı için'' dedi.

Türk boğazlarında kirlilik olup olmadığına ilişkin bir soru üzerine ise Başbakan Erdoğan, boğazı kullanan gemilerin atıklarıyla çok ciddi mücadele ettiklerini kaydetti. Başbakan Erdoğan, tankerlerin boğazdan geçişinin azaltılarak yok seviyesine getirildiği anda boğazların sağlıklı hale getirileceğini, bu çerçevede Bakü-Samsun-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatlarının çok büyük önem taşıdığına işaret etti. Erdoğan, ''Boğaz, 5 yıl,10 yıl öncesine göre çok daha temiz konumdadır. Daha da iyi olması gerekir'' dedi.

''AB sürecinde Türkiye'nin sabrı ne kadardır?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, ''Sabrın sonu yoktur. Çünkü sabrın sonu selamettir diyoruz. Okey?'' dedi.

''İYİ TERÖRİST-KÖTÜ TERÖRİST YOK''

Terörizmin uluslararası bir sorun olduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, ''Kimse benim teröristim iyi, senin teröristin kötü diyemez. Çünkü teröristin dini, milleti, ırkı, vatanı yok. Öyleyse burada ortak bir mücadele alanını geliştirmemiz, ortak bir mücadeleyi ve dayanışmayı geliştirmemiz şart. Bugün bana, yarın sana'' dedi.

Erdoğan, halen Irak'ın kuzeyinde yuvalanmış olan PKK terör örgütünün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu en büyük güvenlik tehdidi durumunda olduğunu belirterek, şöyle konuştu:

''Bu terör örgütü sadece masum insanlara saldırılar düzenlemekle kalmamakta, aynı zamanda insan kaçakçılığı ve uyuşturucu ticaretini bir finansman yöntemi olarak kullanmaktadır. Türkiye içinde bebekleri, çocukları, okulları önünde gencecik öğrencileri hedef alan terör örgütü başta Avrupa olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde de uyuşturucu yoluyla gençleri zehirlemektedir. Kısa bir süre önce terör örgütü PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki yuvalarına karşı düzenlediğimiz kara harekatı sivillere ve ülkenin altyapısına hiçbir zarar vermeksizin icra edilmiştir. Şimdi sıra Avrupa'daki özgürlük ortamını çeşitli yöntemlerle istismar eden bu terör örgütünün finans kaynaklarının ve propaganda imkanlarının ortadan kaldırılmasına gelmiştir. Bildiğiniz gibi terör örgütünün en önemli amacı, propagandasını yaptırabilmektir ve bu propagandayı yaptırabilmek için terör örgütüne her yol meşrudur. Yani şunu kullanayım, bunu kullanmayayım demez, her yolu kullanır. Onun için aslolan propagandasını yaptırabilmek.''

Türkiye'nin AB'ye üyelik hedefinin Hükümet için her zaman önemli bir konu olduğuna ve bunun böyle devam edeceğine işaret eden Erdoğan, ''Biz Türkiye'nin AB üyeliğine stratejik bir hedef olarak yaklaşıyoruz. Türkiye Avrupa ile aynı değerleri ve vizyonu paylaşıyor. Türkiye'nin üye olduğu bir AB küresel aktör olma yönünde önemli bir avantaj yakalamış olacaktır. Aynı zamanda Türkiye'nin üyeliği medeniyetler çatışmasından sıklıkla bahsedilen çağımızda, medeniyetler ittifakının mümkün olduğunu gösterecektir'' dedi.