kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Şubat 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERGUN BABAHAN

Varlık ve yokluk

SABAH'ın sürmanşetinde Forbes dergisinin dünyaca ünlü zenginler listesi var. Türkiye'de hem dolar milyarderlerinin sayısının, hem de zenginlerin servetinin hızlı bir biçimde arttığı görülüyor.
Bir ülkede yatırım yapan, kazanımlarını yeni iş alanları için kullanan insan sayısının artması, bu insanların kişisel servetlerinin büyümesi genelde olumlu bir gelişmedir.
Ancak bir şartla: Toplumu oluşturan bireylerin yaşam düzeylerinde de paralel bir gelişme olması kaydıyla...
Zenginlerin varlığını yüzde 30 artırdığı bir toplumda halkın önemli bölümü devletin kömür yardımıyla yaşıyorsa, o toplumsal yapıda ciddi bozukluk var demektir.
Bu gerçek, insanların servetinden bağımsız bir durumdur.
Küreselleşme dediğimiz olgunun en çarpıcı sonucu da belki budur.
Varlıkların belirli gruplar elinde yoğunlaşması, toplulukların bu zenginlikten geri kalan kısımla yaşamak zorunda kalması...
Dünyada bugün Sanayi Devrimi öncesi Avrupa'ya benzer koşullar geçerli.
Bir farkı var, servetler artık sanayi üretiminden değil, mali organizasyonların elinden geçiyor.
Avrupa'da sosyal refah devletinin temeli, Uzakdoğu'ya, Asya'ya kaydırılan üretimle eritiliyor.
Üretimden gelen gücünü kaybeden işçi sınıfı, örgütlenme kabiliyetini de kaybediyor doğal bir sonuç olarak.
İşçinin yerini, ağırlığı kadın ve çocuklardan oluşan yeni köleler sınıfı alıyor.
Meksikalı göçmen işçiler Amerika'da, Güneydoğulu işçiler Tuzla tersanesinde insanlık dışı koşullarda karın tokluğuna çalışmak zorunda kalıyor.
Servet, gösterilen ama korkulan bir durum günümüzde.
Onun için insanlar giderek daha kalın duvarların arkasında yaşıyor, korumasız adım atmıyor.
Dengeleri bozulmuş, öfkesi burnunda bir toplumla karşı karşıyayız.
Belirli aralıklarla tekrarlanan krizler de cabası.
Geniş yığınların çıkarını koruyan, onların kavgasını veren siyasi bir ideoloji bugün için yok.
Ancak dünyanın içinde bulunduğu koşullar, böyle bir ideolojinin doğum sancılarına tanıklık ettiğimizi gösteriyor.