kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Şubat 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
SOLİ ÖZEL

Siyasetin dili

Kuzey Irak'taki harekâtın siyasetinin hayli dengeli ve usturuplu yönetilmesi gerekiyor. Zira ister istemez Türkiye'de bu konuda yapılan tartışmalar da, Silahlı Kuvvetlerin harekâtının süresi ve sonunda varılacak konum da dünyada tartışılacak. Haklı görülen ve ilk başta tepki çekmeyen bir müdahale süresine, kapsamına ve etrafa verdiği zarara dikkat edilmediği taktirde Türkiye'yi yalnızlaştırabilecektir. Bu nedenle Kuzey Irak'taki hedefleri konusunda Türkiye'nin ölçülü olması gerektiği kadar hedeflerinin anlatılmasında da çok daha iyi bir iletişim yöntemi bulması gerekir.
Dünya, ki yalnızca Batılı ülkelerden de bahsetmiyoruz, olaylara Türkiye'den farklı merceklerle bakacaktır. Türkiye'de toplumun önemli bir kesimi, ölenlerin hemen hepsinin bu ülkenin vatandaşları olduğunu dikkate almadan tepki gösterebilir. Türkiye'nin mutlak haklılığına inanabilir. Daha önceki 24 harekatta çözülememiş bir sorunun bu sefer ölü sayısını artırarak çözülebileceğini de düşünebilir. "Teröristler"in de annebabaları olduğunu hiç akla getirmeden çığırtkanca yayın yapanlar ülkenin manevi dokusuna verdikleri zararı da akla getirmeyebilirler.

Türkiye'ye 'açık çek' yok
Savaşın insani boyutundan bihaber kestirme siyasi çıkarsamalar da yapıp Türkiye'nin gücünden de dem vurabilirler. Hükümet ve diğerleri harekattan sonra ancak siyasi açılım beklentisiyle dizginlenecek bir öfkenin patlamayacağına inanarak Kürt meselesinde ipe un sermeye de devam edebilirler. Bunların ülkeye maliyeti olmaması mümkün değildir.
Her şeyden önce belli ki Türkiye bu harekâtı ABD'nin desteği ve müsaadesi sayesinde yapabilmektedir. İki aydır süregelen hava saldırılarında kullanılan istihbaratın ABD tarafından verildiği biliniyor. Bu kez de operasyon için ABD'nin bir yeşil ışık yaktığı belli. Sebebi de ABD'nin Irak'ın geleceğiyle ilgili beklentilerinde, Ortadoğu'ya yönelik politikalarında Türkiye ile işbirliğini tercih etmesidir. Ancak gene bellidir ki Türkiye'nin elinde bir açık çek de yoktur.
Gerek süre gerekse kapsam konusunda özellikle de sivil hedeflere yönelik bir tahribat ihtimali karşisında bir rahatsızlık olduğu Amerikan Savunma Bakanı'nın söyleminden belllidir. En az bunun kadar önemlisi ne Irak'ın bütünü ne de Arap dünyası ve İran bu harekâtın çok uzun sürmesini sindirecektir.

Zorlu viraja giriliyor
Şimdiye kadar işin diplomatik tarafını da çok iyi götüren hükümetin ise bundan sonra işi daha da zordur. Her şeyden önce başta bu harekâttaki en büyük destekçisi ABD olmak üzere tüm müttefikleri Kürt meselesinde ciddi açılımlar bekleyecektir. Bu beklentinin karşılanacağına dair henüz hiç bir emare de yoktur. Cumhurun, yani tüm katmanlarıyla toplumun, başkanı ise bu tanıma uygun davranış sergilemekten, Güneydoğu'ya yaptığı ilk ziyaret dışında uzak kalmıştır. Yalnızca devletin başı olarak konuşmakta, ülkenin bu en can yakıcı konusunda kucaklayıcı, bütünleştirici bir söylem ya da uyarı üretmemektedir. PKK ile Kürt konusunu ayırarak, herkesin acısını paylaşarak, silahların susması ardından neler yapılması gerektiği hakkında herhangi bir moral önderlik sunmamaktadır.
Türkiye'nin önünde hayli zorlu bir dönem var. Kıbrıs'ta dört yıllık rehavetin bozulmasını gerektirecek yeni bir dönem başlıyor. O konuda atılacak veya atılmayacak adımlar Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin de geleceğini ciddi şekilde etkileyecek. Bu ve benzer konularda adım atabilmek için Türkiye'nin sağlam durması gerekir. Bunun da yolu Kürt meselesini adamakıllı şekilde, demokratik bir perspektiften ele almaktan geçer.