kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Acaba nihai hesaplaşma mı?

Ev kedisi gece basarken sıcak odada pencereden, dışarıda yağan karı seyrediyormuş. Birden pencerenin önünde bir sokak kedisi belirmiş. Patisi ile camı tırmalayıp, ev kedisini balkona çağırmış...
Balkonda buluşmuş iki kedi. Sokak kedisi ev kedisini kendisiyle beraber macera yaşamaya davet etmiş,
- Mart bizim ayımızdır. Benimle gel, damlarda sevişme oyunu oynayacağız... Sokaklarda çöplükleri karıştıracağız, eğleneceğiz, demiş.
Ev kedisi sokak kedisinin peşine takılmış. Soğuk ve karlı havada titreye titreye çöp tenekelerinin arasında dolaşmışlar. Onları azgın köpekler kovalamış. Damlarda dolaşıp dişi kedi ararken, azgın miyavlamalarına sinirlenen insanlar onlara taş atmış. Buldukları dişi kedilerden tırmık yemişler.
Ev kedisi sabaha karşı, üstü başı çamur içinde, perişan, evine dönmüş.
Sokak kedisine veda ederken "Ben bu sevişme oyununu hiç sevmedim" demiş.
1946'da çok partili demokrasi modeline geçerken, biz de toplum olarak ev kedileri gibiydik. Dünyayı pencereden seyrederdik. İçeride ve dışarıda ne olursa olsun, "değişim" bize "ev sahibi "nin izin verdiği ölçüde yansırdı.

Asıl ev sahibi
Aslında siyaset de ekonomi de dış dünyanın konjonktürüne endeksliydi. IMF'ye de demokrasiye geçtiğimiz yıl girmiştik. NATO'ya da Yunanistan'la birlikte katılmıştık. Amerika'da "McCarthyci Cadı Avı" sürerken, bizde de solcular tutuklanmaktaydı.
Özgür ve bağımsız olmaları için 1950'de asker gönderdiğimiz Güney Kore'de 1960'da Syngman Rhee devrilirken, Türkiye'de de Kore'ye asker gönderen Demokrat Parti devriliyordu.
Çok partili demokrasiye geçişle birlikte, biz Türkler de evin dışına çıkıp özgürlük oyununa katıldık. Ama hem ev sahibi yerli yerinde duruyordu, hem de ev sahibini yönlendiren dış dünya ağırlığını korumaktaydı.
Nitekim 1960'ın 27 Mayıs darbesini radyoda ilk açıklayan Albay Türkeş de, duyurusuna "NATO'ya, CENTO'ya bağlıyız" cümlesiyle başlamıştı.
Daha sonra 1964-65 Kıbrıs Olayları üzerine ABD'den "Johnson Muhtırası" nı alan Başbakan İnönü, "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünya içinde yerini bulur" dedikten sonra bir bütçe oylaması ile başbakanlıktan indirildi.

Yeni dünyalar
Aslında dünya durmadan değişiyordu ve yeni dünyalar kuruluyordu. Ama Türkiye'nin yeri hep aynı kaldı.
Ev kedileri içeride darbeler, çeşitli içerikli kamplaşmalar, parti açıp kapatmalar ve devletçi ekonomi arasında "demokrasi oyunu"nu oynamayı sürdürdüler.
Bu sıralarda ev sahibi ev kedilerini sürekli kontrolü altında tutuyordu. Ev sahibini ise dış dünya hep yönlendiriyordu. Ev sahibi dış dünyayı anlamakta geciktiği zaman, ya siyasi ya da ekonomik krizlere giriliyordu.
Demokrasi oyunu oynamaya başladığımızdan bu yana geçen 62 yılda tabii ki çok şey değişti ve gelişti. Alt kimlikler üste çıktı, Ankara merkezli siyaset ve ekonomi, merkezkaç kuvvetlerinin etkisine girdi. Ama ev kedileri olarak çok yorulduk, çok da zayiat verdik.
Bu arada ev sahibi de eskisi gibi zinde değil. Dış dünya artık onu aşarak içeriyi doğrudan etkiliyor sık sık.
İçinde bulunduğumuz dönem, galiba bir "nihai güç denemesi"ne sahne olmakta.
Ev sahibi ile ev kedileri karşı karşıyalar. Ev kedileri artık sokaklarda da yaşayabilmeyi öğrendi.

Doğru algılamak
Ayrıca ev kedileri artık dış dünya ile doğrudan ilişkide. Onlar dış dünyayı ev sahibinden daha doğru ve daha hızlı algılayabiliyor. Örneğin ev sahibinin uyguladığı devletçi, merkeziyetçi ve korumacı ekonomiyi, ev kedileri 1980'de "Serbest Pazar Modeli "ne dönüştürdüler.
Ev sahibi ise hâlâ özelleştirmeleri, yabancı sermayeyi engelleyebileceğini düşünüyor. Oysa ev kedileri globalleşmeye uyumdan başka çare olmadığını görmüş durumdalar.
Bunun gibi, seçim kazanmanın ülkeyi yönetmeye yeterli olmadığı savının da, Avrupa Birliği adayı bir ülkede ve 21'inci yüzyılda anlamı olmadığını, ev sahipleri kavrayamadı.
Bakalım dış dünya bu durumlar karşısında kime ne diyecek?