kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Mart 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Savaştan çözüme

Ordunun Kuzey Irak'tan çekilmesini nasıl açıklayacağımızı zaman gösterecek. TSK bu konuda bir yön çiziyor ve diyor ki, biz, gerektiği zamanda gerektiği gibi çekildik. Bekleyelim, görelim!

Doğru karar ve ABD
Her şeye rağmen ordunun verdiği karar doğrudur. Orada daha uzun süre kalınsaydı çok ciddi sorunlar doğacaktı. Kimse kuşku duymasın ki, gerilimler, kendini ' Ortadoğu'nun efendisi' gören ABD ile yaşanacaktıı. Şimdi bu süreç aşılmış görünüyor.
Bu, ABD ile 1 Mart tezkeresi sonrası başlayan krizin izlerinin de bütün bütüne silinmesi anlamına geliyor. Ortada ABD'nin talepleriyle tam uyuşan, tam uzlaşan bir durum var. Soru bu olumlu durumun rantını kimin yiyeceği, ordunun mu yoksa siyasal iktidarın mı ABD nezdinde daha makbul olacağı... Buradan bakınca asıl girift olan şeyin orduyla isyasal iktidar arasındaki ilişki olduğunu niçin düşünmeyelim?

Ordu ve iktidar
Daha önce de belirttik: siyasal iktidar 22 Temmuz seçimleri aşılana kadar ordunun istediği 'siyasi irade'yi ortaya koymakta gayet soğukkanlı davrandı ve iyi bir yönetim gösterdi. Fakat seçimlerin ardından çok ciddi bir tavır değişikliğine gitti. Siyasal iktidar orduya tezkere çıkararak istediği yetkiyi vermekle kalmadı. ABD'yi de bu konuda ikna ederek ordunun elini güçlendirdi. Nihayet sıcak takip yaşandı ve bitti. Fakat, öteden beri yazdığımız gibi, bu açılımın Güneydoğu ve Kürtler açısından hükümete getirisi ne olacak?

İktidar ve Kürtler
22 Temmuz sonrasındaki tavır değişikliğinin bu alanda görüldüğünü söylemek çok kolay. Hükümet, o bölgeden, daha önce görülmemiş ölçüde oy aldıktan sonra ve kısa süreli olarak Kürt sorunu kavramını kullandıktan sonra geriye çekildi. Şimdi zihninde bir Kürt sorunu kavramı var mı, doğrusu çok kuşkulu. O meseleyi bir süreliğine unutmak yanlısıymış gibi duran bir hükümet var önümüzde. Fakat bu da imkansız. İmkansız çünkü, yerel seçimler yaklaşıyor ve AKP o bölgeyi 'kazanmak' istiyor. O takdirde yeni bir çözüm paketinin hazırlanacağını beklemek Godot'yu beklemek anlamına gelmez.
Bu iş bu kadar zor mu?

Bütün iyiliklerin anası: Demokratikleşme
Kısa cevap: hayır, değil! Tüm bu sorunları noktasal bir yaklaşımla, teker teker ve dağınık bir biçimde ele almaktan ziyade çok daha genel bir anlayışla çözmek kabil. Onun yolu da AB ile olan ilişkiden geçiyor.
Eğer
AB konusunda hükümet son dönemde sürdürdüğü ataletin dışına çıkarsa, AB sadece basit ve mecbur olunduğu için yapılması gereken bazı yasal düzenlemelerle eşanlamlı görmez, onun özünü oluşturan demokratikleşmeyi bir ilke olarak benimserse sadece Kürt sorunu değil daha birçok sorunu neredeyse doğal bir biçimde aşar. Yok, tersi olursa şunu bilmek gerekir ki, Türkiye kendi bataklıklarına saplanır kalır.
Hükümet böyle bir tavır içine girer mi? Bu kararı onun kendini tarif için kullandığı iki kavram arasında yapacağı tercih belirleyecektir. Muhafazakarlığı seçerse hayır, demokratlığı seçerse evet.
Bu ise AKP'nin muhafazakarlığına rağmen dönüştürücümodernleştirici bir parti olmakla olmamak arasında vereceği bir karardır ve Kürt sorunu bu konuda gerçekten turnusol kağıdı özelliğine sahiptir. Hele türbanın üniversitelerde serbest bırakılması için bunca celadet gösterdikten sonra hükümetin bu konuda geriye çekilmeye ve işi ağırdan almaya galiba artık ne hakkı kalmıştır ne de imkânı!