kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Mart 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pop Star Alaturka yarışmasındaki sözleri nedeniyle Bülent Ersoy hakkında soruşturma açıldı.

Zor koşulların muhalifi

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Bülent Ersoy'un Kuzey Irak harekâtında gençlerin ölmesini sorgulaması kıyameti kopardı. Ancak Ersoy, insanların işkencede öldürüldüğü 12 Eylül günlerinde bile susmadı. Semra Özal ile yakınlığından sonra muhalif yönünü bıraktı. Savaş ve zafer nidalarının dudaklardan düşmediği bu dönemde yine en büyük antimilitarist çıkış ondan geldi..
50'li yılların hemen başında, Demokrat Parti DP) iktidarıyla kabuklarını kırmaya çalışan Türkiye'de yasaklara uğrayan Klasik Türk Musikisi de içten içe bir uyanış yaşıyordu. DP'nin düzenlediği toplu sünnet törenlerinde Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar gibi isimler sahne alırken, klasik musikinin en gizemli isimlerinden biri olan Hüseyin Saadeddin Arel, yine ünlü musiki adamı Rauf Yekta Bey'in sırlarının peşinden gidiyor, ünlü musiki adamı Dr. Suphi Ezgi ile birlikte 24 farklı aralığa dayanan yeni bir nota sistemiyle Türk musikisinin akustik yapısını açıklığa kavuşturuyordu. Aynı günlerde banka memuru Fikret Erkoç ile sesinin güzelliği dillere destan olan evhanımı Necla Erkoç'un 9 Haziran 1952 günü doğan bebekleri Bülent, daha ilk adımlarında dedesinin eşlik ettiği kanun ve babaannesinin eşlik ettiği ud sayesinde musiki ile içli dışlı büyüyecekti. Küçük Bülent baba dostu, udi Rıdvan Aytan ve Melahat Pars'tan ilk musiki derslerini almaya başladı. Ardından İstanbul Belediye Konservatuarı Klasik Türk Musikisi Şan Bölümü'ne giren bu genç, ilk 45'liğini de henüz 19 yaşında Bülent Erkoç adıyla çıkardı ancak tutmadı. Müzeyyen Senar ile tanışması bir dönüm noktası oldu. Senar bu yetenekli çocuğa "Seni dinlerken acaba ben mi söylüyorum diye tereddüde düştüm. Mutlaka kendi üslubunu bulmalısın," diyecekti. Bu benzerlik için Cemal Süreya da Müzeyyen Senar'ın mafya ile birleşmesinden doğmuş, gizlice ama özenle büyütülmüş yasadışı çocuğudur diyebiliriz," yorumunu yapacaktı. Fahrettin Aslan ile tanışınca Maksim Gazinosu'nda Bülent Ersoy' adıyla sahne almaya başladı. Dede Efendi, Itri gibi yorumlanması ağır bestecileri seslendiriyor, bu yüzden de eleştiriliyordu. Baharı Bekleyen Kumrular Gibi'yle, özellikle de bu parçanın "Ellerim havada gözlerim yolda, bir Tanrı'yı, bir de beni sakın unutma" diye yükselen 'kreşendosuyla' iyice tanındı. Klasik Türk Müziği besteleriyle yaptığı uzunçalar, gerçek bir çılgınlıktı, ancak satış rekorları kırdı. Bu hem onun Türk musikisine borcunu ödemesi hem de klasik musikinin yıllar sonra halk nezdinde zaferiydi.

KANADOĞLU YARGILADI
Zeki Müren ile giriştiği polemikler magazin basını için bulunmaz malzeme oluşturuyor, cinselliğinin tartışılması ününe ün katıyor, fıkralarla yayılıyor, Bülent Ersoy'dan hamile kaldığını söyleyen kadınlar günlerce gazete manşetlerini süslüyordu. Rejimi krize sürükleyen bitmez tükenmez Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bile onun adına oy çıktı... Ancak hayatındaki asıl dönüm noktası 12 Eylül'dü. Şöhretle birlikte o konuştuğu İstanbul Türkçesini bir yana bırakıp orkestraya "Kudurdunuz yine," diye laf atan, açık saçık espriler yapan bir şarkıcı olmuştu. Askeri darbeden bir hafta önce İzmir Fuarı'nda seyircinin "Aç, aç..." nidaları arasında hormonla büyütülmüş göğüslerini gösterince karakolluk oldu. Bir hafta sonra aynı olay tekrarlandı. Ersoy kendisini bu defa mahkemede buldu. Kaderin cilvesi, karşısındaki hakim, Persol marka çerçeveli gözlükleriyle yakın dönemde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yapacak olan, '367 krizinin işaret fişeğini' ateşleyen ünlü hukukçu Sabih Kanadoğlu'ydu. Ersoy, cezaevine gönderildi. Hapisteyken hayatını değiştirecek ameliyatı olma kararı aldı. Londra'da, 1981 yılında üç buçuk saatlik bir ameliyattan sonra cinsiyet değiştirdi. Bu, memlekette büyük bir sansasyona neden oldu. Bütün gazeteler ondan bahsediyor, bir erkeğin nasıl kadın olabileceği en ince ayrıntılarına kadar tartışılıyordu. Ancak hukukun ve 12 Eylül'ün duvarına tosladı. Hem cinsiyetini hem de soyadını değiştirmek için mahkemeye başvurdu. Kadınlığı tescil edildi, fakat Yargıtay'a takıldı. Kenan Evren'in "Kadın kıyafetiyle şarkı söyleyen erkeklere sahne yasağı" genelgesi, onu hedefliyordu. Ersoy, yasaklarla ve kimliğini kazanmak için hukukla uzun süren bir mücadeleye başladı. Parasız kaldı, intihara teşebbüs etti ancak davasından hiç vazgeçmedi. Albümler yaptı, sahne yasağına rağmen satış rekorları kırdı.

