kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Mehmet Barlas, Zeki Müren'in sesi radyodan ilk kez duyulduğunda "Kız mı erkek mi?" diye tartışıldığını söylüyor.

Nostaljiden dirilişe!

Melis D. ÇALAPKULU
Türk musikisinin geçmişten günümüze yakın takipçilerinden, çok iyi bir dinleyici olan SABAH Başyazarı Mehmet Barlas, geçen sene Sayfiye Ayla ve Zeki Müren Ses Yarışması'nda jüri üyeliği de yapmıştı. Barlas konuyla ilgili görüşlerini anlattı..
16. yüzyıldan kalan başka neyimiz var?
- Türk sanat müziğine son dönemde artan ilgi ve bu müziğin bugünkü durumu hakkında düşünüyorsunuz?
- Türk müziği, gerek icra gerekse besteciler açısından sürekli gelişen bir müzik. Yani geçmişe baktığımız zaman Itri var, Dede Efendi var, Meragi var... Ama bugün de çok büyük besteciler var. Yaşayanlar arasında mesela Avni Anıl, Alaeddin Yavaşça birer ekol. İcracılarımız da var. Mesela geçmişte Hacı Arif Bey müthiş bir icracıydı. Bugün de baktığınız zaman, genç kuşaktan mesela Münip Utandı, Güzin Değişmez, Bekir Ünlüataer, Eda Karaytuğ, Adnan Mungan gibi isimler var. Bu solistleri dinlediğinizde, tarihin herhangi bir çağında yapılan mükemmel icranın bugün de yapıldığını görürsünüz. Bu isimleri, Türk müziğini seven kesim biliyor, izliyor. Ayrıca Anadolu'nun her kentinde mutlaka bir Türk müziği korosu var. Bunlar çok iyi insan yetiştiriyor ve çok da geniş bir kesim tarafından dinleniyorlar. Mesela pazar konserleri var, salı konserleri var... İstanbul'da Cemal Reşit Rey'de ya da Atatürk Kültür Merkezi'nde. Bunlar tıklım tıklım dolu oluyor ve yaş ortalaması 25. Solistlerin, saz ustalarının hepsi çok büyük isimler. O bakımdan benim Türk müziğinin eskisinden daha büyük ölçüde yaşadığına, yaşatıldığına inancım var.

- Yani gerçekten bu dönem popülerleştiğini düşünüyorsunuz.
- Tabii. Bir de ayrıca, bizim 16. yüzyıldan kalma neyimiz var? Müziğimiz var. Tamburi Mustafa Çavuş'dan "Dök zülfünü meydana gel..." deyince, bunu 18 yaşında genç de söylüyor, 80 yaşında adam da... Böylesine bir ortak kültür aracı ihmal edilmez, edilmedi de.

- Yeni bestelerde, yeni icralarda değişen neler oldu sizce?
- Türkiye'de klasiğin yükseldiği bir dönem var, sonra ardından gelen bir neoklasik dönem var. Bu sadece müzikte değil tabii, mimaride de var mesela. Yani Süleymaniye Camii ile Nuruosmaniye Camii birbirine benzemiyor. Neticede rokoko tarzı Osmanlı'yı da etkilemiş. Aynı şekilde müziği de... Neoklasikler daha Batılı. Nihavend makamına baktığınızda daha uçuşan şarkılar görürsünüz mesela. Karşılıklı etkileşim içinde olmuşlar. Zaten Osmanlı müziği Batı'ya da gitmiş. 17. yüzyılda Viyana'ya giden Türk Mehter Heyeti var. Viyanalılar dinlemişler. Mozart'ın Saraydan Kız Kaçırma'sını dinlediğiniz zaman Türk müziğinden etkilendiğini görürsünüz. Bizde de onların etkilerini görüyoruz tabii. Osmanlı gibi Cumhuriyet döneminde de aynı şey geçerli. Mesela Mısırlı İbrahim Efendi'nin, Saadettin Kaynak'ın, Münir Nurettin Selçuk'un böyle eserleri var. Bunlar Batı'dan etkilenilen, süslü şarkılardır.

