kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Zeki olmayan insanı çekemem, hele oyuncuysa hiç!

Marie Claire dergisinekonuşan Beste Bereket,"Oyuncuların duygusalzekası yüksek olmalı" dedive ekledi: Yönetmenianlamak, karakteri iyitahlil edebilmek gerek.....
'Türev' adlı filmdeki performansıyla 42. Altın Portakal Film Festivali'nde aldığı 'Altın Portakal'dan, 'Sessiz Fırtına' adlı dizide canlandırdığı 'Doktor Rengin' karakterine uzanan gerçek bir başarı hikayesi Beste Bereket'inki... Ünlü haberci Mithat Bereket'in kuzeni olan 22 yaşındaki oyuncu, kazandığı ödülü sonuna kadar hak ettiğini ve azmi sayesinde ileride çok daha iyi yerlere geleceğini söylüyor...

* Siz konservatuvarlı bir oyuncusunuz...
Evet. 4 yıl boyunca haftanın en az 6 günü, 12-15 saatimi okulda geçirdim. Hani; 'Konservatuarın tiyatro bölümünde misin? Ne kadar eğlenceli' diye bir muamele yapılır ya, asla! 17 yaşındayken adım attığınız bir okul. Ergenlik çağındasınız ve duygularınızı tamamen açmanız gerekiyor. Oysa henüz hayata karşı toysunuz. Birilerinin karşısında ağlamanız, öfkelenmeniz ya da gülmeniz gerekiyor ama henüz birçok hissi yaşamamışsınız...

* O süreçte çok zorlandınız mı?
Tabii ki. Liseden çıkıyorsunuz, bir anda haftanın 7 günü 8 kişilik bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Bir duygu karmaşası yaşıyorsunuz çünkü önünüze daha önce yaşamadığınız durumları anlatmanız ve hissetmeniz gereken bir dünya çıkıyor. Çok garip bir his. Baskılı bir ortam diyemem ama orada bulunuş sebebinizi iyi bilmeniz gerekiyor. Oysa yaşınız buna müsait değil. Bazen bunu kavrayana kadar okulu bitirenler de oluyor.

EGONUN BİR DOZAJI OLMALI
* 'Türev' ile 42. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu seçildiniz. Ödüllere inanıyor musunuz?
Tabii ki. Herkes ödül için birbirini yiyor, farkında mısınız? Ödülün paketlenecek, yenilecek ya da sarılıp yatılacak bir şey olmadığının farkındayım ama herkes yaptığı işte sırtının sıvazlanmasını ister. Biz de bu işi, birileri bizi alkışlasın diye yapıyoruz. Kendi içinde gayet karmaşık bir iş yapıyoruz. O karmaşık durum da egoları yükseltiyor.

* Sizin ego seviyeniz yüksek midir ya da genel olarak yüksek olmak zorunda mıdır?
Biraz fütursuz olmak iyi olabilir. Egonuz yüksek olduğunda; kendinize mutlaka bir sınır koyuyorsunuz. Diğer insanların size nasıl baktığı ile çok ilgileniyorsunuz. 'Beni nasıl görmelerini istiyorum?' sorusu ile ilgileniyor ve en açık halinizde olamıyorsunuz. Oysa oyunculuk yapıyorsanız çok açık olmanız gerekiyor. 'Benim hakkımda ne düşündü acaba?' ya da 'Beni iyi mi, yoksa kötü mü gördü?' diye düşünüyorsanız, oyunculuk yapmak zorlaşıyor. Bence bu işi yaparken o masumiyeti kaybetmemek gerekiyor. Bir yandan da kendinizi beğenmeniz gerekiyor ki; yüzünüzü beyazperdede, tiyatroda ya da televizyonda göstermekten rahatsızlık duymayın. Yani egonun çok tatlı bir dozajı olmalı. Dünyayı kurtaracak bir iş yapmıyoruz sonuçta. Kendimizi çok da ciddiye almamalıyız. Beyin cerrahı gibi hayat kurtarmıyoruz. Ne yaptığımızın bilincinde olup, yaptığımız işe anlam yüklememiz gerekiyor.

İYİ Kİ VİLDAN'LA PAYLAŞTIK!
* Bir film, insanların hayatını değiştirecek bir etki yaratamaz mı?
Olabilir. Ben sadece en ilkel halinden bahsediyorum. "Film yaparak insanların hayatını değiştirebiliriz. Egomuz çok yüksek olmalı" demekten bahsediyorum. Bu düşünüş çok zararlı ve anlamsız...

* Geçmişte, sözünü ettiğiniz ego ile, aldığınız 'Altın Portakal'ı kendisinin hak ettiğini söyleyenler oldu...
Beni rahatsız etmedi bu. Ben Ferzan Özpetek'in jüri başkanı olduğu; Nuri Bilge Ceylan, Yılmaz Erdoğan, Zuhal Olcay'ın yer aldığı bir kuruldan aldım ödülü. Onlar beni ödüle layık görmüşken; "Almamalı mıydım?" dememeliyim. Herkes bir başkası hakkında istediğini söylemekte özgürdür. Ancak bunu ne kadar ciddiye alıp almayacağım, benim kararımdır. 'Allah'ım bana ne dediler? Bu ödülü geri vermeliyim' gibi bir şey düşünmedim tabii ki. Daha güzel ne olabilir mesleğimle ilgili?

* Ödülü Vildan Atasever ile paylaşmıştınız. Bu bir ilkti... Garipsemiş miydiniz bunu?
Ben Antalya'da 'İki Genç Kızın Hikayesi'ni izledikten sonra; Vildan ile Feride'yi (Çetin) tebrik etmek istemiştim. Filmi sonradan 3 kez daha izledim. Bence ödülü iki kişi paylaşmak daha güzel. Jüri üyeleri bize, "İlk kez sadece kadın oyuncu kategorisinde çok zorlandık. Süper performanslar vardı. Bu yüzden bizi en fazla etkileyenleri seçmek istedik" demişti. İzleyip çok beğendiğim bir işte yer alan bir insanla bu ödülü paylaşmak, bence tekbaşıma ödül almaktan daha güzeldi.

OYUNCU ALGILARINI AÇMALI!
* Oyuncunun zeki olması gerektiğini düşünüyormuşsunuz. Bunu biraz açsak...
Oyuncunun algıları açık olmalı. Kalbinizi ve sepetinizi ne kadar doldurursanız, o kadar çok şey sunarsınız. Duygusal zekanız yüksek olmalı. Yönetmeni anlayabilmek, karakteri iyi tahlil edebilmek, ayrıntıları hesaplamak, sesinizi ayarlamak, aynı anda 5 kişi ile oynadığınız bir rolde dikkatinizi kaybetmemek gerekiyor. Ben zeki olmayan hiçbir insanı çekemiyorum. Hele ki bu kişi bir oyuncuysa...
Haberin fotoğrafları