kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Müzikleri Fazıl Say’ın imzasını taşıyan ‘Sivas 93’ isimli oyun, yakında Ankara ve Sivas’ta da sahnelenecek.

Bu oyun öcüler diyarından bir masal olsaydı keşke!

'Sivas 93' adlı oyunda Sivas Katliamı'nı sahneye taşıyan Gencol Erkal ve Meral Çetinkaya konuyu 15 yıl sonra yeniden gündeme getirdikleri için memnunlar ama içlerinde bir üzüntü de yaşıyorlar: Keşke bu oyun gerçek değil, öcüler diyarından bir masal olsaydı..
Temmuz 1993'te Sivas'ta Cumhuriyet tarihinin en karanlık katliamı yaşandı. Aşırı gerici bir grubun, başta Aziz Nesin olmak üzere kentte düzenlenen Pir Sultan Abdal'ı Anma Etkinlikleri'ne katılan aydınları yok etmek için, şeriat yanlısı sloganlar atarak Madımak Oteli'nin etrafını kuşatmalarıyla başlayan olaylar, kısa zamanda içinden çıkılmaz bir hal aldı. 8 saat süren bu kuşatmanın ardından otel kundaklandı ve 35 kişi alevler içinde kalarak yandı. Usta tiyatrocu Genco Erkal da kapsamlı bir araştırma yaptı ve 15 yıl sonra katliamın karanlık dumanlara bulanmış yüzünü 'Sivas 93' adlı bir belgesel oyunla Dostlar Tiyatrosu'nun sahnesine taşıdı.

AMACIMIZ UNUTTURMAMAK!


Oyunda Erkal'ın yanı sıra Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Murat Tüzün, Nilgün Karababa, Şirvan Akan ve Çağatay Mıdıkhan rol alıyor. Daha doğrusu üzerlerinde simsiyah kostümler ve ellerinde karanfillerle sahneye çıkan tüm bu oyuncular, barkovizyon görüntüleri eşliğinde, 2 Temmuz'da yaşananları seyirciye anlatıyor. Oyun Goethe'nin de söylediği gibi; hiçbir şeyin eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamayacağını gözler önüne seriyor. İnsan izlerken gözlerine de, kulaklarına da inanamıyor. Dahası inanmak istemiyor... Tüylerinizin dikenleri kalbinize kalbinize batıyor. Erkal ve Çetinkaya, şair Ataol Behramoğlu'nun dizelerine atıfta bulunarak, "Yaşamak görevdir bu yangın yerinde. Yaşamak, insan kalarak... Bu oyunu, unutanlara insanlığı ve Sivas gerçeğini hatırlatmak için yaptık" diyor...

DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK!

* Bu oyunu yazmaya nasıl karar verdiniz?
Genco Erkal:
Madımak'taki yangının 13. ve 14. yıldönümlerinde Dikmen Gürün, Cumhuriyet gazetesinde konuyla ilgili yazılar kaleme aldı. "Yazarlarımız neden böyle konularda belgesel oyunlar yazmıyor" diyordu. Kendisine hak verdim ve hemen harekete geçtim. Konuyla ilgili araştırmalarım ve masa başı çalışmalarım tam 3 ayımı aldı. Sahne çalışmaları da 3 ay sürdü. Toplam 6 ayda oyun tamamlandı.

* 'Sivas 93', barkovizyon görüntüleri ve çeşitli belgelerle desteklenen bir belgesel oyun...
G.E.:
Evet. Oyunda kaydı olmayan hiçbir şeyi kullanmak istemedim. Birçok dergi, gazete röportajı ve mahkeme tutağından yararlandım. 'Sivas Kitabı' başta olmak üzere o döneme ilişkin anı, şiir ve öykü kitaplarını okudum. Fotoğraf arşivleri açıldı. İHA'nın çektiği görüntüleri aldık. Türkiye Baralor Birliği bize tanıkları teşhis için kullanılan özel görüntüleri verdi. Bütün o görüntülerden oyunla paralel olarak başından sonuna giden bir film kurgusu oluştu. Bazen lafları görüntülere, bazen görüntüleri laflara uydurduk. Sonunda tam bir senkronize belgesel oyun ortaya çıktı. Bu, ülkemizde ilk defa yapılıyor. Hatta sanırım dünyada da başka bir örneği yok.

* Oyunda sizler oyuncudan çok, anlatıcı görevi üstleniyorsunuz. Üstün Akmen bir yazısında, "O hainleri hangi oyuncu canlandırabilirdi ki? Elbette ki anlatıcılar olacaktı" demiş...
G.E.:
Amacımız insanları olaya belirli bir mesafede tutmaktı. Olayın kendisi nefret, öfke, üzüntü gibi duygularla o kadar yüklü ki, seyirciyi ne kadar uzak tutsak o kadar iyiydi. Kendimiz de daha çok anlatıcı gibi, olayların dışında kalarak oynamak istedik. Ama buna rağmen seyirci de, biz de çok etkileniyoruz.

