kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Ardıç: "Yaşar, Ege ve Teoman’ı severek dinlerim ama Hande Yener dinlemem. Ben popa değil, kalitesizliğe karşıyım."

Çocukluğu mutsuz geçmeyen yazar olamaz!

- 'Nesli tükenmiş eski İstanbul mahalle çocuklarının sonuncusu' diyorsunuz kendinize. Nasıl bir mahalle, nasıl bir çocukluk sizinki?
- Eski Beşiktaş, bugün Çarşı çetesinin kurulduğu çarşı. Orada büyüdüm. Mahallede bağıra çağıra, koşa oynaya büyüdük.

- Galatasaray Lisesi ve mahalle kültürü arasında bocaladınız mı?
- Benimkisi ikisinden bir şeyler alarak bir kişilik oluşturmak ve büyümek, bocalama değil. Tam tersine ben bunu zenginlik olarak kabul ediyorum. Ben Jules Verne okurdum Fransızca, sonra sokağa çıkıp çamurdan köfte yapardık. Bu ikisinin birleşmesi zenginliktir.

- Mutlu bir çocuk muydunuz?
- Hayır, çok mutsuzdum. 'İyi yazar olmak için ne gerekiyor, çok mu okumak lazım, çok mu yazarak çalışmak?" diye soruyorlar Hemingway'e. "Yazarlığın ön şartı mutsuz bir çocukluk geçirmektir" diyor. Çocukluğu mutsuz geçmeyen yazar olamaz!

- Bu fikre katılıyorsunuz yani?
- Hemingway öyle demiş, ne yapayım! (gülüyor) Benim çocukluğum da çok mutsuzdu. Çünkü annem babam sürekli kavga ediyordu, yoksulluk vardı, paramız yoktu, ben yatılı okulda okuyordum, evden uzaktaydım...

- Daha ne olsun?
- Evet, daha da ne olsun!

- Boğaziçi'ni bitirdikten sonra reklamcı olmayı denemişsiniz, Ali Taran sizi kovmuş. Doğru mu?
- Evet, o zaman çok kızmıştım Ali Taran'a ama şimdi düşünüyorum haklıymış. Çünkü ben bloke olmuştum, doğru dürüst bir şey yazamıyordum, reklamcılığı sevmedim, reklamcılığa da reklamcılara da ısınamadım! Bir yandan da entelektüellik mi diyeyim bilmiyorum, bana zul geliyordu öykü yazmak varken makarna reklamı yazmak! Ama para kazanmak zorundaydım.

- İlk yazarlık deneyiminiz ne zaman başlıyor?
- İmzalı ilk yazım 1970'te yayımlandı tiyatro dergisinde; tiyatro eleştirmenliği yapıyordum. Daha sonra Cumhuriyet'te, Politika gazetesinde çıktı yazılarım. İlk yazımın yayımlanmasından bu yana 38 yıl geçti; 18 yaşındaydım o zaman. 1983'te Dünya gazetesinde, sonra Nokta ve Tempo dergilerinde, 1989'da da SABAH'ta yazmaya başladım.

- Sizi şekillendiren, tarzınızı oluşturan birileri var mıydı?
- Hayır, öyle bir guru yoktu. Ama yazı yazmaya yöneleceğim belliydi zaten. Adam olacak çocuk şeyinden belliyse, benim de ne halt olacağım belliydi! Ama dönem dönem Hilmi Yavuz'un üzerimde etkisi olmuştur. Kemal Tahir başta olmak üzere, Attila İlhan, Çetin Altan'dan etkilenmişimdir.

- Oğuz Atay'ın sizi yetiştirdiği söylenir...
- Yetiştirme denemez, o kadar uzun boylu değil yani! Ama aramızdaki 20 yaşa rağmen dosttuk, arkadaştık.

- Para kazanamadığınız dönemleriniz oldu mu?
- İşsiz geçirdiğim dönemler de, parasız kaldığım dönemler de oldu.

- Parasızlıktan Playmen'de yazılar yazdınız...
- Evet, birtakım erotik hikâyeler yazdım. Tempo'dan aldığım maaş yetmiyordu, teklif gelince kabul ettim.

- 'Lanet olsun, yaptığımız şeye bak,' diyor muydunuz içten içe?
- Utanılacak bir şey değildi. 'Genç kadın alev alev yanan dudaklarını ihtirasla sevgilisine uzattı,' diye Beyaz Dizi tadında yazıyordum. Keyif alıyordum, gırgır şamata...