kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Şantiye arkası rantiye

(Su santralı, su kanalı, Sulukule) .
Ne tuhaf!
Başbakan İstanbul'un "köklü Roman semti" Sulukule için "ucube" dedikten bir gün önce...
Su kanalı kazan dozer doğalgazı patlatmış, Oktay çocuk çoktan ölmüştü.
Başbakan Sulukule için "ucube" dedikten bir gün sonra, dün Maraş'ta "su santralı" patladı, dört işçi öldü.
"Ucube" nin güzelleştirilmesinden bahsedildiği sırada...
Özelleştirmenin ucubeleri, taşeronlaşma öldürüyor.
Kendilerinin de "ucube" sayılıp sayılmadığını merak eden Sulukule ahalisi ile onlara el ve gönül verenler, bir semtin güzelleştirilmesine itiraz etmiyorlar; köklerinin bulunduğu semtin, evlerinin başka eller için özelleştirilmesinden ürküyorlar.
Çünkü, kokusu çıkan o.
"Ucubeyi tanzim ve ıslah" ın ardında "ucubeyi yutacak iştah" olup olmadığı soruluyor.
Kısacası; Şantiyenin arkası rantiye... mi, değil mi, acele cevap isteniyor.
Semtleri kendilerine iade mi edilecek, yoksa ucube mucube denerek, adeta ırkçılığa doğru uzanan bir küfür kültürüyle, "renkli" insanlar kapı dışarı, mahalle dışarı, semt dışarı, hayat dışarı mı edilecek, işte o!
Elhak, nice açıdan imar ve mamur edilmekte olan bir kentte, Sezar'ın hakkını da vermeli.
İstanbul'da özellikle nice yoksul semt, ama oy için, ama iman için, ama insaf, izan, insan ve hizmet için, görmediği yeşili, görmediği temizliği, görmediği hizmeti ve desteği gördü birkaç dönemdir.
Şıkıdım sosyete muhabbetleri ile iktidara kör gözüm nefretlerin, "odun, kömür dağıtıp oy aldılar" lafı tamamen doğrudur.
Sadece odun ile kömür dağıtılmadığını da teslim edersek.
Ve odun ile kömürün, su ile yolun, gaz ile otobüsün, kaldırım ile parkın, sanki bolluk içinde yüzenlere kıyak olmadığını, esas mağdur ile mahrumlara merhem, tutunacak dal, bir tutam mutluluk ve temel insan hakkı olduğunu idrak edersek.
Lakin o manzaranın arkasında, "Şantiye arkası rantiye" düzeni de mevcut.
Kayırmacı ihale dağıtımından taşeronlaşmaya, köleleştirmeye ve iş cinayetlerine, kenti parsellemeye, orman arazilerini yutmaya kadar.
"Kıyakçı, rantçı, köleci, öldürücü ucube sistem".
Yıllık 3 milyar YTL bütçesi olan İSKİ şemsiyesi altındaki şantiye cinayetleri vahim mesela.
Eski İSKİ yöneticilerininkiler, imar daire başkanınınki gibi, ahbap çavuş firmalara verilen işler; işi kazananın daha ucuza ve daha yetersiz koşullardaki bir taşerona devri, "çantacı" çarkı.
"Ucube düzen"le yaratılmış rantlar, güvencesizleştirilen, kıdemsizleştirilen, çukura ve gaza gömülen ve her belada tek sorumlu kalan işçiler...
Lağımda boğulan Dilara; havaya uçan Oktay.
Bakın, en geri madenler filan bir yana, sözde en modern gemileri yapan tersanelerden, sözde kentin imarına, sözde en çağdaş enerjileri üreten santrallere kadar, bir tür "iş, sermaye, kar, taşeronluk" sistemi, adeta katliam yapıyor.
Güzelleştirmeye, özelleştirmeye maniler, methiyeler, mersiyeler düzerken; sokaktaki çocuktan başındaki işçiye kadar, insanı ufalayan bir dozer yürüyor, kolayca harcayabilen bir çark dönüyor.
Bir yıl bir ay iki hafta oldu... Hatırınızda mı? Ceylanpınar kuzuları, yoksulluğun minik kızları, minicik elleriyle günde üç, beş lira karşılığında koyun sağsınlar diye, elli kişi kamyon kasasına istiflenmişlerdi ve dereye düşürülmüşlerdi.
Orası devletindi, taşerona verilmişti ve on can, sanki o yaşta öyle ölmeleri çok olağanmış gibi toprağa verilmişti.
Ceylanpınar Çiftliği "demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti"nindi, 14 yaş altında işçi sözde yasaktı, sözde kayıt dışı çalıştırmak yasaktı.
Belki de esas ucube; bu vahşi, köleci, istismarcı, rantçı, kıyıcı, kıyımcı çarktı!