BALIK HAFIZALI BİR TOPLUMUZ

* 1993'te Madımak Oteli'nin önünde, 'Şeriat gelecek zulüm bitecek' gibi birçok slogan atılmış. Oyunu izlerken, "Kesin sonunda birileri ayağa kalkıp 'Türkiye laiktir, laik kalacak' diye bağıracak dedim" ve öyle de oldu. Size inandırıcı geliyor mu seyircinin bu tepkisi?
Meral Çetinkaya:
Bu ilk defa sizin geldiğiniz oyunda yaşandı. Bir de bugün 'Kahrolsun şeriat' diye bağırdılar çok cılız bir sesle.
G.E.: 'Türkiye laiktir, laik kalacak' sloganını duyduğumuzda çok şaşırdık. Genelde müthiş bir sessizlik oluyor oyunun sonunda. Seyirci alkışlarken bile coşkulu olmaktan çok, saygılı... Muhtemelen bu kadar acıklı bir olayı alkışlasak mı, alkışlamasak mı diye düşünüyorlar. Tabii bağırmakla bir şey halledilmiyor. İki bağırıyoruz ama sonra hemen unutuyoruz. Susurluk olayında mesela kıyamet koptu. İnsanlar ışıklarını yakıp söndürdü, tencereler tavalar çalındı. Türkiye'de bir şeylerin değiştiğini, insanların artık demokrasiye sahip çıktıklarını sandık ama bir hafta sonra her şey unutuldu. Biz belleksiz bir toplumuz. Balıklar gibi toplumumuz da her şeyi unutuyor. O zamanlar bu olayları takip eden gazeteciler bile oyunu izlediklerinde "Aa böyle bir şey var mıydı?" diyor.

* Belki de bu utanç tablosunu unutmak istiyorlardır, unutmuş gibi yapıyorlardır...
G.E.:
Biraz o da var tabii. Tatsız şeyleri bir an önce unutmak istiyoruz.

* Mesut Yılmaz o dönem ettiği, "Bu kadar ölü futbol maçında da oluyor" sözünü ya da Tansu Çiller, otelin içindekiler düşmanlarıymış gibi, "Dışarıdakilere bir şey olmadı" dediğini unutmuş mudur sizce?
(İkisi de uzun uzun susuyor ama aslında bu sessizlik çok şey söylüyor...)

* Sözün bittiği yerdeyiz galiba...
M.Ç.:
Yani ne diyelim ki? Dehşet içinde bu noktaya gelişimizi bir daha gözden geçiriyoruz.
G.E.: Bu dram 8 saat sürüyor. O kadar zaman hiçbir şey yapmadan nasıl beklemiş yetkililer? Bu nasıl bir aymazlık ve kasıt? İçeridekiler de tuhaf bir şekilde sonuna kadar kurtarılacaklarını sanıyorlar. Son dakikaya kadar iki taraf da farkında değil işin. Trajedi 'geliyorum' diye bar bar bağırıyor ama içeridekiler de, dışarıdakiler de inanmıyor buna. Ve sonunda 35 kişi yanarak ölüyor.

KORKU FİLMİ GİBİ!

* Oynarken, "Keşke tüm bunlar gerçek değil de, uydurulmuş bir senaryo olsaydı" dediğiniz oluyor mu?
M.Ç.:
Ne güzel olurdu. O kadar yoruyor ki oyun bizi. Hiçbir işte böyle bir yorgunluk hissetmedim. Çok ezber yapmadım ama içten gelen derin bir yorgunluk hissediyorum. Acısıyla ve umutsuzluğuyla yoruyor beni. Keşke, öcülerin ya da kötülerin diyarından bir masal olsaydı da, keyifle oynasaydık.
G.E.: Provalarda görüntülere bakamıyorduk. Arkadaşlar gözyaşlarını zor tutuyordu.

* Oyunu izledikten sonra birilerinin size kinlenip, gerici eylemlerinin yeni hedefi olarak sizi seçmelerinden korkmadınız mı hiç?
G.E.:
Öyle bir şey düşünmüyoruz. Yaptığımız işe inanıyoruz. Anlattığımız hiçbir şey uydurma ya da abartılmış değil. Aklımıza böyle bir şey getirmek istemiyoruz. (Gülüyor)
M.Ç.: Korkunun ecele faydası yok. Ecel geliyorsa, korkuyla o gelişi sadece hızlandırırsınız.

* Oyundaki bir şiirde, 'Hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eğiliyorsak, kabahat senin' deniliyor. Bu bana şarap içmeyi günah sayanları düşündürdü. İçimden 'Esas günah; şarabı vermek için üzüm gibi eğilmek' dedim...
G.E.:
Doğru söylüyorsunuz. (Kahkahalar) Şarap, bu toprakların en değerli şeylerinden biri ama günah diye içilmiyor öyle değil mi? Biz çölde yetişmedik, Türkiye burası! Şarap içmek çöl kurallarına göre yasak. (Gülüyor)

* Olayın en acıklı yanlarından biri de Madımak Oteli'nin yerine kebapçı açılması. 35 kişinin yanarak öldüğü bir yerde et pişiriyorlar...
(Uzun bir sessizlik daha yaşıyoruz)
M.Ç.: (Sesi titriyor) Yorum yapılabilecek boyutu çoktan geçmiş olaylar. Uğraşılsa bu kadar korkunç bir film çekilemezdi bence.
Haberin fotoğrafları