kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Mart 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Kaybedilmiş kuşak.. mış!.. Niçin?..

Şimdi de yeni bir klişe çıktı, ağızlara sakız.. Felaket tellallığının boyutlarını nereye getirdiler bakın.. Amaç umutsuzluk yaratmak.. Amaç, özellikle, günümüzün dinamik güçlerinin moralini sıfırlamak sanki..
Gençlere "Siz bittiniz" diyorlar.. "Siz yoksunuz.. Boşuna uğraşmayın.. Sizin kurtuluş şansınız yok.." Kestiğim kupürü bulamadım bir türlü.. "Bugünün gençleri artık kolayca ev, kolayca araba sahibi olamayacaklar.." diyordu yazar..
Ölçü de bu.. Kolayca ev, kolayca araba sahibi olamayınca, kayboldu kuşak..
Tansu Çiller basmıştı ya, çifte anahtarlı palavrayı.. Orda kalmışlar hala..
Doğal olanı mıdır, gencin hemen ev, hemen araba sahibi olması.. Eğer babası zaten zengin değilse.. Tabii iyidir de, doğal değildir.. Diyelim doğaldır, o da kabul.. Ev araba sahibi olamamak niye kayıp kuşak yaratsın..
Bana sorarsanız, tam tersi.. Büyük adamları zor koşullar yaratır..
Ben üniversite öğrencisi iken, araba değil, arabanın bir tek lastiğini almak için, Başbakan Adnan Menderes'in kartviziti gerekirdi.. Toplu iğneye muhtaçtık.. Lafın gelişi değil.. Gerçekten.. İlk Avrupa seyahatine çıkarken.. Hep anlatırım ya, annem dikişleri evde kendi yapardı. O devirde tüm gömleklerimizi dikerdi mesela.. Ve de Serpil'in tüm elbiselerini.. Çarşıya çık, seç beğen al, nerde o yıllarda.. Ne diyordum, annem liste yapmıştı bana, devletin yurtdışı için bana tahsis ettiği 30 dolar (Yazı ile otuz) ile hem üç gün otelde kalacak, hem yiyecek içecek, hem de bu istenenleri alacaktım.. Yemek işini bavula doldurduğum konservelerle çözdük.. Gecesi beş dolara bir pansiyonda kaldık. Hiç vasıtaya binmeden hep yürüdük ve listenin en başındaki bulunmaz maddeyi, anneme getirdik.. Toplu iğne.. Gömlek, elbise yaparken, prova için gereken toplu iğne bizde yoktu. Olanın ucu küttü, kumaşa batmıyordu, zorlayınca da iğne bükülüyordu.
Bizim eve radyo girdiğinde, ben ilkokul üçteydim. Buzdolabı girdiğinde, üniversite bitmiş, yedek subay olmuştum. Sıcak Ankara yazlarında soğuk su içmek için yemek saatlerinde üst kattaki komşuya giderdim. Sevgili Hocam, Atilla Karaosmanoğlu'nun annesi tabağa doldurur verirdi buzu, bıkmadan usanmadan..
Okulda kitap yoktu.. Teksir edilmiş notlarla ders çalışırdık, genelde Mülkiye'de.. Şimdi, İnternet ile Amerikan Devlet Kitaplığına giriyorlar ya.. O zaman Milli Kütüphaneye bin formalite ile girer, pek de bir şey bulamazdık. Yerli kaynak yok gibi.. Yabancı dil kaynak tümden mafiş..
Gazetede durum daha da feci.. Menderes kızmış, telefonları kestirmişti. Bir Emrullah Efendi vardı. Anadolu Ajansına saat başı gider, çıkan teksir bültenleri alır. Menderes daha da kızdı. Ajansı da kestirdi. Tek haber kaynağımız.. Para yok, maaş yok.. Telefon yok.. Ajans yok.. Başımızda Cihat Bey var.. Baban.. Eksiksiz, kusursuz gazete ister.. Özür tanımaz.. Yahu hangi özür.. Hiçbir şey yok.. Hiçbir şey.. Ama gazete çıkmalı.. Haber atlamadan, her şeyi vererek çıkmalı..
Bu meslekte "Özür" diye bir şeyin olmadığını o koşullarda öğrendik.. Memlekette toplu iğne yok.. Gazetede hiçbir olanak yok.. Ama sen başarılı olmaya mecbursun..
Şimdi bir genç için bundan daha mükemmel bir koşul olur mu, iyi yetişmesi için?.. Yoktan var etmeyi öğrenerek yetişen bir gencin "Hayat" diplomasını, Oxford ya da Harvard'ınkilerle mukayese edebilir misiniz?..
Bu ülkenin en iyi gazetecileri, sadece onlar mı, en iyi sanayicileri, en iyi sanatçıları, en iyi, aklınıza ne gelirse onları, işte o yokluk yıllarında ortaya çıktılar..
Ünlü 68 kuşağı, Türkiye'nin yetmiş cente muhtaç olduğu, Lüksemburg'dan 1 milyon dolar (Bir milyon, hepsi o..) gelen borcun törenlerle karşılandığı dönemin ürünü değil mi?..
Koşullar zorlaşınca kuşaklar niye kaybolsun.. Tam tersine.. En iyileri yetiştirirler..
Koşullar zor.. Doğru.. Aşacağız.. Hiçbir kuşağı kaybetmeden.. Tam tersine çok daha başarılıları yetiştirerek aşacağız..
Bunu kimse aklından çıkarmasın!..
(4 Aralık 2001'de yayınlandı)