kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Mart 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Örtülü savaş muhabiri, muharriri

CHP'li Kemal Anadol dün haklı bir soru sordu:
Ergenekon soruşturması bilgileri, belgeleri veya iddiaları bazı basın organlarına nasıl ve kimler tarafından sızdırılıyor?
Sorusu haklı ama çok eksikti.
Şunu da sorsaydı, memleketi anlamak açısından bir adım daha atmış olurdu(k):
Aynı şekilde, kapatma davası iddianamesiyle ilgili bilgiler, belgeler, taslaklar, zamanlamalar, konuşmalar nasıl oluyor da Yargıtay dışında, emekli paşadan bir parti liderine, gazeteciden profesöre, bilgisayardan bilgisayara paylaşılmış oluyor?
Bir muhalefet partisi bir başka soruyla daha önemli bir adım da atabilirdi:
Nasıl oluyor da, Cumhuriyet gazetesine atılan ve bazı Ergenekon zanlılarında bulunan, başka eylemlerde de kullanılmış MKE kayıtlı bombalar, teslim edildiği Kara Kuvvetleri'nden çıkıp da bu kişilerin eline geçebiliyor?
Bu üç soru önemlidir.
Üç "sızma" vahimdir.
Ve ölümcüllüğüne göre sıralarsak, vahamet üçüncüden birinciye doğrudur.
Açık ki, memleket "örtülü savaş" mahalli.
Bizim mesleğimiz açısından da şurası açık ki, kıdemli veya demli kimi gazeteciler, bu işin temel ilkeleriyle de temel fıkralarıyla da kökten uyumsuz biçimde, kendilerini "örtülü savaş" komutanı ve neferi kılmışlar.
Gazetecinin ideolojisiz, tarafsız, içi boş sahte objektiflikte olması gerektiğini düşündüğüm yok.
Hem mümkün değil, hem de şart değil.
Ama gazetecinin "kendini kullandırması";
Aktörleri izleyip kamuoyunu bilgilendirmesi, belki sübjektif ama namuslu değerlendirmesi, eleştirmesi gerekirken "kendisinin aktör haline gelmesi" sıkıntılı ve sık sık tiksinti verici vaziyet.
Başta siyasi iktidar, her cinsten iktidar yanında kullanılmak üzere konuşlanan gazeteci bakımından mide bulandırıcı...
Çete yanında mesleğini kullanarak konuşlanan gazeteci bakımından kusturucu!
Her türlü "demokrasi" iddiası, "örtülü savaş ile örtülü savaş"ı değil, "her türlü örtülü savaş ile mücadele"yi de içermek zorunda.
Gazetecilik açısından da; Bu mesleğin demokrasiye, hakiki hukuka ve hakikate saygı gibi ilkeleri;
Örtüleri mümkün olduğunca kaldırmak, örtülü savaşları ortaya çıkarmak, örtülü savaşlara alet olmamak, kendini kullandırmamak, derin devlet veya devlet derinliklerinin uzantısı haline gelmemek, kir ile pası kazımak, ne ulaklaşmak ne uşaklaşmak şeklinde tezahür etmek zorunda.
Ama, böyle olmuyor.
Oysa, her türlü tezgah karşısında, kitleleri, toplumu güçlü kılabilecek, ona rağmen hiçbir halt edilmemesini sağlayacak yegane imkan, bilginin eleştirisine ve eleştirinin bilgisine sahip olabilmek...
Mümkün olduğunca doğru, cilasız, kemiksiz, kılçıksız, dolduruşsuz, kışkırtmasız, yamultulmamış biçimde haber almaları ve bilgi edinebilmeleri.
Lakin, gazeteci, hangi cephede olursa olsun, örtülü savaşın iliştirilmiş unsuru olduğu sürece, mesleğine ihanet; hakikate ihanete, oradan da topluma ihanete doğru büyüyor, büyüyor!