kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Kızıldere'de, fotoğraftaki evde öldürülenler aslında, Denizler'in idamını engellemek için yola çıkmışlardı. Tıpkı Nurhak'a çıkanlar gibi, tıpkı uçak kaçıranlar gibi, tıpkı Meclis koridorlarında idam karşıtı imza toplayanlar gibi...

Oy dere Kızıldere, böyle akışın nere

"Bizde hal mi bıraktın, sana can vere vere," diye devam eden türkü hâlâ dillerde, Kızıldere hâlâ hafızalarda. Geçen haftaki bölümüyle Türkiye'yi ağlatan Hatırla Sevgili dizisini seyredenler, Mahirler'i, Denizler'i ve 30 Mart 1972'nin Kızıldere'sini hatırladı..
İLİŞKİLİ HABERLER
Oy dere Kızıldere, böyle akışın nere
12 Mart 1971'de askeri darbe. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yakalanması. Mahir Çayan'ların Maltepe Askeri Cezaevi'nden firarı... Bir dönem film şeridi gibi gözümüzün önünden geçiyor. Söz sanki bir uyarı gibi kulaklarımızda çınlıyor, Hatırla Sevgili. Bu dosyada 'Hatırla ey okuyucu' diyerek hafızaları yoklayıp, Sinan Cemgil'in de öldürüldüğü Nurhak Dağı'ndaki çatışmadan sağ kurtulan Mustafa Yalçıner'e, Kızıldere'de öldürülen Cihan Alptekin'in ablasına, Denizler'in idamına tanıklık eden Halit Çelenk'e, Altan Öymen'e, Fahri Aral'a, Oral Çalışlar'a kulak kabarttık. 30 Mart 1972'deki katliamdan 36 yıl sonra aynı toprakları ziyaret ettik. Ve de karanlık bir dönemin diğer tarafındaki Faik Türün'e, Tahsin Gürdal'a yakından baktık.

Dosya editörü: Nuh KÖKLÜ
Hazırlayanlar: Kaya GENÇ, Figen YANIK, İlknur K. AKMAN, Ece KOÇAL
Sayfa tasarımı: Mustafa GEZER
Acıyı anlatmak mümkün değil
"Kızıldere'de 10 arkadaşımız öldürüldüğünde ben Mamak Cezaevi'ndeydim. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan hakkındaki idam cezası Yargıtay'da onaylanmıştı. Konu Meclis'in gündemindeydi. Onlar yanımızdaki hücrelerde kararı bekliyorlardı. Mahir Çayan ve dört arkadaşı İstanbul'da, Maltepe Askeri Cezaevi'nden tünel kazarak kaçmışlardı. Polis peşlerindeydi. Belli ki Mahir Çayan ve arkadaşları, Denizler için bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Kızıldere yolculuğu böyle başlamıştı. Onlar bir şekilde çaresizlik içinde kapana kıstırılmışlardı, demek daha doğru olur. Kızıldere katliamını 12 Mart askeri darbesinin koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Türkiye'de bir askeri darbe yapılmıştı. Bu askeri darbenin şimdi anladığımız kadarıyla asıl nedeni, ordu içindeki iki kanadın birbirine üstün gelmesi çabasıydı. Bir kanat 'solcu' darbe yapmayı planlarken, diğer kanat daha değişik bir müdahaleyi, Meclis'in varlığının devam ettiği bir müdahaleyi tercih etmişti. Darbe giderek sertleşti. Bu sertleşmeyi tırmandıran nedenlerden birisi de İstanbul'daki İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'un, Mahir Çayan ve arkadaşları tarafından kaçırılması ve öldürülmesiydi. Darbe, ordu içindeki hesaplaşmadan çıkıp solun bastırılmasına dönüştü. Kızıldere, bir umutsuzluk isyanıdır. Kızıldere operasyonunun arkasındaki güçlerin acımasızlığı, ülkemiz tarihinin en kanlı operasyonlarından birine sebep oldu. Kızıldere'ye, Denizler'in idama gönderildiği koşullar içinde bakmak gerekir. Öyle bakınca bu olayı 20 yaşının hemen üstünde olan ve arkadaşları hiç yoktan idama giden gençlerin kahramanlığı, gözüpekliği ve çılgınlığı olarak değerlendirebilirsiniz. Aradan 36 yıl geçtikten sonra bakınca her şeyi daha farklı değerlendirmek mümkün. Arkadaşlarımız acaba oraya doğru bilinçli olarak mı yönlendirildiler? Bir kuşağın bütün öncü isimlerini topluca imha edebilmek için önceden kurulmuş bir tezgâhın içine mi düştüler? Tabii, daha sonraki yıllarda Denizlerin, Mahirler'in, İbrahimler'in birer mite dönüşmesinin nedeni de yaşadıkları ve karşılaştıkları acımasızlıktır. O zaman ne devrimci durum vardı, ne de bizlerin devrim yapabilecek gücü. Dünyadaki gelişmelerden etkilenmiştik. Denizler, Küba devrimini bir örnek olarak görüyorlardı. Castro ve arkadaşlarının yaptıklarını yapabileceklerine inanıyorlardı. Mahirler de değişik bir şekilde benzer bir anlayış içindeydiler. İbrahim Kaypakkaya ise köylerden şehirleri fethedeceğine inanıyordu. Kızıldere, 1960'larda başlayan devrimci gençlik hareketinin bir anlamda sonuydu. 68 kuşağının öncüleri orada son nefeslerini verdiler. Türkiye'yi yöneten, askeri darbelerle sürekli ülkemizdeki demokrasinin önüne set çeken derin devlet, hâlâ 68 kuşağıyla barışmadı. Hâlâ o gençlerin hayaliyle dövüşmeye devam ediyor. Biz ise, bugün aramızda olabilecek onlarca arkadaşımızı acımasız katliam ve idamlarda yitirmenin acısını, öfkesini yaşıyoruz. 12 Mart darbecileri de, 12 Eylül dabecileri de, bugün hâlâ darbe peşinde koşanlar da bu ülkeye çok zarar verdiler. Kızıldere'yle, biz 68 kuşağının da, bu alçak katliamı gerçekleştiren 'derin devlet'in de yüzleşmesi gerekiyor. Bu mümkün mü, bundan emin değilim... Orada yitirdiğimiz arkadaşlarımı sevgiyle, özlemle anıyorum. Bunun, bizler için ne büyük bir acı olduğunu anlatmam mümkün değil..."
ORAL ÇALIŞLAR (Gazeteci - yazar)
Haberin fotoğrafları