kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Nehir Erdoğan "Bir gün bu mesleği yapmak istemediğimi hissedersem, işimi anında bırakırım. Ne Hollywood’da ne de başka bir yerde oyunculuk yapmam. Ama işimi çok sevdiğim için böyle bir günün geleceğini sanmıyorum" diyor.

Türkiye'de oynamakla Hollywood'da oynamak benim için eşdeğer

BUGE CANKAT - GÜNAYDIN
Nehir Erdoğan 14 Mart'ta vizyona girecek olan ve çekimleri Los Angeles'ta gerçekleştirilen 'Meleğin Sırları' adlı filmle, Hollywood'da da adını duyurdu. Türkiye ile ABD'de oyunculuk yapmanın hiçbir farkı olmadığına dikkat çeken genç oyuncu: Benim görevim sette yönetmenin istediğini yerine getirmek. Bu iş her yerde aynı!..
Çekimleri Hollywood'da yapılan ilk Türk-Amerikan filmi olan 'Meleğin Sırları-Broken Angel' 14 Mart'ta Türkiye'de vizyona giriyor. ABD'de yaşayan Ankara Devlet Tiyatrosu eski sanatçılarından Aclan Büyüktürkoğlu'nun yönettiği filmde, Nehir Erdoğan başrolleri Amerikalı oyuncular Patrick Muldoon ve Zachary Charles ile paylaşıyor. Erdoğan, İngilizce öğrenmek amacıyla ABD'ye gelen 'Ebru' adlı Türk kızını canlandırıyor.

İÇKİ TADINI SEVMEM
* Rolünüzü anlatır mısınız?
'Meleğin Sırları' gerçek bir hikayeye dayanıyor. Tülay Pırlant'ın 'Rüzgarlı Şehir' adlı romanından uyarlanmış. 1985 yılında geçen, Türkiye'den Amerika'ya dil öğrenimi için giden Ebru adlı genç bir Türk kızının hikayesi... Aslına bakarsanız kitap da Ebru'nun kendi günlüğünden yola çıkılarak yazılmış.

* Role nasıl hazırlandınız?
2004'ten beri yönetmenle sürekli bu film üzerine konuşuyoruz. Ebru'nun alkol problemi var. Ben de alkolizm üzerine kitaplar okudum ve araştırdım.

* Sizin alkolle aranız nasıl?
Pek sevdiğim söylenemez, içkinin tadı acı geliyor. Ama hiç içmiyor da değilim.

EBRU DAHA NAİF

* Ebru'yu kendinize yakın buldunuz mu?
Hiç alakamız olmaması mümkün değil, çünkü canlandırdığım karakterlerin hepsi benim içimden bir yerlerden çıkıyor. Ama ben onun kadar kırılgan değilim, Ebru biraz daha naif.

* Filmin basın bülteninde 'Geceyarısı Ekspresi filminden sonra Türkler'le ilgili kötü imajı sileceği' iddia ediliyor...
'Geceyarısı Ekspresi' abartılarak çekilmiş bir film olarak dünyada sergilendi, imajımız olumsuz yönde etkilendi. Evet, bu film 'Geceyarısı Ekspresi'nin tam tersi amacı güdüyor. Türkiye'nin ne kadar sağlam değerlere sahip olduğunu ve Türk halkının iyi günde kötü günde nasıl birbirine kol kanat gerdiğini de gösteriyor.

* Peki ABD'de size karşı olumsuz bir tavır oldu mu?
Aslında Türkler'in öyle bariz bir şekilde kötü imajı yok. Zaman zaman şöyle şeylerle karşılaşıyoruz; Amerika'da kiraladığım bir evin idarecisi bana bazı kağıtlar imzalatıyordu. Bir tanesinde 'binanın havuzunda üstsüz güneşlenmek yasaktır' yazıyordu. Kadın bana, "Zaten siz Türkiye'den geldiğiniz için böyle şeylere kapalısınız" dedi. Ben de "İran zannettiğiniz ülkemde plajlarda üstsüz güneşlenme serbest, bunu biliyor musunuz?" dedim.

