kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Nisan 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Riskler ve fırsatlar

Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti hakkındaki kapatma davasını kabul etmesiyle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne kadar gidebilecek hukuki süreç başladı.
Bu zor süreçte herkes ama herkes dikkatli ve sağduyulu hareket etmeli, Anayasa'nın 138'inci maddesinin 3 fıkrasını bir an bile aklından çıkarmamalı:
1-"Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler."
2-"Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz."
3-"Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi'nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz."
Başsavcı Yalçınkaya'nın dava açmasından bu yana siyasilerden hukukçulara kadar çok geniş bir çevre, "İşlerin nasıl bu noktaya geldiği" sorusuna yanıt arıyor. Bize göre ise AK Parti 22 Temmuz 2007 seçimleri için hazırladığı ve seçim gecesi Başbakan Erdoğan'ın bir kez daha teyit ettiği beyannamedeki taahhütlere bağlı kalsaydı, "İşler kesinlikle bu noktaya gelmezdi."

O güvencenin önemi
O beyannamede şöyle deniyordu:
- " Laiklik, farklı yaşam tarzları için özgürleştirici bir modeldir ve toplumsal barış kuralıdır. "
- "Cumhuriyet'in temel değerleri, AK Parti'nin siyaset anlayışının da temeli ve ana hedefleridir."
- "Temel yasal düzenlemelerin ve anayasal değişikliklerin yapılmasında mümkün olabilecek en geniş toplumsal mutabakat aranacaktır. " Ve AK Parti'nin yüzde 46.7 oy oranıyla yeniden iktidara geldiği 22 Temmuz gecesi Başbakan Erdoğan Türk halkına şöyle sesleniyor, daha doğrusu şu güvenceyi veriyordu:
"AK Parti'ye oy vermeyen vatandaşlarımızın verdiği mesajı çok iyi anlıyorum. Bu vatandaşlarımız da müsterih olsunlar. Bizleri birleştiren ortak değerlerimiz var."
Sadece AK Parti'ye oy verenlerin değil vermeyenlerin de iktidara duydukları güven işte bu taahhütlere, bu toplumsal sözleşmeye dayanıyordu. Ancak ne yazık ki, 22 Temmuz'dan bu yana geçen 253 günlük dönemde uzlaşmacı politikalardan bir hayli sapma oldu.

Gerçek gündeme dönüş
Şimdi Erdoğan "5 yıldır böyle bir şeyi (Türban) gündeme mi getirdim" diye sitem ediyor. Ama görmek istemediği gerçek şu: 5 yıl boyunca böyle bir şeyi gündeme getirmediği için her iki seçmenden biri gönül rahatlığıyla oyunu AK Parti'ye verdi.
Peki, iş işten geçti mi? Arabanın tekeri kırıldı mı? Bizce hayır. Tam tersine iktidar Seçim Beyannamesi'nde, 60'ıncı Hükümet Programı'nda ve Erdoğan'ın 22 Temmuz gecesi yaptığı konuşmada çerçevesi son derece net belirlenen yol haritasına döner ve taahhütlerinin gereğini yerine getirirse, Türkiye'nin bu süreçten yara-bere almadan çıkacağına inanıyoruz.
İktidar karşı karşıya bulunduğu riski pekala tarihi bir fırsata dönüştürebilir. Haydi işbaşına...