kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Mart 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Hayatta en çok kendimi kötü buluyorum!

'Babam ve Oğlum'un saf ve iyi niyetli amcası, 'Ulak' filminin ise kötü karakteri Yetkin Dikinciler, Marie Claire dergisine itiraf etti: En çok kendimi kötü bulurum ve ona engel olmaya çalışırım. Ben iyi olma şansımı değerlendirmeyi istiyorum..
Son yılların yıldızı parlayan oyuncusu Yetkin Dikinciler 'Ulak'ta, ilk kez kötü adam rolünde izleyicinin karşısına çıktı. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu olan Dikinciler hayatta iyi olabilme şansını değerlendirdiğini söylerken, çocukluk masallarından ilk aşkına kadar her şeyi Marie Claire dergisine anlattı...

* 'Ulak' bir masal filmi. Siz masallara inanır mısınız?
Ben masal severim, masallarla bağ kurabilenlerdenim. Gerçek dünyayı yaşamaya çalışırken masallara daha çok ihtiyacımız var. Çünkü bir ana fikri ve bir sonu vardır. Masallar bize ayna oluyor, o zaman fark ettirici oluyor. Bazen o kötü görünen dev figürüne ihtiyacımız oluyor. Biz de devlerle yaşıyoruz; birey olarak bu hayat içinde varolmaya çalışırken bir dev tarafından sürekli kovalanan, ona yenilmemeye çalışan bir öz benlik taşımaya çalışıyoruz. Dolayısıyla masal benim hep özdeşlik kurduğum bir şeydir.

* Filmin anlatım dili dolayısıyla hem kötü adamı oynuyorsunuz hem de çocukların gözlerinde yarattığı bir masal karakterini canlandırıyorsunuz...
Evet iki aşamalı; bir yaşayan Adem var köyde, bir de Zekeriya çocuklara masal anlatmaya başladığında kötünün yerine koyulan bir Adem var, hatta Adem de değil o Ademoğlu; yani insanoğlu... İnsanlar gördüklerine benzetir ya en çok... Borges'in bir sözünü hatırlıyorum; 'Yepyeni bir canavar hayal etmeye çalışın; hayal edebileceğiniz en yeni canavar şu ana kadar hayal edilmiş olanların ya parçalanması ya da o parçalanmış taneciklerin yeniden birleşmesidir.' Hayallerimiz de aslında varoluşla sınırlı... Dolayısıyla o çocukların o küçücük köyde kendilerine masal anlatan Zekeriya'nın kötüsü yerine, kendi kötü bildiklerini koyması çok normal bir şey.

BEN HALA MASALDA YAŞIYORUM


* Sizin için kötü nedir?
İçimdeki kötülük... En çok kendimi kötü bulurum ben ve ona engel olmaya çalışırım. İnsan tabiatının iyicil ve kötücül olduğunu artık fark ettiğim için... Ama ben bu hayatta iyi olabilme şansını değerlendirmeye çalışıyorum. Hayata iyi katkılar verebilmek istiyorum. Belki de oyunculuğu seçmek onun için bir yol...

* İlk hatırladığınız masal hangisi?
'Ali Baba ve Kırk Haramiler'. Başka masallar da dinlemiştim; 'Keloğlan', 'Andersen'den Masallar', 'Peter Pan'... Onları hatırlıyorum ama en çok 'Ali Baba ve Kırk Haramiler'i hatırlarım. Çünkü okumayı söktüğüm gün, ilkokul öğretmenim bana o kitabı armağan etmişti.

* Anneniz size masal anlatır mıydı?
Evet. Anneannem ve dedem de anlatırdı.

* Peki nasıl bir ailede büyüdünüz?
Büyük bir aile... Hatta anneannem, dedemle aynı apartmanda oturduk. Yan apartmanımızda da yengem, dayım ve kuzenlerim oturdular. Aslında tek çocuğum ama fiili olarak kuzenlerimle büyüdüğüm için kendimi kardeşli büyüdüm sayıyorum. Kalabalık aileler için 'İtalyan ailesi' derler ya, aynen öyleyiz. Kandil, yılbaşı ya da doğum günü bizim törensel buluşmalarımızdır.

