kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Şubat 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
NAZLI ILICAK

Prof. Ahmet Davutoğlu ve dış politika

TESEV'in akşam yemeğinde Abdullah Gül'ün ve Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanı Ahmet Davutoğlu ile beraberdik. Davutoğlu, Türkiye'nin dış politikasının oluşmasında çok önemli bir rol oynuyor. Bu yüzden onu dinlemek, bir anlamda hükûmetin nabzını tutmak gibi bir şey.
Davutoğlu'nun, teorisini kitaplarında anlattığı görüşlerin uygulamasına geçildiği anlaşılıyor: "Türkiye'nin, Batı'daki gücünü ve etkisini artırmak, Afrika'da, Ortadoğu ve Uzakdoğu'da sağlam ilişkiler kurulmasıyla mümkündür. 'Bir yayı ne kadar geriye doğru gererseniz, ok o kadar ileriye fırlar.' Bu birinci ilke. İkincisi, dış politikamızın, 'kriz odaklı' gelişmesine fırsat vermemeliyiz."
Davutoğlu, Irak'a yönelik askeri operasyonu örnek gösterdi: "Dağlıca baskınından sonra, kriz ortamı doğmasına imkân bırakmadık; 'alanı temizleyip' bilahare operasyon yaptık."

- Eski uygulamalara göre temel fark ne?
Artık problemden başlayıp, genele gitmiyoruz. Evvelce, Kuzey Irak'ı ancak PKK perspektifinden görüyor, Ortadoğu ile ilişkiler konusunu ise PKK penceresinden seyrediyorduk. Şimdi, "Nasıl bir Ortadoğu, nasıl bir Irak, nasıl bir Kuzey Irak?" diye değerlendirme yapılıyor.
Evvelce kriz, bütün dış politika parametrelerini esir alabiliyordu.

- Değişen bakış açısı...
Otorite varsa güvenlik; güvenlik varsa huzur vardır noktasından, "özgürlük varsa meşruiyet; meşruiyet varsa huzur vardır" düşüncesine geldik.

- Soğuk savaş şartları yok.
Büyük devletler Ortadoğu'da hesaplaşsın, biz sonra pozisyon alalım... Bu değişti. Çünkü, Irak örneğinde olduğu gibi, anladık ki, mönüyü görmeden fatura ödüyoruz. Ortadoğu'da ya varsınız, ya yoksunuz. Yoksanız, kendi sınırınızın içinde Ortadoğu sizi etkilemeye başlar. Dış ilişkilere kendi çeşnimizi katma, özgünlüğümüzü gösterme imkânımız mevcut. İslâm ülkeleriyle yakınlığımız, bizi AB gözünde daha makbul hale getiriyor.
Prof. Ahmet Davutoğlu, dış politika vizyonunu işte böyle anlattı. Ama daha somut olan AB ile ilişkiler konusunda, kaygılar sürüyor. Çünkü, burada, Kıbrıs Rumlarının ipoteği devam ediyor. Hükûmet şöyle düşünüyor: Birkaç liman açılsa, başka talepleri olacak. Meselâ, "Adadan asker çek" diyecekler; Ankara'da kendilerini temsil edecek büro isteyecekler. Tam bir 'salami' taktiği. Peki, neyi bekliyoruz? AB ile ABD'nin, Türkiye ile işbirliği yapmanın, Kıbrıs Rum Kesimi'nin kaprislerinin peşine takılmaktan daha önemli olduğunu görmesini.