kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Gül: Bağdat'a gitmeye hazırım

Dün de belirttiğimiz gibi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le birlikte İslam Konferansı Örgütü'nün (İKÖ) 11'inci zirve konferansı için Senegal yollarına düştük.
Cumhurbaşkanı'na Dakar (Senegal'in başkenti) gezisinde üç gazeteci eşlik ettik: Hasan Cemal (Milliyet), Ekrem Dumanlı (Zaman) ve bir de Sabah'tan bendeniz.
Gül bu tür gezilerde gelenek haline gelen yol sohbeti için bizi beklediği haberini gönderdiğinde, hem uçağın penceresinden, hem de ekrandaki haritadan bulunduğumuz yeri belirlemeye çalıştık: Messina Boğazı'ndan Sicilya'ya geçmek üzereydik.
"Ana" uçağının ön bölümünde, Gül'ün karşısında yerimizi aldık, fotoğraflar çekildi. Ve sorulucevaplı sohbet başladı. Önem sırasına göre
aktarıyoruz...
Talabani ile başladık
Soru: Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani'nin Ankara ziyaretine muhalefetten sert tepkiler geldi. "Komplo" diyen oldu, "Plan yürüyor" iddiaları atıldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gül: Bakın, bu sadece bir ziyaret değil, bir sürecin başlangıcı. İki taraf arasında varılan mutabakat uyarınca, alınan ve bundan sonra alınacak olan kararlar sürekli takip edilecek. İki taraftan da sürekli ziyaretler olacak, gelinip gidilecek.
Soru: Siz de Bağdat'a gitmeyi düşünüyor musunuz?
Gül: Gitmek isterim tabii. Zaten Talabani de ziyareti sırasında beni davet etti. İadei ziyaret için beklediğini söyledi.
Soru: Talabani ile baş başa görüşmeniz spekülasyon konusu oldu.
Gül: Irak deyince gözümüzün önüne hep büyük ve tam fotoğrafı getirmek zorundayız. Siyasi, ekonomik ve güvenlik açılarından Irak bizim için çok önemli. Baş başa görüşmenin de çerçevesi o oldu. Baş başaydı ama baştan sona zabıt tutturdum. Sonra bu tutanaklar devlette bilmesi gereken zevata gönderildi. Elbette sınırlı, kısıtlı bir dağıtım oldu ama bilmesi gerekenler o görüşmeyle ilgili her şeyi biliyor.

Geldik DTP'lilere...
Soru: Bu geziye çıkmadan kısa bir süre önce DTP'lileri kabul ettiniz. Onlara neler dediniz?
Gül: Onlarla daha önce de görüştüm, resepsiyonlara davet ettim. Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı herkesin cumhurbaşkanıyım. Onlar da bir siyasi parti grubu. Seçilerek geldiler. Bir talepleri varsa, olursa görüşmek zorundayım. Kimilerinin Güneydoğu, kimilerinin terör, kimilerinin ise Kürt diye tanımladığı bu sorun, hepimizin sorunu. Elbette bu sorunla ilgili bir teklif, bir yaklaşım olursa, değerlendiririm. Ama bu sorunun muhatabı sadece bir kesim değildir; hepimizin ortak meselesi bu. Onları dinledim. Tavsiyem şu oldu: Katkı sağlamak istiyorsanız, sorunun değil çözümün parçası olun.
Silahlı, illegal bir gruba Türkiye asla, hiçbir zaman göz yumamaz. Ayrıca o silahlar taşındığı sürece ilerleme olmaz, olmuyor. Türkiye demokratikleşmede ne yaptıysa silahların sustuğu dönemler yaptı.
Onlara ayrıca kimse tarafından dışlanmadıklarını, istedikleri herkesle görüşebildiklerini hatırlattım.
Bu sorunda yoğunlaşmamız lazım. Herkesin bir şekilde gayreti var. "Sadece silahla olmaz" görüşü ifade ediliyor. Hiç kimse "Bu iş sadece askerle biter" demiyor.
Alınan önlemler güçlendirilebilir. Halkı kazanmak çok önemli. Demokratik açılımlar teröristleri izole ediyor.
Soru: Son gelişmelerin ışığında iyimser misiniz?
Gül: Evet, kara operasyonundan sonra ben iyimserim. Bu operasyon silahla hiç kimsenin bir yere varamayacağını gösterdi. Türkiye, "Hiçbir şartta silahlı bir güce izin vermem" dedi. Zamanlamada da, uygulamada da bu mesaj vardı.
Sonra siyasi tartışmalar biraz gölgeledi ama mesajı sadece terör örgütü değil herkes aldı.

