kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Oral: "Yeni nesil mizah dergilerini ara sıra takip ediyorum. Onlar mizahın biraz farklı bir kulvarında. Mutlaka güldürmek gibi temel hedefleri var. Oysa mizahta güldürmek beni ilgilendirmez; amacım tartışma yaratmak, dikkati çekmek ve rahatsız etmek."

Karikatüriste asla güvenmemek lazım!

ŞİRİN SEVER
09.03.2008
Yeni Şafak gazetesine verdiği bir röportaj sonrası işinden oldu Tan Oral. Kendi gazetesinde yayımlandıktan sonra kullanılmak üzere verdiği karikatür, Yeni Şafak'ta "Bizim için çizildi" diye anonslanınca veto yedi. Aslında; röportajda söylediği "Başörtülü kızların yaptığı başkaldırı değil, baş eğmeme," sözleri yüzünden kovulduğu öne sürüldü. Oral, geçen haftaya damga vuran iddialara cevap verdi, karikatüristlikle ilgili ilginç açıklamalar yaptı ve çizerken neler hissettiğini anlattı..
- Karikatür hikâyeniz nasıl başladı?
- Durup dururken aklıma gelmiş değil tabii! Bir şeylere başlamak genelde böyle olmuyor. Ancak şunları söyleyebilirim, çocukluk ve öğrenim yıllarım çok dolaşarak geçti, baba mesleği gereği...

- Neydi mesleği?
- Askerdi. Saymıştım, 13 yıl tam 13 ayrı okulda okumuşum! Benim için hayat, sevdiklerimden ayrılmak demekti. Hep birileriyle dost olurdum, severdim, kısa süre sonra onlardan ayrılmak zorunda kalırdım ve bunun hayatın bir parçası olduğunu zannederdim. O yıllarda genç bir insan olarak dünyayı, ülkeyi, çevreyi, hayatı, ölümü anlamaya çalışırsın, bütün bunların cevaplarıyla şekillenirsin ama bu dolaşmaların içinde bu cevapları okulda bulamıyordum. İyi öğrenci olamıyordum o yüzden! Tek kanallı bir radyo da çocuk dünyamda fazla yer işgal etmiyordu. Geriye ne kalıyor diye sordum kendime...

- Evet, geriye ne kalıyor?
- İki şeyin üzerimde çok etkili olduğunu fark ettim; aile ve sinema! O günün imkânlarında elime geçen bütün parayla hiçbir filmi kaçırmamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Bir de bu uzun yıllar boyunca nasıl olduysa o günün mizah dergileri bana ulaşabiliyordu.

- Yalnız bir çocuklukmuş sizinki. Ne buldunuz peki mizah dergilerinde o yalnızlığınızın içinde?
- Buralarda karşılaştığım bilgiler bana çok samimi, hayatın içinden geliyordu. Kuru ve didaktik değil, daha sıcak ve sevecen bilgilerdi. İnandırıcılığı ve kabulü çok daha kolay şeylerdi. Sonraki yıllarda karşı cinse karşı duyulan ilgi, o günün koşullarında bu ilginin doyurulmasının imkânsıza yakın olduğu da düşünülürse... Geriye, kişinin romantik bir duygu seli içinde ya içine kapanması ya da masa başında bir şeyler yapması gerekiyordu..

- Yani bu sevdalanma durumları sizi masa başına itti, öyle mi?
- İnsanın iç dünyası böyle köpürürse bunu birisiyle paylaşmak ihtiyacı duyar. Tabii en güzel paylaşılacak kişi o karşı cinstir ama o zamanlar bu kolay olmadığı için, içini dökmek için kâğıtlar çare oluyordu. Sonra kâğıt karalamaktan mutlu olduğumu fark ettim.

- Neler çiziyordunuz?
- Tamamıyla soyut şeyler, yani düşünce ötesi bir iç dökme şeklinde çizgilerdi. Kısa süre sonra karikatürvari şeyler çıkmaya başladı.

- Bunu meslek haline getirmeniz için kaç yıl geçti?
- 10 sene!

