kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Mart 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

İletişim karnesi zayıf

Tek kaynağa dayalı problemli bir habercilik. "Ambargolu metni kullandınız" diye haksızca azarlanan bir basın. İnternetle yetinerek bilgi akışını daraltan bir Genelkurmay. İletişim performansı iyi olmadı.
Beklenmedik bir anda başlayıp, şaşırtıcı biçimde sona eren sınır ötesi kara harekâtı boyunca bilgi akışı, kurumsal iletişim ve "haber yayma" boyutları bakımından sorular ve sorunlarla dolu bir sekiz gün yaşandığını yadsımak, herhalde safdillik olur.
Her açıdan, ilgili her tarafa iğne ve çuvaldız batırmak gerekiyor.
Türkiye'nin devletyurttaş, hükümetbirey ilişkilerinde şeffaflıkta dünya şampiyonu olmadığını biliyoruz.
Dolayısıyla ne iğneler yeni, ne de çuvaldızlar.
"Kapalılık" doğru sayıldığı sürece benzer uyarıları, korkarım, yazmaya devam edeceğiz.
Gazeteden başlayalım:
Askeri boyutlu ihtilaflarda (operasyon, istila, harekât...) bizdeki en büyük sorun, "bilgi tekeli"nin taraflardan birinin elinde kalmasıdır. Bu, çok yönlü, olabildiği kadar doğru, çelişse bile farklı kaynakları "check" ederek halkı bilgilendirmeyi amaçlayan gazeteyi bir "taraf"ın elinde rehin kılar. SABAH'ın ve rakiplerinin bu dönemde en büyük sorunu, kontrol etme imkânı olmadan, servis edilen "bilgi" ve fotoğrafları okura sunmakla yetinmek zorunda kalması oldu. Yine de, haber dili, jargon ve çeşitlendirme/ihtiyat çabası açılarından bu gazetenin belli başlı dörtbeş rakibine göre daha iyi bir sınav verdiğini söyleyebiliriz. İki nokta asla unutulmamalı, bundan sonraki benzer durumlar için: a) Türkiye toplumunun karmaşık etnisitesi ve sosyal dokusu içinde SABAH gibi açık ufuklu bir kitle gazetesi PKK gibi bir şiddet örgütünü tasvip etmeyen Kürt okurlar tarafından da okunmakta; "güven"in önemli işareti gazetenin Güneydoğu illerinde "en çok satan" konumunda olmasıdır. Bu doğru ve çok yönlü habercilikte güveni sağlam tutma açısından çok önemli. b) Konu ne kadar duyarlı olursa olsun, tek kaynağa muhtaç kalmak kabul edilemez. ABD basını iyi bir örnek: Irak işgali öncesinde ABD resmi kaynaklarına aşırı bağımlılık, büyük bir yanılma ve yanıltmaya yol açtı. ABD basını kıyasıya bir özeleştiri ardından tekrar Vietnam tipi haberciliğe geri döndü. Bizim de umutlu değilim amaböyle bir iç hesaplaşmaya ihtiyacımız var.
"Ambargolu" metin tartışması: Harekâtın bittiği günün sabahı, Başbakan'ın kaydı evvelce yapıldığı anlaşılan "ulusa sesleniş" konuşması basına ambargo kaydıyla dağıtılmıştı. Sürpriz çekilme haberi kesinleşirken, başbakanın yeni bir konuşma yapacağı, metnin de değiştiği anlaşıldı. Gazeteler, "ilk" metni ertesi gün bazı soru işaretlerine de yer vererek bastılar (SABAH'ın taşra baskısında da yer aldı). Daha sonra başbakanlıktan gelen sert bir açıklamayla, basın "ambargo" kaydına uymamak, etik ilkeleri ihlal etmekle suçlandı. Ambargolu metnin ambargo kaydı kaldırılıncaya kadar "yok hükmünde" olduğu öne sürüldü. Bu, haksız ve yersiz bir tepkiydi. Çünkü mesele ambargoya uymama ötesinde bir noktaya varmıştı: Alınan duyum ve bilgiler, başbakanın çekilme kararından (veya ihtimalinden) haberdar edilmediği, bu yüzden değişikliğe gidildiği yönündeydi. Yani, ulusa sesleniş ekseninde, bizatihi bir kurumsal "iletişim kopukluğu" boyutu haber değeri kazanmıştı. "Çekilme takvimi yok" beyanları arasında basının böyle bir refleks göstermesi çok doğaldı. "Rutin ve teamül dışı" görünen her şey haberdir. Yapılması gereken, sert kınama metni yayımlamak yerine, çekimi yapılan bir metnin neden değiştirildiğine sakince açıklık getirmekti. Hatalar ve ihmaller basına mal edilemez.
Genelkurmay ve internet: Modern TSK'nın, ABD ve İsrail genelkurmayı gibi davranıp, bilgi akışına güncel bazda akıcılık getirmeden, bir sözcülük makamı kurup basına soru da sorma imkânı tanımadan, "etkisiz kılınanlar" gibi muğlak ifadeler içeren, yetersiz ve gecikmeli internet metinleriyle neden kamu iletişimi kurmakta ısrar ettiği de anlaşılamıyor. Orduya yakın Mehmet Ali Kışlalı gibi kalemler de bu sıkıntıyı birkaç kez yazdı. Ben bizzat Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a iki yıl önce bunu söyledim. Yetersiz bilgi akışı süpheye ve spekülasyonlara yol açan, demode ve zararlı bir bumerangdır.
Sonuç: Haber verme ve iletişim açısından hiç de parlak olmayan bir manzara bir kez daha yaşanmıştır.