* Çocukluk döneminizi nasıl hatırlarsınız; bir masal gibi mi?
Çocukluğumu masal gibi hatırlamam için masalın içinden çıkmış olmam gerekir. Bense o masalın içinde yaşıyorum. Ailemde o kadar dengeli, o kadar şefkatli bir ortam vardı ki... Tabii ki çocuk olarak ben de azar işittim, ben de uyarıldım ama hep şunu bildim; biz birbirimize karşılıklı iyiyi veriyoruz. Orada koşulsuz bir özgüven var.

* Oyuncu olma arzunuz nasıl doğdu? Ailenizde hiç sanatçı var mı?
Hayır ailemde hiç sanatçı yok. Sanata ilgi duyan insanlar var. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Savaş Dinçel bizim aile dosttumuzdu. Ben küçükken, sanatçılara ihtimam gösterildi. Bizler için sanatçılar başka dünyanın insanlarıydı. Meğer değillermiş. Onu da kendi iç yolculuğumda anladım. Çünkü ben sahnede olmak güdüsüyle oyuncu olmadığımı düşünüyorum.

FELSEFE BENİ OYUNCU YAPTI!

* Peki sizi tiyatroya yönlendiren neydi?
Üniversitede felsefeyi seçtim ben. Varolana dair soru soran felsefenin arayışı, bedenimin ihtiyaçları ile de çakışınca bu beni, insanı insana anlatan oyunculuğa yöneltti.

* Tiyatrodan sonra sinema mı televizyon dizileri mi geliyor?
Okuldan mezun oldum, İki yıl Antalya Devlet Tiyatrosu, dört yıl Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nun ardından 1999 yılında İstanbul'a geldim. O süreçte İstanbul'dan ve piyasadan uzak kaldım. 98 yılında Turgut Yasalar'ın 'Leoparın Kuyruğu' sinema filminde rol aldım. Okul yıllarında yine hocalarımızın izniyle Kartal Tibet'in çektiği 'Bedel'den sonra dizilerde rol almaya başladım. Beni 'Kaygusuz Abdal' oyununda izleyen bir yapımcı 'Seni Yaşatacağım' dizisine davet etti. Televizyon macerası da öyle başladı.

* Sizce izleyici tarafından ilk keşfedilmeniz hangi projeyle oldu?
Keşif sözcüğünü kendi üzerimden sevmiyorum ama Diyarbakır seyircisi mesela keşfetmişti. Antalya seyircisi keşfetmişti. İstanbul'a geldiğimde, tiyatro seyircisi 'yine bir oyuncu var' diye keşfetti ama televizyon denilen etkin araç sizi gerçekten kitleye de yayıyor. Dolayısıyla yaptığım televizyon projeleri sırasında sokaklarda tanınır olduğumu hissetmeye başlamıştım. Ama 'Babam ve Oğlum' filminin yeri tartışılmaz.

* Çağan Irmak ile nasıl buluştunuz?
Çok oyun izleyen bir yönetmen olarak daha önceden beni tiyatroda izlemiş... 1999 yılında Marguerite Duras'nın 'Ayrılık Müziği'nde... Avşar Film ile bir dizi için görüşmeye gitti-ğimde "Affedersiniz bölüyorum ama ben sizi 'Ayrılık Müziği'nde izlemiştim, çok iyiydi tebrik ederim" demişti.

* O rol sonrası kariyerinizde ne değişti?
Kariyer benim pek umursadığım bir şey değil. Bunu 'Kariyer ne ki!' anlamında söylemiyorum. Kariyer gerçekten kategorik olarak insanın yaptığı işleri, biriktirdiklerini üst üste koyunca ortaya çıkan manzara... Ben o süreçteki mutluluğuma bakıyorum, kariyer yapayım diye bir iş yapamıyorum.

* Çok sakin, efendi, kibar bir imajınız var. Hiç aşırıya kaçmaz mısınız?
Çevrenin size yakıştırdığı şeyi kabul etmek zorundasınız. Ben biri olmaya çalışmıyorum. Sakin bulunuyorsam, sakin olmak bana iyi geldiği için... Kalıp nezaket hareketlerini sevmiyorum. Doğrusu bu konuda konuşmak zor. Çünkü bu başkalarının bana söyleyebileceği bir şey.
Haberin fotoğrafları