kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Onur Ünlü "Ortalama sinema seyircisi, benim filmlerimden hiçbir zaman 'Oh be' duygusuyla çıkamayacak. Hep onları rahatsız eden bir şeyler olacak," diyor.

Polis ve çocuk filmlerinin yönetmeni onur ünlü: Fazla artistlik yapıyorum, tarz gibi duruyor

Melis D. ÇALAPKULU
26.01.2008
Geçen yıl Haluk Bilginer'li Polis'i çeken ve şu sıralar Çocuk filmi vizyonda olan senarist ve yönetmen Onur Ünlü, ilginç biri. Fantastik filmler çekiyor, dini içerikli bir diziye senaryo yazıyor ve "Türk sineması diye bir şey yok," diyor..
Vizyona yeni giren ve sömestr tatilinde çocukların ilgisini çekecek gibi görünen Çocuk filminin yönetmeni ve senaristi, Onur Ünlü. O aynı zamanda, geçen yıl Haluk Bilginer ve Özgü Namal'lı kadrosuyla dikkat çeken Polis filminin de senaristi ve yönetmeni. Birbirlerinden çok farklı konuları ve hedef kitleleri olsa da bu iki film; bol fantastik öğeleri, orijinal çekimleri ve belli bir hayal gücünün ürünü olmaları açısından çakışıyor. Biz de Çocuk vesilesiyle kimdir Onur Ünlü, nedir Türk sinemasında yapmaya çalıştığı, gidip soralım dedik. Ünlü'yü, bir dönem televizyon dünyasının fenomenlerinden olan Deli Yürek dizisini izleyenler, ayyaş Umur karakteri olarak hatırlayabilir. Kendisi aynı zamanda dizinin senaryo ekibindeydi. İstanbul Şahidimdir, Sırça Köşk gibi diziler ile bazı filmlerin de senaryolarını yazan ya da ekibinde yer alan Ünlü; eşi Funda Alp ile birlikte uzun süredir, Samanyolu TV'deki, dini içerikli Beşinci Boyut dizisinin de senaryosunu yazıyor. Ayrıca yakında yine Haluk Bilginer'le, futbol, eroin ve Allah üzerine bir film çekmeye hazırlanıyor.

- İlginç bir tarzınız var. Türk sinemasında ne yapmaya çalışıyorsunuz?
- Türk sinemasına bir şey yapmak istemiyorum. Ben film yapmak istiyorum. Türkiye'de yaptığım için bu filmler, Türk sineması denen şeyin içine dahil oluyor. Yoksa Türk sineması diye bir şey yok bence. Türkiye'de yapılan sinema o. Ama bir ülke sinemasından söz edemeyiz. Çok zayıfız o konuda bence.

- İlk iki filmden çıkardığımız kadarıyla sizin sinemanız bol fantastik öğeler içeriyor. Polis'te de Uzakdoğu sinemasına göndermeler vardı...
- Ben sinemanın kurmaca bir şey olduğunu düşünüyorum. Mesela gerçek hayattan hikâyeleri beyazperdeye aktarmak, benim hayatta yapmak isteyeceğim en son şey. Bu hiç ilgimi çekmiyor. Gerçek insan hikâyeleri bana sıkıcı geliyor, çünkü insan sıkıcı bir şeydir. Yaşanan bir şeyden bir parça alıp onun üzerinden sen kendin bir şey üretirsin.

- Gerçeklik kavramına bakışınız da farklı bildiğim kadarıyla.
- Hiçbir seyirci, gerçekten öldürülen bir adamın o sırada ne hissettiğini bilemez. Zaten insanlar küçük hayatlar yaşıyorlar, deneyimleri çok az. Bu küçük deneyimlerini ancak birtakım filmlerden elde ettikleri bilgilerle büyütebiliyorlar. Ve ortalama sinema izleyicisinin gerçek dediği şey, aslında ortalama filmlerdeki gerçekliktir.

- Dolayısıyla kimsenin benim ölüm sahnemi eleştirmeye hakkı yok diyorsunuz.
- Hakla değil de hadle ilgili bir şey bu. Bizim sekiz ay düşündüğümüz bir şeyle ilgili sekiz dakikada karar alıyor seyirci. Benim seyirciyle ilgili duygum şudur: Güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa... Ben seyirci için film yapmıyorum, kendim için film yapıyorum, seyirci de izliyor.

- Fantezilerinizi ne kadar katıyorsunuz sinemanıza?
- Tamamen katıyorum. Tamamen uyduruyorum yani.

- Peki sonuç olarak nasıl tanımlıyorsunuz tarzınızı?
- Henüz bir tarzım yok, bulmaya çalışıyorum. Küt diye tarzın olmaz. Ortada bir tarz varsa, o biraz cüretten kaynaklanıyor. Polis filmi üzerinden söylersek, çok fazla artistlik yaptığım için ortada bir tarz varmış gibi bir hava estirmiş olabilirim. Ki bu da zaten planladığım bir şeydi.