* Çekimler nasıl geçti?
Bir buçuk ay boyunca günde neredeyse 16 saat çalıştık. Orada 'bugün yağmur yağdı yarın çalışalım' gibi bir durum söz konusu değil. Çünkü bir setin kurulmasının bedeli çok yüksek.

* Hangi sahnenin çekiminde çok zorlandınız?
Los Angeles Nevada Çölü'ne yakın olduğu için geceleri soğuk oluyordu. Haziran ayı olmasına rağmen o gece 6 dereceydi. Herkesin üstünde kalın paltolar vardı, ben bir tişörtle sabaha kadar okyanus dalgalarının içinde kaldım. Hayatım boyunca o kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum! Oyunculuk her yerde oyunculuk, her türlü teknik imkan olsa da okyanus suyunu ısıtmıyorlar.

* Film tamamen İngilizce mi çekildi?
Filmin hemen hemen yarısı Türkçe, yarısı da İngilizce.

* Büyüktürkoğlu'nun bir röportajını okudum. "Herkes Amerika'da yaşamın filmlerdeki gibi olduğunu sanıyor ama orada çok fakirler de var, onu da göstermek istedik" demiş...
Los Angeles'a ilk gittiğimde şunu düşündüm; bizi yıllardır renkleri olduğundan farklı gösteren filtrelerle çekilmiş filmlerle kandırmışlar... Hiç öyle masmavi sular, turkuaz yeşili dalgalar yokmuş. Okyanus kapkara bir su, girmek bile istemiyorsun!

SORUMLULUK HEP AYNI
* İzmir'de oyunculuk hayalleri kurduğunuz günlerde, Hollywood size ne ifade ediyordu?
Ben hiçbir zaman bir gün Hollywood'a gideceğim demedim. Oyunculuk anlamında da orada inanın ki farklı bir şey yaşamadım. Çünkü benim görevim sette yönetmenin istediğini yerine getirmek. Burada çektiğim dizide de aynı sorumluluk duygusuyla, orada çektiğim filmde de aynı sorumluluk duygusuyla görevimi yerine getiriyorum.

* "Oyunculuğun Hollywood'u veya Türkiye'si olmaz, oyuncu her yerde oyuncudur, bu yüzden de Hollywood'da oynamakla Türkiye'de oynamak benim için eşdeğer" diyorsunuz...
Aynen doğru! İşin teknik ya da maddi kısmı, yapımcıyı ve yönetmeni ilgilendirir. Benim asli görevim; sette sahnelerin ve filmin bütününde yönetmenin istediği biçimde yer almak.

ÇOK GURURLANDIM
* Hollywood'da film çekmek o kadar da abartılacak bir şey değil o zaman?
Ben böyle bir ekibin içinde olduğum için kendimi çok şanslı buluyorum. Ama bunu abartacak, altını çizip, arkasına yaslanacak, "Ben var ya, Hollywood'ta film çektim!" diye ortalarda dolaşacak bir mizaca sahip değilim.

* Yine de Türkiye adına gurur duymuşsunuzdur...
Kesinlikle! Oscar törenlerinin düzenlendiği caddede çekim yapıyorduk. Karşıdan karşıya geçerken, polis trafiği durdurdu. O an ülkem adına gurur duydum. "Türkler olarak buradayız, sinema sektörünün dünya devi olarak görülen ülkesindeyiz ve şu anda sokakta herkes durdu ve bizim çekim yapmamızı bekliyor" dedim.

* ABD'li yapımcılar festivallerde ödül alabileceğinizi düşünüyor. Siz ne diyorsunuz?
Ben filmde elimden gelenin en iyisini yaptım. Filmin başarısı da, filmi yapanlardan çok izleyenlerin hislerine bağlıdır.
Haberin fotoğrafları