- Neden bu kadar uzun sürdü?
- Hiçbir zaman kendim için bir meslek düşünmedim, bir meslek hedeflemedim, hele de karikatür konusunda hiç plan yapmadım. Hâlâ da öyledir. Hayatımda hiçbir yayın organına gidip, "Bu çizdiğimi alır mısınız, çizdiğime bakar mısınız?" demedim. Tek istisna güzel sanatlarda okurken Dolmuş adlı bir mizah dergisine gidip, üstelik kıpkırmızı kesilerek, ter içinde kalarak çizgilerimi göstermekti, cevrenin ısrarı üzerine. Turhan Selçuk elimdekilere baktı, birini seçti ve o haftaki dergide yayımladı. 57-58 yılları falan...

- Ne eğitimi aldınız üniversitede?
- Mimarlık. Ama çok az yaptım bu mesleği. O yıllar Türkiye'de siyasetin çok sıcak olduğu yıllar. Dolayısıyla kafanızı ve hayatınızı işgal eden siyasi olaylardı. Benim çizgilerim de böyle bir amaca dönüktü. Sergilerdeki işlerimi görenler, o zamanki işçi ve sendika dergilerinde kullanmak üzere istemeye başladı. Büyük bir memnuniyetle verdim tabii. Hâlâ istendiği zaman veriyorum ve neler geliyor başıma görüyorsunuz. (gülüyor)

- İyi para kazanıyor muydunuz?
- Para hiç aklıma gelmedi gerçekten! Ama Ali Özgentürk'ün çıkardığı bir sendika dergisi ilk kez telif ödediğinde çok karışık duygular içinde kaldım. Bir, şaşırdım, iki, çok mutlu oldum, üç, mutlu olduğum için de utandım Çizdiğim şeyin para etmesi hoşuma gitmişti, bunun bir değer olduğunu fark ettim.

- Sonra?
- İşçi Partisi'ni destekleyen Ant dergisinde çizdim. 12 Mart darbesiyle dergi kapatıldı. Askeri yönetim sonrası Ecevit'in çıkardığı Özgür İnsan, sonra da İsmail Cem'in başında olduğu Politika gazetesine günlük karikatür çizmeye başladım. Gazete el değiştirince, işten çıkarıldım. Arkadaşları görmeye Cumhuriyet'e gidip gelirken iş teklif ettiler. Ve ben kendimi Cumhuriyet'in içinde buldum.

- Kaç yıl geçti?
- 32 yıl. Hiç hesaplamamıştım, bu olaydan sonra hesapladım!

- 32 yıl boyunca Cumhuriyet'te kendinizi nasıl hissettiniz peki?
- Hem çok keyifli ve rahat, hem de sorunlu...

- Neden sorunlu?
- Karikatür çizmek giderek gazetenin her köşesinde el emeği isteyen işlere yayıldı. Bir grafik servisi yoktu; ben artık başlıkları da yapmaya, yazılar yazmaya, haritalar yapmaya, karikatür çizmeye başladım, bütün bu işleri tek başına götürür hale geldim. Bir süre sonra sağlığım bozulacak kadar fazla çalışmaya başladım. Tabii pek çok yazardan daha iyi kazanıyordum ama bir masam bile yoktu, gazete bana bir masa vermemişti, herhangi birinin masasında çalıştım hep. Sonra bir oda boşaldı, kendim bir masa bulup odaya koydum, kendi odam yaptım. Çok büyük bir kıdem hakkımı kaybederek sigortalı oldum falan. Ama hep çok özgür çalıştım.

- Bu kadar yıllık emek ve madem bu kadar özgür bir ortam, başka bir yere karikatür verdiniz diye işten çıkarılmanız rahatsız etmedi mi sizi?
- Tabii olmamalıydı ama oldu. Üstelik ben ne kadar masumum? Gazetede yayınlanacak karikatürümü vermemem gerekirdi. Güvenmekle hata ettim.

- Gerçek sebep bu mu, Yeni Şafak'a baş örtüsüyle ilgili söyledikleriniz mi?
- Onu ben bilemem. Ama bildiğim bir şey var, İlhan Selçuk'la konuştuğumuzda, orada söylediklerimle ilgilenmediğini ama aynı karikatürün Cumhuriyet'le aynı anda yayınlanmasından rahatsız olduğunu söyledi. Yerden göğe kadar haklı, ben onlara inanmak zorundayım. Çünkü son ana kadar ben bildiklerimi çizmeye devam ettim, kimse de bir şey demedi. Her şeyi çizebildim, hatta zaman zaman saçmaladım, hiçbir anlamı olmayan şeyler çizdim. Bana 'Ne demek istedin?' diye sordukları zaman, 'Hiçbir şey' dedim.
Haberin fotoğrafları