Geldik Danıştay'a...
Soru: Biliyorsunuz; geçen Ekim'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı karardan sonra şimdi de Danıştay zorunlu din dersi ile ilgili bir hamle yaptı.
Gül: Din eğitimi çok sağduyulu incelenmeli. Siyaset, ideoloji karıştırılmadan, AB'ye bakarak değerlendirilmeli. Örneğin konunun uzmanlarının çağrılacağı bir şura düzenlenmeli. Bugünkü durum ne ona yarıyor, ne de buna.
Din eğitimi Türkiye'nin derin meselelerinden biri. Nasıl olmalı? Anne-babanın arzuladığı din bilgileri nasıl verilmeli? "Bu işle ilgim yok" diyenleri de zorlamadan nasıl yapmalı?
Çocuğuna din eğitimi isteyen aileler için okul ve bazı oluşumlar dışında seçenek yok. Sıkıntı da burada. O yüzden çok düzgün biçimde ele alınmalı. İdeoloji karıştırılmamalı. Sadece dinler dersinin zorunlu, din eğitiminin ise tercihli olupolmayacağı tartışılmalı.

Ve diğer sorular ...
Elbette dış sorunları da konuştuk. İşte Gül'ün penceresinden manzara...
Kıbrıs: Çözüm olupolamayacağını görmek için sorunların listesi çıkarılıp, her madde tek tek "Tamam" veya "Tamam değil" diye döküm yapılmalı. Bir Amerikalı kurumun anketine göre Rumlar'ın büyük çoğunluğu birleşme istemiyor. Olay o yöne gidecekse iki taraf da birbirini tanımalı, su, petrol, doğalgaz boru hatları elektrik üretimi gibi ortak projeler üretmeli. Kıbrıs'ın avantajlarını paylaşmalı. (Not: Gül burada ideal çözümün Çekoslovakya'da olduğu gibi önce ayrılıp sonra AB'de birleşme olduğunu ima etti.
Kosova: İki yıl önce gelişmelerin bu noktaya geleceğini gördük. Hatta o dönemde Dışişleri Bakanı olarak orada arsa fiyatları artmadan büyükelçilik için yer bakılmasını istedim. Dışişleri'nde Kosova'nın bağımsızlığı ve tanıma süreciyle ilgili olarak aylar önce çeşitli senaryolar hazırlandı. Sonuçta Türkiye'nin tanıması anlayışla karşılandı. İKÖ üyelerinin çoğunun henüz tanımamasına gelince; orada iki sıkıntı var: Bazı ülkeler (Endonezya, Azerbaycan gibi) ayrılıkçı hareketlere cesaret vermesinden çekiniyorlar. Diğer sebep ise BM'de Filistin'le ilgili bazı karar tasarılarının oylamalarında Arnavutluk'un tercihlerinin İKÖ'nün bazı üyelerini üzmesi...
Sohbet noktalanıp yerimize dönerken önce pencereden dışa baktık, sonra ekrandaki haritaya göz attık: Büyük Sahra çölünün ortasındaydık. Yani epey uzun sürmüştü söyleşi.
Büyük Sahra geçişi daha da uzun sürdü. Git git bitmedi. Çöl Atlantik Okyanusu kıyılarına kadar devam etti.
NASA'nın "Türkiye bu gidişle 40 yıl sonra çöl olacak" öngörüsünü hatırladık. Altımızda ufuk çizgisine kadar uzayıp giden çöle baktık, ürperdik... Tanrı korusun!