kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Anayasa Mahkemesi ile de aralarını açmasalar bari...

Genellikle iktidarda bulunan siyasetçilerin çevreleri kuşatılır... Yurt ve dünya gerçekleri ile temasları bu çevre yüzünden kopar.
Türkiye'de ise durum tersine gelişiyor.
Buna bir örnek ana (veya ebedi) muhalefet CHP'nin yönetiminin gerçeklerden kopukluğu değil mi?
Algılayabildiğimiz kadarıyla Genel Başkan Baykal önce Türk gazetelerini okuyor, sonra bizim televizyonların haberlerini izliyor. Arkasından da o gün iktidar sözcülerinin hangi söylemine laf yetiştireceğini düşünmeye başlıyor. En sonunda da kurduğu vurucu cümleleri çevresinin hayran bakışları arasında kürsüde seslendiriyor.
Bu tarz siyaset üretiminde bazı hataların bulunmaması imkânsız.
Birincisi sadece gazete ve televizyon haberleri ile, gerçekleri saptamak mümkün değil.
Çünkü bu haberlerin bazıları, gerçekötesi. Bunlara dayalı yorumlar da öyle oluyor.

Gaza gelmek
Somut örnekler çok fazla... Mesela son seçim sonuçlarının ne olacağı anketlerden belliydi. Ama "büyük" medya bunları yok saydı. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olacağı belliydi, ama bu da olmaz sayıldı.
En son somut örnek de sınır ötesi harekâtın kapsamına ve süresine ilişkin olarak verilebilir.
Bu konuda Deniz Baykal da, medyanın gazına gelip, Kandil Dağı'nın fethine ve Irak'ta süresizsınırsız bir askeri harekâtın beklentisine kapıldı.
Demek ki, CHP Genel Başkanı öncelikle dış basını ve televizyonları da izlemeli. Örneğin İngiliz "The Guardian", sınır ötesi harekâtın bitiş tarihini önceden vermişti.
Bunun yanında Baykal, devlete ve askere sadece "rejim tartışmaları" açısından ilgi duymamalı. Kritik ve ulusal önemdeki partiler-üstü konularda, gerek Dışişleri'nden gerekse Genelkurmay'dan, bilgi istemeli.
Bir de "zaman" kavramının algılanması meselesi var.

28 Şubat bitti
Örneğin bir general "28 Şubat 1000 yıl sürecek" dediği zaman bunu doğal karşılayıp, sınır ötesi harekât 8 gün sürünce de bunu kısa bulmak, zamana dönük bir kavram kargaşasının varlığını gösterebilir.
Neticede 28 Şubat, 2002 genel seçimleri ile sona ermiş ve 28 Şubat'ın atanmış siyasetçileri halk tarafından barajın altına itilmiştir.
Eğer sivil bir siyasetçi olarak siz hâlâ toplumun karşısına 28 Şubat militanı bir söylemle çıkarsanız, iktidara aday olamayacağınızı da başından kabul etmiş bir görüntü verirsiniz.
Türk güvenlik güçlerinin bölücü terörle mücadele harekâtı ise, sınır ötesine geçen birliklerin geri dönmesi ile 8 günde bitmemiştir. Bu mücadele hem askeri hem de siyasi alanda sürmektedir, sürecektir.
Tabii en önemlisi de, her konuda en gergin bir yüz ifadesi ile iktidara laf yetiştirilerek "alternatif" olunmaz. Alternatif olmak için alternatif politikalar üretmek gerekir.

İç mesele
Örneğin CHP'nin AB üyeliğine giden yoldaki bayrağı neden hâlâ AK Parti'nin elinden almadığını anlamak imkânsız... "Gümrük Birliği olsun" diye başkentten başkente koşuşan 1995'in iktidar ortağı Baykal, şimdi mesela 301'inci madde bağımlıları arasında bulunmakta.
Genelkurmay Başkanlığı ile CHP arasındaki polemik ise, bir başka mesele.
Zaman zaman askeri siyasetin içine çeken söylemler hatırlanırsa, bu polemiği CHP'nin bir "iç mesele" si olarak da yorumlayabiliriz.
Dileriz benzer bir polemik, CHP ile Anayasa Mahkemesi arasında da benzer üslupla sahnelenmez. Çünkü TBMM'den çıkan her yasayı Anayasa Mahkemesi'ne taşımak da, son dönemin "CHP tarzı siyaset" ini ifade etmiyor mu?