kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Dünyayı dişi kuş yapar

Müjgân HALİS - Tasarım: Mustafa GEZER
1789'da küçük bir kızın çaldığı davulun ardından başlayan ekmek ayaklanmasının üzerinden 219, Amerikalı dokuma işçisi kadınların grevinin üzerinden 151 yıl geçti ama kadınlar hâlâ sokaklarda. Çünkü toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ana rahminde başlıyor ve kadının hayatının her aşamasında karşısına çıkıyor. Türkiye'de kadınlar açısından durum hiç iç açıcı değil. 20 yıl önceden tanıdığımız mor iğne eylemleri, artan tacizler nedeniyle yeniden başladı. Her meslekten kadınlar sokakta rahat yürümek, otobüste tedirgin olmamak, gece sürekli etrafı kollamamak için yine mor iğnelerini ellerine aldı. 'Sarkıntılığa karşı süper koruyucu' olarak tarif edilen mor iğne belki bir sembol ama istatistikleri dolduran verilerin hepsi gerçek. Üstelik taciz bunun, deyim yerindeyse en 'hafif' olanı. Çünkü kadına yönelik şiddet dünyada en yaygın olan, ancak en az cezalandırılan suç. Tahminlere göre 113-200 milyon arasında kadın 'kayıp' olarak görünüyor. UNICEF verilerine göre dünyada her dakikada bir kadın ölüyor. Ana rahmindeyken öldürülen kız çocukları es kaza yaşadığında, eğitim hakkından yoksun bırakılıyor. Dünyanın birçok ülkesinde 130 milyonu aşkın kadın sünnet ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün 2002 verilerine göre 18 yaşından küçük 150 milyon kız çocuğu zorla cinsel ilişkiye ya da cinsel şiddetin diğer biçimlerine maruz kalıyor. Sistematik tecavüz dünyadaki birçok çatışmalarda bir terör silahı olarak kullanılıyor. Ruanda'daki 1994 soykırımı esnasında 250 bin ile 500 bin arasında kadının tecavüze uğradığı belirtiliyor. 2005 yılı verilerine göre HIV'li toplam 39 milyon insanın neredeyse yarısını kadınlar oluşturuyor. Prof. Dr. Fatmagül Berktay'ın 2004'te hazırladığı 'Kadının İnsan Haklarının Gelişimi ve Türkiye' raporuna göre Türkiye'de toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sorunlu alanlar: Eğitim, çalışma yaşamı, şiddet ve siyasal katılım. Türkiye'nin toplumsal cinsiyetle bağlantılı gelişme açısından 177 ülke arasında 88. sırada bulunduğunu belirten Berktay, sekiz yıllık eğitimi olumlu ama yetersiz bir adım olarak nitelendiriyor. Kadınlara yönelik eğitim seferberliğinin hızlandırılması ve eğitime ayrılan payların artırılması gerektiğini söyleyen Berktay, eğitimin cinsiyetçi içeriğinin de değiştirilmesi gerektiği görüşünde. Eğitimin cinsiyetçi içeriğinin çalışma yaşamındaki eşitsizlikle de yakından ilişkili olduğunu belirleyen Berktay, "Mesleğe yönlendirmenin, cinsiyetlere ilişkin tutum ve önyargıların esas olarak okulda şekillendiği göz önünde tutulduğunda cinsiyetçi toplumsallaştırmanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar," diyor. Kadınların parlamentodaki temsilinin bütün dünyada sorunlu olduğunu, ancak Türkiye'de 'vahim' olduğunu ifade eden Prof. Dr. Berktay, kadın kotasının önemine dikkat çekiyor.

