kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
NAZLI ILICAK

İran... Cezayir... Fas

Gene yüreklere "Türkiye İran olabilir" endişesi sokuluyor. İran'da özellikle baba Pehlevi zamanında laiklik adına dine çok baskı yapıldı. Ama, tepeden inme modernleşme çabaları, Şah Rıza Pehlevi devrildiğinde ancak dar bir grubu etkileyebilmişti.
İran'da, Şah karşısında muhalefet Humeyni etrafında bütünleşti. Ülkede demokrasi geleneği yoktu; hür medya mevcut değildi. Sivil toplum güçleri örgütlenemiyordu. Humeyni, Şah'ın otoriter iktidarına karşı olan farklı görüşleri temsil ettiği için, o tarihte siyasi meşruiyet kazanabildi. Ayrıca Şii inançta, hiyerarşik yapılanma çerçevesinde, ayetullahlar, en üst dinotoriteyi oluşturuyor; halbuki bizdeki imamlar, devlet memuru; dini cemaatler ise birbirine rakip. Bu yüzden de, Türkiye Cumhuriyeti imam Humeyniler üretemiyor.
- Ya Cezayir olursak, ya Fas'a benzersek!!!
Cezayir 1830'da Fransızlar tarafından işgal edildi. 1954'te Milli Kurtuluş Cephesi önderliğinde başlayan bağımsızlık savaşı, 1962'de Fransa'nın sömürge yönetimine son verilmesiyle neticelendi. Cezayir, uzun yıllar, tek parti yönetiminde ve otoriter rejim altında kaldı. 1990'larda demokrasiye geçiş çabası, İslâmi Selâmet Cephesi'nin (FIS) iktidara geleceği korkusu yüzünden, akamete uğradı. 1992'de, ordu, seçimlerin ikinci turunu iptal ederek, yönetime el koydu.
Fas'a gelince... Fas, bağımsızlığına ancak 1956'da kavuştu. Kraliyetle yönetiliyor. Kral, istediği yasayı veto ediyor, isterse Parlamento'yu feshediyor. Avrupa'nın meşruti krallıklarından farklı olarak, Kral 6. Muhammed (Kral 2. Hasan'ın oğlu) sembolik değil, gerçek yetkilere sahip. Bu ülkenin 400 yıllık geleneğinde, hanedan ailesinin düğünleri gizli yapılıyor ve eşlerin adı açıklanmıyor. Yani, "kadının adı yok".
Fas'ta, Tunus'ta, Cezayir'de, Mısır'da, Suudi Arabistan'da otoriter rejimler, hep "İslami köktencilik" korkusuyla besleniyor. Alternatif, "Müslüman Kardeşler" veyahut benzer yapılar.
Oysa, 1950'de, Türkiye'deki iktidar, kansız, hilesiz, hurdasız bir biçimde el değiştirdi. Kaldı ki, Türkiye'de Batılaşma çabaları Tanzimat'la başladı, şeriat mahkemelerinin yanı sıra nizamiye mahkemeleri, medreselerin yanı sıra laik okullar kuruldu. Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Osmanlı döneminde Batı'dan alındı. Hatta aile hukukunda bile, 1918'de, laiklik istikametinde adımlar atıldı. Türkiye'de, laiklik de, demokrasi de pamuk ipliğine bağlı değil.