kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Mart 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

Silaha dönüşen basın

Demokrasi ve "yargı bağımsızlığı" tartışması AK Parti'ye kapatma başvurusu ve Ergenekon soruşturmasıyla iyice kızışırken, gazetecilik de "mesleki rolünden" uzaklaşıyor!.
Konuya şöyle de bakılabilir:
Öyle anlar gelir ki gazetecinin kendisi de önemli bir haberin konusu, "öznesi", "nesnesi" olabilir.
Gazeteciler sadece beyan ettikleri fikirlerden ötürü gözaltına alınıp tutuklanıp, mahkûm olmuyor.
Yasadışı başka eylemler ve fiillerden ötürü zan altına girmeler, cezaevine konmalar Türkiye'de ender değil. Bunlar arasında adi vakalar da var, ucu teröre varan nitelikte vakalar da.
Türkiye normal bir ülke olsaydı, basın gazetecinin adli kovuşturmalara adı karıştığında bunu da herhangi bir haber gibi işler, esas görevinin halka doğru, dengeli haber vermekten ibaret olduğundan hareket ederdi.
Ama konuya sadece böyle bakarsak, saflık etmiş oluruz.
Çünkü Türkiye "normal" bir ülke değil; olamadı henüz.
İçinden geçilen olağanüstü değişim sürecinde yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, demokrasinin geleceği çevresinde ucu belirsiz bir fırtına yaşanıyor.
Kurumlar ve davranışları kökünden sorgulanıyor.
Yargıtay Başsavcısı'nın AKP'yi kapatma başvurusu tartışmasına, aralarında bir gazete başyazarının da bulunduğu kişilerin "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla gözaltına alınması da eklenince, öteden beri siyaset girdabında savrulup duran basın ve medya gerilim merkezine iyice çekiliverdi.
Toplumu iyice kutuplaştıran gelişmeler, basında da tam bir saflaşmaya, "ya bizdensin ya ondan" ilkelliğine sürüklenmiş durumda.
Bir cenahta AKP'den nefret edenler, öteki cenahta onu canla başla savunanlar...
Ortada durmaya çalışan SABAH gibi bir gazetenin ise "siz de AKP'lisiniz" suçlamasını göze alarak, demokrasiyi sonuna kadar savunmaktan başka çaresi yok.
Tıpkı, rahmetli Abdi İpekçi'nin Milliyet'inin 1970'lerin sonundaki tavrı, çabaları gibi.
Acı veren şudur...
Türkiye'de basın / medya hiçbir zaman mesleki ilkelerin ve kaygıların etrafında buluşmamıştır. Saflaşmayı şekillendiren, siyasetin akıntılarına dair tercihler olmuş, meslek hep siyaset partizanlığına, devlet içi pazarlıklara, yeraltına da uzanan hesaplaşmalara alet edilmiştir.
Alet edildiği ölçüde de okur, izleyici, bir haber iletme aracına çarpık bir siyaset merceğiyle bakmıştır.
Bunu besleyen hastalık, Türkiye'de bir kesim "gazeteci"nin, basının oksijen tüpü olan demokrasiyi savunmayı bir yana bırakıp, "sadece halka karşı sorumlu, siyasete karşı bağımsız gazeteci" olmak yerine, "bağımlı, militan, misyoner gazeteci" olmayı kör bir inatla savunması, yutturmasıdır..
Bugün yaşanan çifte standart tutkusu, her şeye "tek gözle" bakış, demokrasiyi daha da kırılgan hale getiriyor, okurların büyük resmi görmesine de engel oluyor.
Bizde meslek dayanışması yoktur. Meslektaşımız Hrant Dink'in cenazesinde bir veya ikisi dışında genel yayın yönetmeni yoktu! Nokta dergisi savcı emriyle baskına uğrarken, "Nokta karşıtı" basında özetle "oh oldu!" deniyordu.
Şimdi benzer muameleye "ulusalcı" bir dergi maruz kalıyor.
Gazeteciler ilkel karakterleri bu senaryoyla oynamakta ısrar ederse, film hep böyle sürüp gidecektir.
Yazarların bazılarına olumsuz olarak gelenlerin dışında son hafta SABAH okurlarından habercilikle ilgili "partizanlık" algılaması içeren kayda değer bir tepki olmamasını da bu arada not edeyim.
Böyle zamanlarda demokrasinin bekası adına aklı ve akılcı eleştiriyi temsil etmek, gazetenin değerine değer ekleyecektir. Zor bir duruş, ama SABAH'ın bunda kararlı olması gerek.