kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pazar SABAH 
AHMET ÖRS

İlk fanatikleri Amerikalılar

Surimi aslında kriz içindeki Japon açık deniz balıkçılığı ve balık endüstrisini rahatlatmak üzere piyasaya çıkarılmış bir ürün. 1959'un kış aylarında Hokkaido balıkçılık laboratuvarlarında Nishitani Yosuke adlı bir adamcağız, balıkçı gemileri limana yanaştığında, dondurulacak balıkların etlerini daha açık denizdeyken bozulmaktan koruyabilecek özel bir madde geliştirmişti. Japonlar püre haline getirilerek işlemden geçirilen bu malzemeyle balık sosislerinden ekmeğe sürülebilen kremlere, rengârenk balık çerezlerine kadar değişik yiyecekler ürettiler. Bunlardan sahte yengeç etinin adı da 'kanibo-surimi'ydi.

HAKİKİ YENGECİN YERİNE

1970'li yılların sonlarında Amerika'da da yengeç sayısı hızla azalınca, bu hayvanın etine düşkün Amerikalılar, hakikisinin yerini alacak bir malzeme aramaya başladılar. İşte Japonların 'kanibosurimi'sinin yıldızı o zaman parladı. Amerikalılar, Japonların sahte deniz ürünlerinin fanatik tiryakileri haline geldi. Satışlar katlanarak arttı. Zamanla 'kanibo' sözcüğü de yok oldu, geriye 'surimi' kaldı. Surimi, suşi akımıyla 1980'lerin sonlarına doğru Avrupa'ya da ulaştı. Aslında Avrupa'da restoranlarda surimi servis edilecekse, bunların mönülerde hakiki deniz ürünleriyle karıştırılmayacak biçimde belirtilmesi kuralı var. Ama ne hikmetse, yengeç etlerinin surimi olduğunu yazmak her seferinde unutuldu; tıpkı bizdeki gibi... Surimi, yere attığınızda zıplayan sonra da haftalarca bozulmadan saklanabilen, sert ve dayanıklı günümüz domateslerini, her mevsim satın alabildiğimiz, canlı renkleriyle insanın başını döndüren iri çilekleri hatırlatıyor. Bunlar da bana göre, örneğin Çanakkale domatesleri ya da Arnavutköy çileklerinin tadıyla kıyaslanamayacak kadar lezzetsiz, sadece görünüşleri cazip ve en önemlisi dayanıklı yapay sebze ve meyveler. Ancak nasıl önce Japonlar, ardından Amerikalılar ve suşi sever Avrupalılar surimi'ye alıştılar, hatta onların tiryakisi oldularsa, bizler de hızla genleriyle oynanıp dayanıklı hale getirilmiş 'yapay' sebze ve meyvelere alıştırılıyor, hakikilerinin özelliklerini hızla unutuyoruz. Eğer çocuklarımıza yapay lezzetlerin egemen olduğu bir dünya bırakmak istemiyorsak, surimi örneği hepimize ders olmalı.