kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Mart 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Derdim iyi, anlamlı ve bir şey söyleyen fotoğraflar çekmek. Yani bir elbise kadının üzerinde güzel gözükse hatta kadın da çok güzel görünse bile bu bana yetmiyor. O zaman ben çok sıradan, herhangi bir firmanın fotoğrafçısı haline geliyorum. Fotoğrafçının kendisinden ısmarlanan şeyi yaparken sanat tarafına da bulaşabilmek gibi bir şansı da var aslında...

Estetikli yaratıklardan bana artık fenalık geldi!

ÖYKÜ YAZICIOĞLU
Okan Bayülgen, estetik düşmanı çıktı. "Güzel soyumuzu mahvediyoruz, bütün kızlar birbirine benziyor" diyen ünlü şovmen, Şamdan Plus'a bu durumun obeziteden sonra dünyanın en önemli problemi olduğunu söyledi ..
Sıradışı duruşu, tavrı ve davranışlarıyla şov dünyasının en popüler isimlerinden biri olan Okan Bayülgen ekrandan uzaklaştıktan sonra fotoğrafçılığa ağırlık verdi. Bayülgen ile, fotoğrafçılığı, fotoğrafçılarla yaşadığı polemikleri, kadınları, ilişkileri, evlilikleri, kısaca her şeyi konuştuk.

* Bugüne kadar birçok çekim yaptınız. Projeyi neye göre seçiyorsunuz?
Ben sosyal ya da ticari projeleri biraz kendime benzetiyorum. Örneğin bana birçok firma gelir sezon fotoğraflarını ya da kataloglarını çektirmek ister. Fakat ben bunları kendime benzetmezsem almam, çünkü anlamsız olur. Ben bu işi yapıyorsam ya çok önemli paralar kazanmalıyım ya da hiç kazanmamalıyım. Eğer o projeyi beğenmişsem ve biri benimle rakam konuşmak isterse ona "Arkadaş sinirimi bozma, bedavaya yaparım" diyebilirim.

* Spesifik kriterleriniz yok yani seçim yaparken?
Hayır, o işi ya da tiyatrocular için yaptığım işi birbirinden ayırmam ben. Çünkü benim bir yolculuğum var bu işte.

DİJİTAL ÜÇKAĞITÇILIK YAPMAM!

* Kaç seneden beri fotoğraf çekiyorsunuz?
2003 yılından beri. Aslında 16 yaşında başladım. Yani benim eski bir arkadaşlığım var fotoğrafla. Dolayısıyla birtakım dijital üçkağıtlarla, yalancılık ve sahtekarlıklarla kendi aşkımı, arkadaşlığımı ve sevgimi düzeltemem. Birçok fotoğrafçı gibi başkalarını kandırmaya çalışarak gerçekte kendimi kandıramam. Çok güzel, pahalı ve iyi makinelerim var. Ben gece onları başucuma koyup seyrederek uyuyorum. Bir çocuğun en çok sevdiği mekanik oyuncakları gibi onlar benim hayatımda.

* En çok neyin fotoğrafını çekmekten zevk alıyorsunuz?
Her şeyi, çünkü çoğunlukla bu farklı bir bakış açısıdır. Bir heykeltıraşta ya da tiyatro yönetmeninde olan bir şeydir. Ama asıl olan gerçekliktir. Ona bozarsanız olmaz.

* Kız arkadaşlarınızın fotoğraflarını da çeker misiniz?
Sürekli. Onun dışında bir ara paparazzilerin fotoğraflarını çekiyordum ve ben de çok hoş fotoğrafları var. En komiği de paparazzilerin fotoğraflarını çekerken onların makinelerini indirip poz vermesi.

* Bir fotoğrafçılar dünyası var mı bilmiyorum ama, acaba sizi aralarına aldılar mı?
Ben de bilmiyorum ama benim Türkiye'de deli gibi sevdiğim bazı isimler vardır. Tahsin Erdoğmuş, Ara Güler, Tamer Yılmaz, Mehmet Kısmet, Yağmur Kızılok, Koray Birand gibi... Bu adamlar benim çok iyi arkadaşlarım, lütfedip arkadaşlığa kabul ettiler, kitaplarıma önsöz yazıyorlar. Şimdi ben zaten bütün büyük isimler ile görüşüyorum. "Kabul edildin mi?" derken onları sorgulayan bir tarafım da var, çünkü birçok arkadaşımın sadece ticari nedenlerle dijital fotoğrafa dönmelerinden çok rahatsızım. Eğer analogda kalsalardı hâlâ onlardan öğrenecek çok şeyim olacaktı. Şimdi biraz yalnız kaldım.

