kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Mart 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Olayın kendisi mi yoksa bunun algılanma biçimi mi daha önemli?

Tabii ki görmekten ve duymaktan daha önemli olan "algılamak"tır.
Her kişi ve her toplum, olayları kendi kültür birikimine, içinde bulunduğu ortama, farklı özelliklerine göre değişik algılar.
Japon yönetmen Kurosawa (1910-98) bunu "Raşomon " filminde ne güzel anlatmıştır mesela. Bir cinayete tanık olan dört kişi (bunlardan biri de maktulun kendisidir), aynı olayı birbirleriyle çelişen ifadelerle anlatırlar.
Toplumlar ve uluslar da, inançlarına, tarihlerine, çeşitli ideolojilere bağımlılıklarına, coğrafyalarına, demografik yapılarına, içinde bulundukları sosyopolitik koşullara göre, aynı kavramları farklı algılamazlar mı?
Örneğin coğrafyanın ve tarihin birbirlerine yapıştırdığı iki komşu ülke Türkiye ile Irak...
Türkiye bölücü terör örgütünün üslendiği Kuzey Irak topraklarında kısa süreli ve nokta hedefli bir askeri operasyon yaptığı için, başta Mesud Barzani olmak üzere Irak'ın çeşitli sözcüleri Irak'ın egemenliğinden ve bağımsızlığından söz ederek, Türkiye'yi eleştiriyorlar.

Hangi egemenlik
Bu konuşmaları yapanlar arasında, Irak'ın şu anda Amerikan işgali altında olduğunu söyleyen yok. İşgal kuvvetleri tarafından atanmış bu sözcüler için "egemenlik ve bağımsızlık", sadece sınırdaki 25 kilometre derinlikteki bir arazinin Türk ordusu tarafından harekât alanı seçilmiş olması dolayısıyla hatırlanıyor.
Buna karşı gerçekten egemenliğine ve bağımsızlığına sahip olan Türkiye'de ise, mesela Avrupa Birliği'ne uyum için yapılan reformlar, bazı Türkler tarafından egemenliğin ve bağımsızlığın yok olması anlamına gelmiyor mu?
Genelkurmay ile muhalefet partileri arasında süregelen sınır dışı harekâta ilişkin polemiğin algılanması da, değişik siyasi düşüncelere sahip kesimler tarafından farklı açılardan ele alınmakta.
Örneğin "sivil siyaset" gereğini öncelikle ele alanlar için, askerin şu ya da bu nedenle siyasi partilerle polemiğe girmesi, anayasal demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır.
Bu polemiğin taraflarından biri olan CHP'nin bugünkü yönetimine göre ise, askerin rejimi korumak için siyasette ağırlığını koruması, mesela iktidarlara muhtıralar vermesi doğrudur. Ama askerin CHP ile askerlik mesleği konusunda polemiğe girmesi yanlıştır.

Savaş ve barış
Tabii bir de üçüncü görüş var.
Mesela Perihan Mağden dünkü Radikal'de, polemiğin taraflarından biri olan MHP'ye dönük olarak şöyle yazmıştı:
- Pek tabii ki MHP "Neden girdin onca tantanayla el âlemin topraklarına da, sonra Gates Şimşeği hızıyla çıktın?" diye sorgulamıyor. Kara Harekâtımızı. İkinci kısmını sorgulamanın, yapıyor esasında. Ama esas olarak "Niye orda çatır çatır daha çok PKK'lı/daha çok vatan evladı öldürmedin? Niye daha şahin değilsin? Niye çabuk döndün? Nedir bu sürat? Açıklaman var?" yapıyor. Pro-savaş bir duruş, duruşu. Hiçbir zaman tasvip etmeyeceğimiz.
Farklı algılamalara tek örnek Genelkurmay-muhalefet polemiğine değişik bakış açıları değil tabii ki. Örneğin "zorunlu din dersi" nin hukuka aykırılığına karar veren Danıştay'a karşı Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu'nun gösterdiği tepki de, ilgi çekici ve farklı yorumların konusu.

Patrik ve Hahambaşı
Zaman'da Herkül Millas'ın bu konudaki yorumu şöyleydi mesela:
- Diyanet İşleri Başkanı A. Bardakoğlu bu tür dersler (Zorunlu din dersi) konusunda yargının Diyanet İşleri'nden görüş almamasını da eleştirmiş. Yargının Rum ve Ermeni patriklerine, Yahudi hahambaşına da başvurmasını neden istemedi? Laik bir devlette bazı din başkanlarının 'daha üstün' bir konumda olmadıkları gözden kaçmış demek. Tabii din sosyolojisi okutan fakültelere de başvurmak gerekli, çünkü bu kitaplarda din sosyolojisinin izi bile yok. Bu 'din kültürü' derslerini Diyanet İşleri'nin beğenmesinin fazla bir anlamı tabii ki yoktur. Yani herkesin kendi inandığını çok beğenmesi çok doğaldır ama bu anlayıştan doğan bir eğitimi laiklikle ve "Öteki "ne saygı ile ilişkili sayamayız.
Gerek Mağden'in gerekse Millas'ın olayları algılamaları, "çoğunluklar "ın ve "ağırlıklı siyaset "in algılamalarından farklıdır. Toplumlar işte bu farklı algılamalar çoğaldıkça, daha demokrat, daha laik, daha gelişmiş olurlar.