kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Suda Kebap'ta gemi güvertesinde gibisiniz.

Boğaz'ın ortasında su içinde kebap

DENİZ ERBİL
23.02.2008
Denizin ortasında, her tarafı camla çevrili bir mekânda Boğaz'ı seyrederek kebap yemeyi hiç düşündünüz mü? Suada'daki Suda Kebap'ta 'Boğaz'da balık yenir' düşüncesine inat, Antep'ten Adana'ya kadar kebap çeşitleri masanıza geliyor..
İLİŞKİLİ HABERLER
Boğaz'ın ortasında su içinde kebap
40 yıllık Galatasaray Adası'na 'Suada' denmesine bir türlü kendimi alıştıramıyorum. Sanırım benim için Boğaz'ın bu tek ve mücevher gibi değerli adası, hep Galatasaray Adası olarak kalacak. Her zaman güzel anılarım oldu burada. Ama en büyük keyif ve gururu, yurtdışından gelen konuklarımı getirdiğimde yaşadım. Boğaz'da bir adanın olabileceğini hayal bile etmediklerinden, motora binip kıyıdan açılırken, kendilerini magazin dergilerinden adını duydukları müteveffa Prenses Margaret'in ünlü Mustique Adası'na davet edilmiş dünya sosyetesinin bireyleri gibi hissederler. Adada Boğaz'a, Boğaziçi Köprüsü'ne bakan masamıza oturduğumuzda yemeği, içkileri unutup kendilerini bir rüya âlemine kaptırırlar. Aslında haksız sayılmazlar. Dünyada bir eşi bulunmayan Boğaziçi'ndeki bu adada yemek yiyebilmek, büyük ayrıcalık. Galatasaray Adası olduğu dönemlerde, sadece kulüp üyeleri ve konukları yararlanabilirken, bugün herkes bu özel adada yemek yiyebilme olanağına sahip. Geçtiğimiz yıl adada yangın çıktığında, sanki kendi evim yanmış gibi üzülmüştüm. Doğrusu yangından sonra burada neler olup bittiğini de takip etmedim. Ta ki geçen hafta bir arkadaşım beni Ada'ya kebap yemeye davet edinceye kadar. Aslında Boğaz, balık lokantalarının tekelindedir. Boğaz'a balık yemeye gidilir. Bu görkemli suyolunun iki yakasındaki kebapçıların sayısı, bir elin parmaklarını geçmez. Boğaz'da, üstelik benim sevgili adamda kebap yeme fikri, bana çok cazip geldi. İstanbul'un tam da kara teslim olduğu günlerinden birinde, arkadaşımla Kuruçeşme'nin yolunu tuttuk. Eskiden motor iskelede olmadığında, yazın kızgın güneş, kışınsa yağmur, kar altında motorun gelip sizi almasını beklerdiniz. Şimdi her tarafı kapalı camlı bir iskele yapmışlar. Üstelik tavana yerleştirilmiş elektrikli sobalarla da ısıtılıyor. Dolayısıyla insan üşümeden, sabırla motorun karşıdaki adadan kalkıp gelmesini bekleyebiliyor. Ayrıca eskiden hiçbir konforu olmayan bu motorun kapalı kısmına kalorifer sistemi yerleştirilmiş. Suada'da kışın iki mekân hizmet veriyor. Bunlardan iskeleye çıkınca hemen karşıda yer alan Arşipel, balık ağırlıklı bir mönüye sahip. Biz sol tarafa, Suda Kebap'a yöneldik. Yanmadan önce Suada'ya son gidişimde tesisi çok eskimiş, köhneleşmiş bulmuştum. Yangından sonra tümüyle yenilenmiş, mekânlar şık ve modern görünüme bürünmüş, lavabolar adaya yakışır kalitede armatürlerle donatılmış. Ayrıca bu kış ortamı için çok önemli bir ayrıntı; buraya güçlü havalandırma ve ısıtma sistemleri yerleştirilmiş.

