kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pazar SABAH 
GÜLSE BİRSEL

Tavana bakma tatili

Yatağa yattım tavana bakıyorum... Spot ışıklar, bir iki boya çatlağı, yedi yaş ruh haliyle bir gün üşenmeyip yapıştırdığım gece parlayan fosforlu yıldız çıkartmaları... Tavana bakmak harika! Aylardır tatil yapmayan bendeniz, ATV'den gelen, "26 Mart Çarşamba maçımız var, Avrupa Yakası bir hafta ara verebilir," haberiyle coşkulu bir sevinç ve mutluluk gözyaşlarına boğuldu. Senaryo yedekledin, ertelediğin işlerini bitirdin, toplantılarını yaptın, saçını kestirdin, ilgilsizlikten küsen arkadaşlarının gönüllerini aldın, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öptün derken, bir hafta tatilin beş günü gidecek. Geriye kalacak 48 saat. Koskoca 48 saat. Ve o 48 saatte, önce ne yapmak istiyorum biliyor musunuz? Şu anda yaptığımı: Bir süre tavana bakmak! Herkesin tatil anlayışı farklı tabii. Dergicilik yaparken arkadaşlarımla sıcak yerlere gidip, gündüz güneşin altında yatarak, gece dans ederek şahane tatiller geçirirdim. Bu tatillerde video kamerayla düzmece skeçler, filmler çekerdik kendi kendimize. Plajda romantik ağır çekim koşuşlar, su balesi şampiyonalarından canlı yayınlar, 80'li yılların Türk filmleri taklitleri... Pek eğlenirdik. Şu anda bir tatilde en son görmek istediğim şey kamera! Yazı çizi işiyle uğraşmayan, farklı sektörlerde çalışan arkadaşlarım, yaz tatillerinde, ellerinde kalem defter, günlük tutup, hikâye denemeleri yapıyorlar.

İŞİ UNUTMAK LAZIM
Bense özellikle tatile girdiğim ilk hafta, elime kalem alıp alışveriş listesi bile yapmak istemiyorum. Galiba 'tatil', insanın çalışırken yapmadığı her şeyi yapıp, çalışma hayatıyla ilgili her şeyi unutması demek, bir tanımıyla... Beyni karıştırmak... Bazı alanlarını dinlendirip, aylak alanları harekete geçirmek... 90'lı yılların başında 'aktif tatil' diye bir kavram ortaya çıktı. Özellikle yönetici konumunda çalışanlar için, rafting, dağ tırmanışı, doğa yürüyüşü, kamp yapma, ateş yakma, çadır kurma vesaire gibi aktivitelerden oluşan iki haftalık programlardı bunlar. Vücudu yorucu, ama hayatı masa başında geçen beyaz yakalıların adrenalin salgılaması ve kendini harika hissetmesi için ideal bir formüldü. Çünkü söz konusu beyaz yakalıların yaptığı işin tam zıttıydı bu iki hafta. Onlar için çılgın zamanlar söz konusuydu bu tatillerde. Nasuh Mahruki'nin ise tatil (ya da 'işe ara verme' diyelim) anlayışının rafting veya dağa tırmanma olduğunu hiç sanmıyorum. Hiçbir bayii toplantısında bulundunuz mu? Bir tatil köyü veya sahil otelinde böyle bir toplantıya rastgeldiyseniz, bütün yıl ticaretle uğraşan 'bayilerin', aniden oryantal, şarkıcı, piyanist-şantör veya stand-up'çıya dönüştüklerine, gecelerini diskoda olağandışı figürler yaparak, kafada rakı bardağıyla gerdan kırarak geçirdiklerini, hatta bu geceleri havuza atlayarak noktaladıklarını görmüşsünüzdür. Genellikle de çok memnun ayrılırlar. Çünkü kendi hayatları ve günlük iş rutinlerine göre bambaşka günler geçirmiş, 'çılgınlık' yapmışlardır.

DOĞAYA KAÇIŞ
Gösteri sanatlarıyla uğraşanlar içinse tatil, heyecandan uzaklaşıp, kafa dinlemektir çoğu zaman. Sessiz bir ortam, doğa, mümkünse tenha bir otel... Her akşam sahneye çıkıp dans eden, şarkı söyleyen, rol yapıp alkış alan, mesleği bu olan biri için ne büyük çılgınlık... Demek ki doktorsanız tatillerde kimsenin size "Şuramda bir kızarıklık var, ne olabilir?" diye sormasına izin vermeyecek, muhasebeciyseniz restoranda hesabı başkasına kontrol ettirecek, aşçıysanız domates bile kesmeyecek, terziyseniz kendi söküğünüzü dikmeyeceksiniz. Felsefe bu olmalı. Ben ne yapacağım, onu hiç bilmiyorum. Kendimi spora vermekle ilgili projelerim var. 48 saat içinde ne kadarını gerçekleştirebilirim emin değilim gerçi. Dergi bakmaya bayılırdım, dergici oldum, film ve sitcom seyretmeye doyamazdım, oturup yazdım, çıkayım bir şey anlatayım seyretsinler, onun bunun taklidini yapayım herkes gülsün diye fırsat kollardım, oyunculuk yapmaya başladım. Yani yıllarca eğlence olarak yaptığım şeyleri meslek haline getirip, bir yandan sonsuz mutluluğu garantilemiş bulunuyorum, öte yandan da tatil anlayışımı baştan yaratmak zorunda olduğumu hissediyorum. Binnur Kaya'nın doğum günümde hediye ettiği şan dersleri iyi bir fikir olabilir. Şan hocasını hayatının sonuna kadar müziksiz tatiller geçirme arzusuna mahkûm ederim muhtemelen, ama o benim sorunum değil. İlk fırsatta gidip 'şakımayı' düşünüyorum. Bambaşka bir alan, farklı bir duygu, bir 'çılgınlık' olacak. Ancak o kadar yorgunum ki... Şimdilik bir süre tavana bakmak istiyorum.