kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Şubat 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Kuzey Irak ve Türkiye-2

Bugün PKK'ya karşı sürdürülen savaşın ana ilkesi PKK'yı bitirmek! Fakat bu amaç bugünkü şartlarda iki koşula bağlı. Onların biri dış, diğeri iç politikayla ilgili.

PKK'yı bitirmek
İzleyebildiğim kadarıyla hiçbir Silahlı Kuvvetler yetkilisi bu hamleyle PKK'nın sonuna kadar 'bitirileceğini' dile getirmiyor. Hiç öyle bir şey yok. PKK bugün sosyolojik bir olgu. Aliza Marcus'un Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence (Kan ve İnanç: PKK ve Kürt Bağımsızlığı İçin Mücadele) başlıklı kitabını okuyunca, yapıtın onca eksiğine ve yanlışına rağmen, insan bu gerçeği fark ediyor. PKK, gerilla taktiklerini kullanan terörist bir örgüt. Ama arkasında bir 'bilinç' var. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri bugünkü hamleyle PKK'nın belki kontrol edilebileceğini ama 'bitirilmeyeceğini' fark etmiş durumda.
Hal böyle olunca TSK, sürdürülen mücadelede kontrolünü sonuna kadar genişletmek istiyor. Yani, sadece bugünkü 'hücum' değil onun aradığı. Hatta verdiği zayiat da değil. TSK, girdiği Kuzey Irak'ta kalıcı bir üstünlük ve kontrol kurmak arayışında. Yani orada bu sonucu elde edene kadar kalmayı gözetiyor ki, o noktada uluslararası kriz çıkıyor.

Türkiye ve ABD
Kriz şu: Bir kere Batı'nın, yani AB'nin bugüne kadar Kürt ve PKK konusunda öne sürdüğü görüşlerin ve kullandığı söylemin ne kadar 'uçucu' olduğu anlaşıldı. ABD'nin 'bastırmasından' sonra BatıAB bu konuda sesini daha çıkarmıyor. Geriye ABD kalıyor. Bu ülkenin PKK konusundaki yaklaşımında gördüğümüz değişikliğin nereden kaynaklandığını henüz bilmiyoruz. O çok karmaşık bir olgu. Bir kısmına çarşamba günü değindik. Ama nedenler ne olursa olsun, Türkiye'ye bir hamle üstünlüğü sağladı. Ne var ki, şimdi bunu kısıtlamak istiyor. Yani, Türkiye'ye "Girdiğin yerden bir an önce çık" diyor.
ABD'nin, bu talebini bir pazarlık unsuru olarak öne sürdüğü kesin . Çünkü, hükümet, bu konuda tüm inisiyatifi orduya vermiş görünüyor. Ordunun ne istediğini yukarıda belirttik. Hükümet de o talebe uygun davranıyor. Nitekim Başdanışman Ahmet Davutoğlu, 'oradan istediğimiz zaman çıkarız' anlamına gelen bir söz etti. Bu sözün ABD yetkilileri, politikası vs tarafından hoşnutsuzlukla karşılanacağı açık. Ya da tersi olacak: ABD, Türkiye'den alacağı bazı tavizlere karşılık bu izni verecek. Kısacası işin bundan sonraki kısmı Türkiye ile PKK arasında değil, Türkiye ile ABD arasında cereyan edecek!

Türkiye ve Kürtler
Şimdi başladığımız yere dönelim.
Madem ki, "PKK sosyolojik bir olgudur" diyoruz, o takdirde bu sosyolojiyi neyin oluşturduğunu da bilmek gerekir. Cevap basit: Kürtlerin demokratik talepleri!
PKK'yı son 25 yılda bu gerçek büyüttü. Türkiye'de hükümetler ise bu gerçeği algılayamadı. Bu konuda hep mütereddit davrandılar, hep ikili oynadılar. Zaman zaman o demokratik talepleri vermeye yöneldiler, ama sonra bir elleriyle verdiklerini öteki elleriyle geri aldılar. Söylediklerinden vazgeçtiler.
Bugün de öyle. Güneydoğu'dan çok önemli bir destek alan AKP hükümeti 'Kürt sorunu' konusunda çok önemli şeyler yapabilecek iken, son olarak Başbakanın 'Bekara karı boşamak kolaydır' lafıyla gene geri çekildi. Üstelik müdahaleye izin vererek bölgedeki desteğini de yitirdi. Bundan sonrası nasıl gelecek?
Bizi yarına taşıyacak olan soru budur; sorun budur! Türkiye, artık bu gerçeğin ayırtında olmakla yetinmemeli. Sorunu kesin ve kalıcı olarak çözmenin yolunu aramalıdır. Bu, Güneydoğu'nun sosyal, ekonomik ve politik bir bütün olarak ele alınmasıyla ve demokratik açılımın gerçekleştirilmesiyle sağlanabilir. Bu adımı atmakta çok geciktik. Umarız bundan sonra zaman yitirmeyiz.
Türkiye'yi 21. yüzyıla taşımanın ana yolu budur ve eğer bu açılım yapılırsa Türkiye silahlı mücadelesinde de ABD'ye ve dünyaya karşı kendini ve konumunu meşrulaştıracaktır.
Biraz akıl ve vizyon!