AÇIK MUTFAK
Suda Kebap, iki tarafı tümüyle cam kaplı bir mekân. Her masadan, bir tarafta Boğaz'ın Anadolu, öte yanda Rumeli yakasını görebiliyorsunuz. Biz gittiğimizde İstanbul'un özlemini çektiğimiz tümüyle karlar altındaki görünümü gerçekten etkileyiciydi. Zeminin ahşap parke oluşu, içerisinin iyi ısıtılması, dışarıda tipiye dönüşen kar ve soğuğu hiç hissettirmiyordu. Restoranın bir ucunda camekân ile ayrılmış açık bir mutfak bulunuyor. Burada bir tarafta fırın, öte yanda kebap tezgâhı, arkada ise mezelerin bulunduğu kısım yer alıyor ve yemeklerin yapılışını oturduğunuz yerden izleyebiliyorsunuz. Her ne kadar yemek listesi önümüze getirilse de biz kebapçılarda gelenekleşmiş 'tepsiden seçme' yöntemini tercih ettik. Aslında bu sayede insan mezelerin ne kadar taze olduğunu kestirebiliyor, görünümünden bir ölçüde bunların lezzeti hakkında fikir sahibi bile oluyor. Soğuk mezelerden soslu patlıcan kızartması, Erzincan tulumu, zeytinyağlı kereviz ve gavurdağ salatasını seçtik. Tulum az tuzlu ve kaliteliydi. Gerek patlıcan kızartmayı, gerekse zeytinyağlı kerevizi beğendim. Gavurdağ salatası da kaliteli nar ekşisi, ince kıyılmış malzemesi, ufalanmış bol ceviziyle umduğumun ötesinde başarılıydı. Seçmediğimiz diğer mezelerin de görünümlerinden tazelikleri anlaşılıyordu. Ardından az miktarda Antep'in ünlü yuvalama yemeğini ısmarladım. Yuvalama genellikle çorba olarak görülür. Çorbaya karşı değilim; tersine çorbasız bir hayat düşünemem bile ama yuvalama, çorbanın ötesinde, büyük emek ve maharet isteyen bir yemektir. Buradaki bezelye tanesi büyüklüğündeki köftecikler, bir kebapçıda kolay kolay bulamadığım, evlerde özenle yapılan yuvalamalar düzeyindeydi. Ara sıcak olarak soğansız Antep usulü orta büyüklükte bir lahmacun ile yetindik. Ardından ortaya karışık kebaplar getirttik, Adana usulü şiş köfte, Antep usulü fıstıklı şiş köfte, lokum gibi bir, iki lokma et şiş, birkaç parça kaburga ve kuzunun kalitesini en iyi şekilde gösteren pirzolayı İstanbul'un kar manzarası eşliğinde afiyetle atıştırdık. Yemeğin üzerine tatlı yiyecek halimiz kalmamıştı. Sadece ikiye kesilerek sunulan taze ceviz reçelinden bir parça tattım. O da başarılıydı. Soğuk havaya katlanmayı kolaylaştıracak miktardaki bu kebap ziyafetini mis gibi bir fincan Türk kahvesi ile noktaladık. Suda Kebap'ın şarap kavında Kavaklıdere firmasının hemen tüm kalite şarapları mevcut. Ayrıca Fransa, İspanya ve Şili'den ithal şaraplar da var. Gerek şarapların, gerekse meze ve kebapların fiyatları gayet makûl. Hesap ödenirken, bir de hoş sürprizle karşılaştık. Kış ayları boyunca yemek ve içkinin toplamından yüzde 20'lik bir indirim yapılıyormuş. Doğrusu böylesine hoş bir ortamda iyi bir servisle sunulan lezzetli meze ve kebapların zaten çok yüklü olmayan hesabından yapılmış indirim, benim gibi sürekli fiyat artıran mekânlardan gözü yılmış yemek severlere çok hoş geliyor. Sanırım, Suada'ya ve özellikle Suda Kebap'a sık sık gideceğim.
Haberin fotoğrafları