* Geçtiğimiz günlerde bir polemik başlattınız. "Gay fotoğrafçılar kadınları iyi çekemiyor" diye. Neden böyle düşünüyorsunuz?
Reklamcıların düzenlediği bir üniversite toplantısında konuşmamdan yarım yarım çıkarılmış sözlerdi bunlar. Ben kendimle dalga geçerek kendime 'falokrat' ismini taktım. Yani fazla erkeksi ya da erkek egemenliğine tapan ama Fransızlar'ın 'Vay öküz' diye söyledikleri bir laftır bu. Kendime bu öküzlüğü uygun görerek ve dalga geçerek "Daha erkeksi bakalım" dedim. Hatta sergime de bu ismi koymuştum. Ama sanki 'İbneler' demiş gibi oldum. Birtakım insanlar da cevap verdi.

BENDE HOMOFOBİ VAR GALİBA


* Üstlerine mi alındılar yani?
Halbuki ben öyle bir şey demedim. Ayrıca 'gay bakış açısı' demiyorum zaten. Benim bir sürü erkek arkadaşım var. Onların gay mi yoksa hetoroseksüel mi olduklarını sorgulamıyorum ki. Bunun üzerine bir de kendimle dalga geçip "Erkek lisesinde yatılı okuyan ve öyle büyümüş bir çocuk olarak ben de homofobi var galiba" dedim. Bunların hepsi kendimle dalga geçmekti. Yanlış anlaşılma ve kıskançlık var işin içinde. Ayrımcı değilim. Kimsenin ismini de vermiyorum ve saldırmıyorum ki. Bütün digital yöntemleri sahtekarca ve ibnece buluyorum. Ayrıca yeri geldiğinde işlerim için sabahtan akşama kadar gaylerden yardım istiyorum.

* Nihat Odabaşı da size cevap veren isimlerden biri. "Medeni estetik kavramından yoksun. Okan ilk insan görüntüsünde. İçindeki kötülük diline vurmuş. Bu kadar bel altına yoğunlaşmasını o bölgesindeki rahatsızlığı olarak düşünüyorum" dedi...
Onun canı sağ olsun. Ben Nihat'ı, moda fotoğrafında önemli bir kilometre taşı olarak görüyorum. En azından fotoğraf işini yükseltmeye çalışan ve bunun kavgasını veren bir adamdır Nihat. Sıklıkla görüştüğüm bir adam değil, çünkü ikide bir bana sinirlenip duruyor.

* Çok vurdumduymaz bir tavrınız var ama eleştirileri dikkate alır mısınız?
Ben bildiğim yolda ilerlerken vurdumduymaz değilimdir. TV'de de böyle yaptım. Fotoğrafçılıkta da şunu söylüyorum: "Kızları, her yediğini kusan ve kendisinden başka, soyunun ona getirdiği güzellikten başka bir şeye dönüştürmeye çalışan mahlukatlar yapmaya çalışmayalım." Çünkü siz fotoğrafları fotoşoplamaya başlarsanız, kızlar günlük hayatta da estetikli dolaşır. Ben böyle insanlar tanıyorum ve bu yaratıklardan bana fenalık geldi. İkincisi, biz yaratık yaratmayalım 'sanat' diye. Kadınlar zaten güzel. Sıkıyorsa iyi fotoğrafçı ol, güzel çekmeyi başar.

* Biraz da kadınlardan bahsedelim öyleyse. Bu kadar snob ve ukala görünmenizin kadınlar üzerinde bir etkisi var mı sizce ya da neyinizi beğeniyorlar acaba?
İnan ben de bilmiyorum. Ama ben programı bitirirken dedim ki, "Saçlarımı uzatacağım, göbekleneceğim, kendime çok dikkat etmeyeceğim." Çünkü artık yorulmuştum, kendimi sürekli üzerine parlatıcı sprey sıkılan ve doğallığını kaybetmiş bir çiçek gibi görüyordum. "Böyle yapınca ne olur?" diye düşünmüştüm ve ilgi arttı. O zaman da düşündüm ki insanlar herhalde "Bu adam çat burada, çat şuradaki kapı arkasında bir çocuktu, şimdi durulmuş, hafif göbeklenecek de, böyle olunca da çocuk yapacak hale gelir, ben bunu bağlarım eve" gibi mi düşündüler bilmiyorum. Bir erkeğin göbeği, saçı başı, kilosu, boyu oyuncak ayılarının efektini uyandırabiliyor onlarda. Kim bilir, belki de yaş aldığım için şirinleşiyorumdur. Ama snobluğum da devam ediyor.
Haberin fotoğrafları