kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Siyasetimizde artık tebessüme hiç mi yer kalmadı?

Sovyet İmparatorluğu çöküp dağılmadan önce Batı Avrupa'nın "Ortak Pazar" ına karşı Demir Perde ülkeleri de "Komünist Ortak Pazar" ı (COMECON) kurmuşlardı.
İdeolojilerinin gereği olarak COMECON, serbest rekabete değil merkezi planlamaya dayalı bir model uygulardı. Üye her ülkenin neyi, ne kadar üreteceğini, COMECON Genel Sekreterliği belirlerdi.
O dönemden bugüne aktarılan sayısız fıkralar vardır.
COMECON içinde çocuk arabaları üretmekle görevlendirilen Romanya'daki fabrikada, evli işçi çiftin çocukları olacakmış. Karı koca oturup, doğacak bebeğin çocuk arabasını bedavaya getirmeyi planlamışlar. Buna göre her gün üretim kayışlarından akan bir parçayı aşırıp evlerine getireceklermiş. Parçalar tamamlanınca da bunları monte edip, bedavaya bir çocuk arabası sahibi olacaklarmış.
Planlarını uygulayıp, bütün parçaları toplamışlar. Bir gece evlerinde bunları birleştirmişler.
Ortaya bir ağır makineli tüfek çıkmış.

Kimin nesi var?
Kapalı rejimler için üretilen ekonomik fıkralara verilecek bir örnek yukarıda anlattığımız olabilir.
Bir de bu tür rejimler için anlatılan hukuka ilişkin fıkralar vardır.
Çekoslovakya "Deniz Ticaret Bakanlığı" kurmaya karar verince COMECON Genel Sekreterliği'nden uyarı gelmiş.
- Sizin deniziniz yok. Deniz Ticaret Bakanlığı kuramazsınız, deniliyormuş uyarıda.
Bu uyarıyı alan Çekoslovakya hükümeti de, hemen bir itirazyazı göndermiş COMECON'a...
- Ama Rusya'da Adalet Bakanlığı, Bulgaristan'da da Kültür Bakanlığı var, deniliyormuş itirazyazıda.
Dünya siyasetine nostaljik takılma denemeleri bunlar.
Artık Demir Perde fıkraları antika oldu. Bunların yerine mesela globalleşen ekonominin fıkraları geçti.

Yeni Dünya
Bir Amerikan televizyon programında sunucu (David Letterman) stüdyodaki konuklara "yarın süte yüzde 35 zam gelecek" deyince, stüdyodaki kalabalık bir ağızdan "neden" diye tepki gösterdi.
Bunun üzerine sunucu gülerek şu cevabı verdi:
- Çünkü inekler OPEC'e üye olmuş!
Bizim siyaset ve ekonomi yaşamımızda, tebessüme pek yer yok bugünlerde.
Herkes öfkeli, herkes gergin ve her konu dünyanın sonunu getirecekmiş gibi polemiklere konu ediliyor.
Bizim bir de mesela "Herkes kanun önünde eşittir" benzeri sık sık kullandığımız sloganlarımız var ama kimse Orwell'e gönderme yapıp, "Bazıları daha fazla eşittir" benzeri çeşitlemeler yapmıyor.
Örneğin Genelkurmay'la girdiği ve Kuzey Irak'taki askeri harekâta ilişkin polemikte, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın devlet, hükümet ve ordu hakkında söylediği sözleri, Sırrı Sakık veya Orhan Pamuk ya da Yaşar Kemal söyleseydi, savcılara ne tür suç duyuruları gelirdi hiç düşündünüz mü?
Herhalde Ceza Kanunu'nun Türklüğe ve askerliğe dönük bütün koruyucu maddeleri hatırlanırdı.

Kim neyi söyleyemez
Demek ki burada "söylenenler "in değil "söyleyenler" in konumu hukuk açısından farklı yerlerde.
Bu sade hukukta değil siyasette de böyle.
Mesela Tayip Erdoğan aşağıdaki konuşmaları yapsa kürsüde, partisi için hemen kapatılma davası açılmaz mıydı?
- "Atatürk'ün kurduğu laik cumhuriyet elden gidiyor " şeklindeki beyanların, bence, iyi bakıldığı zaman tutarlılığı yoktur. Atatürk'ün kurduğu devlet laik devlet değildir. İslâm devletidir.
- Tevhid-i Tedrisat Kanunu bir semavkitap değil ki. Şayet Kur'ân kursları veya din eğitimi bu kanuna ters düşüyorsa, yanlış olan din eğitimi değildir; Tevhidi Tedrisat kanunudur.'
- TC yokken Müslümanlık vardı. Aslına bakarsanız TC'yi var eden, ayakta tutan da Müslümanlıktır. 21 Nisan 1920'de Atatürk'ün gönderdiği tamim var. TBMM'nin açılmasından iki gün önce. "Buhar Şerifler okunsun, salâvat-ı şerife getirilsin, mevlid okunsun, Kur'ân kıraat edilsin" diye.

Günah ve vebal
- Nüfusunun yüzde 90'ı Müslüman olan bir memlekette dintedrisat kadar tabibir şey olamaz. Ancak, birçok çevreler, Türkiye'de Allah'ın adı ağızlara alınırsa, irticaya mı kayıverir diye endişeyle düşünmüşlerdir'(...) 'İrtica tehlikesi vardır diye kimi tehlike sayıyorsunuz? Camiye giden, namazında niyazında olan insan tehlike sayılır mı?'(...) Eğer dindarlığı tehlike sayıyorsanız, günah işliyorsunuz ve vebal altındasınız.
Bütün bu söylemler Süleyman Demirel'in, 1991'de Yeni Asya Gazetesi Neşriyatı olarak çıkan " İslâm, Demokrasi, Laiklik" adlı kitabından... Bunları Hasan Celal Güzel'in Radikal'deki köşesinden alıntıladım.
Tabii ki biraz rahatladım.Demek bizim de antika olan ve fıkralaşabilecek nostaljik takılmalarımızı bulmak mümkünmüş.