kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MAHMUT ÖVÜR

Kürt meselesinde ilk adımı kim atmalı?

AK Parti'nin kapatılma girişiminin gündeme geldiği günün akşamı DTP yetkilileri Ahmet Türk, Emine Ayna, Selahattin Demirtaş ve Mustafa Sarıkaya ile birlikteydik.
Araya AK Parti'nin kapatılma davası girdiği için o gece DTP'lilerle neler konuştuğumuza biraz ara verdik.
Oysa DTP'lilerle konuştuğumuz Kürt meselesi de AK Parti'nin kapatılma meselesi gibi Türkiye'nin en temel meselesiydi...
Manzara gerçekten ilginç oldu.
Neredeyse Meclis'in yüzde 70'ni oluşturan AK Parti'nin de DTP'nin de artık "kapatılma" gibi ortak bir kaderleri var.
Bu ortak kader onların bundan sonraki hareket tarzını ne kadar etkiler bilinmez ama DTP'liler, özellikle son bir aydır her kapıyı çalarak "Bizi dinleyin" diyor.
Nedeni de belli, Kürt sorununda bir çözüme ulaşmak.

"Basın herkesi eleştirmeli"
Ahmet Türk şöyle diyor:
"Birilerinin gösterdiği gibi değil, biz gerçekten bu ölümlerden rahatsız olan bir partiyiz. Sorunun kaynağına nedenlerine de inmeden bunun çözülmeyeceğini düşünüyoruz. Basın da çözüm konusunda yoğunlaşmalı. Biz de dahil herkesi de acımasız biçimde eleştirmeli... "
Yemek boyunca birçok şey konuşuldu. Ama tartışmanın gelip tıkandığı nokta, bu soruna ilişkin ilk adımı kimin atacağıydı.
Acaba önce DTP, PKK'yı terör örgütü ilan edip, silahların bıraktırılmasını mı sağlamalı, yoksa devlet mi Kürt meselesinde demokratik bir açılım yapmalıydı?
Son otuz yılda bu açıdan "bir adım ileri iki adım geri" denecek çıkışlar oldu ama hala gelip dayandığımız nokta burası...
İş gerçekten bu kadar "basit" bir noktada mı, doğrusu emin değilim ama ben yine de DTP'lilere o soruyu sordum.

"Terör değil özgürlük sorunu"
Aslında başta Ahmet Türk olmak üzere bütün DTP'lilere, nereye gitseler ilk bu soru soruluyor. Onlar da her defasında öfkeleniyor.
Emine Ayna bu "öfkenin" nedenini şöyle açıklıyor:
"Soruna hak ve özgürlük açısından değil terör sorunu olarak bakılıyor. Onlar bu sorunu silahla çözmek için yola çıkmış, biz ise siyaset yapıyoruz. Silahların konuştuğu ortamda siyaset yapmak kolay değil. Bizim de elimizin güçlü olması gerekiyor. Çözüm iradesi görmeliyiz. Bu iradenin olmadığı zeminde örgüte 'Siz silah bırakın' diyemiyorsunuz."
Araya Ahmet Türk giriyor ve şu soruyu soruyor:
"Peki, silahları bıraktılar. Ne yapılması gerekir, bunu da bana söyleyin. Konunun doğru bir sürece evrilmesi için bir adım atılması gerekmiyor mu?"
Sorun gerçekten karmaşık...
Bırakın çözüm üretmeyi, Türkiye sorunu tartışmakta bile zorlanıyor.

"Ortak talebimiz çözüm"
DTP Genel Başkanı Yardımcısı Mustafa Sarıkaya bu nedenle olacak farklı bir öneri getiriyor:
"Kimi şiddetle, kimi demokratik biçimde de olsa bu sorunun çözülmesini istiyor. Ortak talep çözüm ama işimiz hiç kolay değil. Kimse tek başına bu sorunu çözemez. Bunun için öncelikle güçler arasında yumuşak alan yaratarak, kamuoyunu alıştırarak bir noktaya gelinmesi gerekiyor. İşte burada kamuoyunu hazırlamak açısından basına çok rol düşüyor."
Belki de en doğrusu bu... Siyasi çözümden önce toplumun rehabilitasyona ihtiyacı var. Bunu yapacak olan da siyasi partilerdir.
Bunu yazınca aklıma, bir süre önce Fikret Bila'nın konuştuğu emekli askerlerin Kürt meselesiyle ilgili konuşmaları geldi.
Bugünün siyasetçileri onlar kadar cesur olamayacak mı?