SEYİRCİ KALAMAZ
Toplumlarda kadınlar ile erkekler arasında eşit bir güç dengesinin bulunmaması ve kadınların ikincil konumda sayılması nedeniyle görülen kadına yönelik şiddet konusunda devlete önemli görevler düştüğünü savunan Berktay, şu tespitlerde bulunuyor: "Devlet, kadına karşı şiddete, özel alanda cereyan ettiği gerekçesiyle kenarda durup seyirci kalamaz. Tersine, şiddetin sürmesinin hesabını vermek ve kadınların insan haklarını korumak, ihlal edildiği durumlarda da cezalandırmakla yükümlüdür. Uluslararası hukuk perspektifinden de gelenek, örf, adet ya da din gerekçeli pratikleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesi açısından devletlerin sorumluluktan kaçınmak için gerekçe olarak kullanması mümkün değildir." Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sadece kadınların değil, bütün toplumun sorunu olduğunu vurgulayan Fatmagül Berktay şunlara dikkat çekiyor: "Bu, elbette kadınların kişisel gelişimini ve özerkliklerinin artırılmasını içerir ama aynı zamanda ana-babalık rollerinde kalıcı değişimleri, aile yaşamının demokratik dönüşümünü, kurumsal pratiklerin ve alışkanlıkların değişmesini, çalışmanın ve zamanın organizasyonunda değişiklikler yapılmasını kapsar. Dolayısıyla, kadınları olduğu kadar erkekleri ve toplumun bütününü ilgilendirir." Cinsiyet eşitliğinin kadınlar ve erkekler için eşit haklara, yükümlülüklere ve fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına geldiğini belirten Berktay, bunun da ülkedeki demokrasi kültürünü derinleştireceğini hatırlatıyor.

YASALAR UYGULANSIN
Av. Hülya Gülbahar da, Türkiye'de kadın hakları konusundaki önemli gelişmelere rağmen, erkek egemen yönetme geleneği ve erkeklerin toplumsal hayatın hiçbir alanındaki iktidardan vazgeçmeye niyeti olmamasından kaynaklanan bir uygulama problemi yaşandığını söylüyor. Yasaları uygulayacak kurumların değiştirilmesi ve dönüştürülmesi ve bunun için ciddi bir devlet politikasının oluşturulması gerektiğini savunan Gülbahar, devletin bunun için bütçe oluşturması gerektiği görüşünde. Anayasa'daki 'eşitlik' ibaresinin kota ve pozitif ayırımcılık ifadelerinin eksikliği nedeniyle uygulanamadığını, Medeni Kanun'un 1 Ocak 2002'den önce evlenen 17 milyon evli kadını kapsamadığını, TCK'da 'namus' kavramı net olarak tanımlanmadığı için hâlâ cezalarda indirimlerin yaşandığını hatırlatan Gülbahar, bir adım ileri iki adım geri gidildiği ve kazanımların geri alınmasına yönelik hamleler yapıldığı görüşünde: "Sistemin tipik bir intikam refleksi var. Örneğin aile içi şiddet şikâyete bağlı suç haline getirilmek istendi, neyse ki tepkiler üzerine vazgeçildi. Erkekler istediği zaman tedbir kararı aldırabiliyor, ama sıra kadına geldiğinde bunda ayak direniyor. 2004 yılında Anayasa'ya eklenen eşitlik maddesi, yeni Anayasa tartışmaları sırasında birdenbire buharlaştırılıp onun yerine 'kadınlar, çocuklar, yaşlılar, zihinsel ve fiziksel engelliler korunmaya muhtaç kesimler olarak özel önlemlerle korunur' gibi bir madde konmaya çalışıldı. Eşitlik temelinden koparılmış bir himayeciliğin, kadını sosyal hayattan ve çalışma hayatından koparacağı çok açık. En son da geçtiğimiz aylarda dört bakanlık bir araya gelerek, AB'ye uyum yasaları gereğince Medeni Kanun'da değişiklik yapmak istedi ve 20 dekardan küçük tarım arazilerinin parçalanmaması için, bu arazilerin büyük erkek çocuklarına verilmesini kanunlaştırma çalışması başlattı. Yani yasalar yapılıyor ama uygulanmıyor ve birtakım tıkaçlarla uygulanmasının önü kesiliyor. Bu yüzden 8 Mart'la beraber yasaların uygulanması talebiyle suç duyuruları yapmaya hazırlanıyoruz."
Haberin fotoğrafları