- Son dönemde bestelenmiş ve çok beğendiğiniz bir-iki parça var mı?
- Mesela Avni Anıl'ın şarkıları. Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun. Bunu bilmeyen var mı Türkiye'de. Alaeddin Yavaşça'nın, Kız Sen İstanbul'un Neresindensin? şarkısı. Bilmeyen var mı?

- Popstar Alaturka türü yarışmalar için ne düşünüyorsunuz? Arabesk tarzı da yer buluyor bu yarışmada mesela.
- Bunların hepsi bu coğrafyanın ürünleri. Mesela ben Kuzey Afrika müziğine; Mısır, Cezayir, Fas müziğine baktığım zaman, bunlar Osmanlı'dan etkilenmiş. Kuzey Afrika'da en büyük konserler Tamburi Cemil Bey'in Şedaraban Saz Semaisi ile başlar. Kahire'ye gitmiştim yıllar önce. Kahire Konservatuarı müdürü, yaşlı bir adamdı. Karısı da Enver Sedat'ın kız kardeşiydi. "Ben karımı Türklerden kıskanırım," dedi. "Neden?" dedim. "Çünkü Tamburi Cemil dinlediği zaman ağlamaya başlar," dedi. Böyle etkiler var. Baktığınız zaman bizim müziğimizi de bunlar etkilemiş. Arabesk dediğimiz, süslü, yaylı sazların çok ağırlıklı olduğu müzik... Aynı zamanda bölgenin müziği de bu.

- Eskiden Türk Sanat Müziği denilince aklımıza TRT korosunda siyahlar giyinmiş, kalıp gibi durup şarkı söyleyen kadın ve erkekler gelirdi. Şimdi hem televizyonda hem de genel algılanış olarak daha renkli, daha sempatik hale geldi TSM.
- Şöhret olmanın yolları belli. Dünyanın bilgini olun Türkiye'de; iyi bir futbolcu kadar popüler, onun kadar servet sahibi, onun kadar ben merkezci olamazsınız. İyi bir pop sanatçısı da öyledir. Neticede popstar yarışmalarına katılanlar da yıldız olmak için katılıyor. Onların amacı öncelikle çok iyi müzik icra etmek değil. Orada jüriyi ve SMS gönderecek seyirciyi etkilemek. Ama o popstarları dinlediğim zaman, çok iyi altyapısı olan bazı insanlar görüyorum. Dini müzik biliyorlar örneğin. Belli ki bunların bir bölümü iyi yetişmiş insanlar. Bir kere kulakları var, ikincisi müzik kültürleri var. Ama neyi satabiliriz ona bakıyorlar. Ama bu böyledir zaten.

- Yaklaşım biraz sakat yani.
- Yaklaşımı bilmiyorum. Mesela İngiltere'de de aynı yarışma var. Geçen sene Paul Potts (Kamboçya'nın diktatörüne benziyor adı) diye bir telefon satıcısı bu yarışmada birinci oldu. İlk çıktı "Puccini'nin Nessun Dorma'sını söyleyeceğim," dedi. Herkes dalga geçti, telefon satıcısı olduğu için. Meğer adam dağ başında kendi kendine arya söylermiş. Bir ses çıktı, Pavarotti gibi. Şimdi Türkiye'de de böyle isimler çıkacaktır. 1952'de Zeki Müren çıktığı zaman, radyoda ilk dinlediğimde çocuktum, dedem ve babaannemle dinliyordum. 'Kız mı erkek mi?' diye çok tartışıldığını hatırlıyorum. Ama ondan sonra o kadar büyük bir yıldız oldu ki, kimse ne olduğunu tartışmadan Zeki Müren dinlemeye başladı. Zaten bunun bir ölçüsü vardır, Rauf Tamer'in söylediği... Eğer büyükseniz soyadınız bilinmez. Mefaret dediğiniz zaman Mefaret Yıldırım'dır. Muazzez dediğiniz zaman Muazzez Abacı'dır. Münir, Münir Nurettin Selçuk'tur. Müzeyyen, Müzeyyen Senar'dır. Zeki, Zeki Müren'dir. Ajda dediğiniz zaman da Ajda Pekkan'dır. Bugün de o popstarlar içinden mutlaka bazıları ileride sadece isimleriyle bilinecek.
Haberin fotoğrafları