MUHALEFETİN SÖZCÜSÜ
O dönemde mahkemelerde, röportajlarda söylediği sözler yok edilen toplumsal muhalefetin ifadesiydi; "Bugün bana yasak olan, yarın başkalarına yasak olabilir. Savunma hakkı gün gelir herkese lazım olur." "Türkiye bütün kurumlarıyla demokratik bir ülke değil. Özgürce düşünme, tartışma ortamı yok..." Hakkındaki sahne yasağı tam yedi yıl sürdü. Sonunda dönemin başbakanı Turgut Özal'ın onayı ve Mehmet Ağar'ın yardımıyla sahne yasağı kaldırıldı ve Ersoy, pembe nüfus kâğıdına kavuştu. Bu tarih, yasak döneminde en çok vurguladığı hak ve özgürlüklerden kopuşu oldu. Semra Özal'la dostluğu ona büyük bir dokunulmazlık zırhı oluşturdu. Transseksüel ve travestilerin bu ülkede uğradığı zulüm onu hiç ilgilendirmedi. Amargi Kadın Kooperatifi'nin üyelerinden transseksüel Esmeray'ın "Michael Jackson ne kadar siyahsa, Bülent Ersoy da o kadar transseksüel benim için," sözü aslında her şeyin özeti. Bülent Ersoy gündemi asıl olarak nişanlılık ve evlilik halleriyle meşgul etti, ediyor. 12 yıl boyunca birlikte olduğu Birol Gürkanlı ile bir biten bir başlayan ilişkilerine, para ve ev tartışmaları damgasını vurdu. Bu ilişkinin ardından Ersoy, kendisini yeniden müziğe verdi. Peş peşe albümler çıkardı. Süt banyosu yaptığı klibi günlerce konuşuldu. 1998'de 20 yaşındaki Cem Adler ile el ele göründüğünde yer yerinden oynadı. Bir transseksüelin ekranda şatafatlı bir şekilde evlenmesi, kayınvalidesiyle olan muhabbeti büyük bir tepkiye neden oldu. "Aile kurumu zarar gördü," nakaratları, siyasilerin bile ağzındaydı. O bu tepkilere göğüs gererken Adler, bir dansözle yakalandı ve evlilik bitti. Sonra ekranları işgal eden canlı ses yarışmalarının demirbaş jüri üyesi oldu. Bu canlı yayınlar, Ersoy'un o tuhaf karizmasının bütün ülkeye yayılmasına yol açtı. Yarışmacılar karşısında tir tir titriyordu. Gerçekten de sadece yarışmacılar değil, gazeteciler bile bu büyülü karizmanın etkisinden kurtulamıyordu.

ANTİMİLİTARİST ÇIKIŞ
Geçen yıl ikinci kez evlendi. Damat, bu kez karşısında titreyen yarışmacılardan Armağan Uzun'du. Tepkiler bu kez azdı, ne de olsa memleketi alıştırmıştı artık bir transseksüelin evliliğine. Ama yine ilk evliliğindeki sonu yaşadı. Siyasetin zaten gösteriye dönüştürüldüğü bir ülkede jüri üyeliğinin hakkını verdi. Siyasi tartışmalara girdi, lafını hiç esirgemedi. Yine jüri koltuğunda ağzını açtı ve Ebru Gündeş ile girdiği polemikte, "Tamam vatan bölünmez, şehitler ölmez ama göz göre de bu çocukları analar doğursun ve toprağa versinler. Bu mu yani? Bu sözler klişeleşmiş, neden köklü bir çözüm bulamıyoruz?" diye konuşunca kıyamet koptu. Türbanı erkeklerin, savaşı kadınların tartıştığı bir ülkede, Ersoy 'çizmeyi aşmıştı...' Herkesin Kuzey Irak'a düzenlenen harekâtı zafer nidalarıyla karşıladığı bir dönemde, bu 'antimilitarist' çıkışına gelen çığ gibi tepkilere de aldırmadı. Bir adım bile geri atmadı. "Benim çocuğum olmuyor ama olsaydı askere göndermem," demeyi sürdürdü. Yüz yıl önce Rauf Yekta Bey'in Türk musikisinde farkına vardığı sır, aslında basitti... Her şey aslına dönüyor, 'Rast' ile başlayan Türk musikisinin 24 sesi tıpkı değerli bir kolye gibi 'Gerdaniye' ile tamamlanıyor ve Doğu'ya özgü bir çember oluşturuyordu. Her şey başladığı yere dönüyordu... Kim bilir belki Bülent Ersoy da ruhundaki klasik musiki etkisiyle başa, başladığı yere, haksızlıklara karşı tek başına da olsa susmamayı, direnmeyi sürdürdüğü günlere dönmüştü... Nasıl olsa, ne yaparsa yapsın bu toplumun gözünde o, bir "dönme"ydi.