kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Şubat 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Türkiye'de sanatçılar ara sıra celallenmeli!

Şirin SEVER
Şallıel: "Fazıl Say'ın 'Gidiyorum', karşı tarafın da 'Git o zaman' demesi çok güzel; uygarca tartışabilmek güzel..." Deniz: "Sanat camiasından birilerinin ara sıra celallenmesini istiyorum, ancak o zaman ilgi odağı olabiliyorsun..."..
'Kültür Köprüleri' projesinin ilki 20 Kasım'da gerçekleştirilmişti. Karadeniz türkülerinden Kürtçeye, Trakya yöresinden Doğu ezgilerine Anadolu'nun tüm tınıları ve renkleri Beyoğlu'nun en 'in' mekânlarından Babylon'da kulakların pasını silmişti. Projenin mimarları Özcan Deniz ve şef Orhan Şallıel'di. Biliyorsunuz; Özcan Deniz yeni arayışları, müzikte yeni karışımlar yaratmayı seviyor. Kendisi gibi birini daha buldu; Şef Orhan Şallıel de ondan farksız. Daha önce İbrahim Tatlıses, Şebnem Ferah ve Özcan Deniz'e Açıkhava'daki senfonik konserlerde şef olarak eşlik etti. Hatta bu yüzden klasik müzik çevrelerinden epey 'azar işitti!' İkisi de yapılan eleştirileri 'vizyonsuzlukla' açıklıyor, umursamıyor; en güzeli, kesinlikle mesaj verme kaygısı taşımıyorlar. İyi bir ikili oldular; şimdi, birlikte yarattıkları projeyle İzmir ve Ankara turnesine çıkmaya hazırlanıyorlar. Yakında İstanbullularla da projeyi yeniden buluşturacaklar. 'Kültür Köprüleri'ni Los Angeles, New York, Washington, Boston, Chicago'ya da uzatmayı planlıyorlar eylül-ekim ayı gibi. Hadi hayırlısı diyelim...

- Nasıl bir ikilisiniz siz? Yani ilk görüşte aşk mı, mantık birlikteliği mi sizinki?
- ORHAN ŞALLIEL:
(kahkahalar) Bu her şeyden önce kimya meselesi. Bazen sohbetlerde ortaya çıkar, söylenen bir şey etkiler seni ve 'Bu adam kafaymış, anlaşırım bununla,' dersin. Özcan'la sohbetlerimiz müzikal ağırlıklıydı genelde, bir gün yollar kesişti, beraber yürünmeye başlandı. Bu esasında ikimizin çıkardığı ilk proje, ondan öncekiler hep bize teklif edilmişti.

- Kültür Köprüleri projesi 'başka kitlelere de kendimizi dinletelim' amaçlı mıydı?
- ÖZCAN DENİZ:
Başka kitle yok. Türkiye'de çok ciddi Japon kitlesi var da onlara ulaşalım diye bir şey yok; herkes müzik dinleyicisi! Bazen yaptığınız işi, A klasmanı sever, B klasmanı sevmez, zaman zaman B'ler daha çok sever filan... Hepsi bir kitledir, dinleyicidir, potansiyel alıcıdır. Burada önemli iki malzeme var. Biri, müzikal bilgi (Şallıel'i gösteriyor), diğeri de malzeme, ses (boğazını işaret ediyor). Dünyada bu tarz ilişkilere, sanatçıların bir araya gelmesine milyon dolarlar yatırılıyor. Heyecan veriyor çünkü!

- Ne bekliyorsunuz bu projeden?
- Ö.D:
Bu proje, beklentilerimin de üstünde birçok şeye cevap verecek. Bazen Türkiye'de sadece Kürt ve Türk var; ama Laz yokmuş, Ermeni yokmuş, göçmenler yokmuş, Zazalar yokmuş gibi davranılır. Bu zenginlikleri biliriz ama algılarımız buna kapalıdır nedense... Bizi dinleyenler, orada oturdukları yerden Türkiye'yi dolaşmış olacaklar bu sayede. Ama yanlış anlaşılmasın, bu bir türkü şöleni değil, amaç etnik seslere, müzikal doku ve söylemlere, değerlere yer vermek ve sahnelemek.

- İçeriğini anlatır mısınız?
- O.Ş:
Öyle bazı türküler var ki, 'Acaba Özcan nasıl söyleyecek' diye merak edilecek türden. Bazı türküler bizim için bile yabancı...
- Ö.D: Halimem diye bir türkü var mesela! İnsanların ezberlediği, marşa dönüşmüş türküleri tercih etmedik. Derinlerden, diplerden çıkardık.

- Kürtçe söyleyecek misiniz ya da Ermeni türküleri?
- Ö.D:
İki Kürtçe var. Bir Ermenice, bir İbranice türküye çalışıyoruz. Aslında bu iş dil dil, bir pakete dönüşsün, mantığa dökülsün istemedik. 'Şu dilden de okuyalım'a girersek, o zaman siyasi bir kimlik kazanacak iş...

- Sanatçılar bir işin 'siyasi kimlik kazanmasından' neden korkuyor?
- Ö.D:
Geneli kucaklayamıyorsun o zaman, biri inanıyor, alkışlıyor seni, biri nefret ediyor! Böyle bir şey istemiyorum. Aklımdan, içimden geçen şey; kırılmış, buruşmuş, büzülmüş şeyleri düzeltmek, insanlara mesajlar vermek değil! Hatta insanlara bazı şeylerin çok dikte edildiği hiçbir işe çok sempatik bakmıyorum.

- Bazılarının kaderidir, çok göz önünde olduklarından ne yapsalar eleştirilirler, yaranamazlar kimseye. Sizin için de böyle bir durum var...
- Ö.D:
Maalesef öyle!

- Biri çıksa 'Kültür köprüsü kurmak sana mı kaldı?' dese?
- Ö.D:
Kime kaldı acaba? Kim yapmalı? Bence herkes yapmalı...
- O.Ş: Bir tohum toprağa düştüğünde oradaki ortam ona uyuyorsa o tohum oradan çıkıp ağaç da oluyor, çiçek de...

- Babylon'daki ilk konserde "İmajı için dişine göre bir mekân buldu sonunda," dediler; yine küçümseme vardı. Bu yakıştırmalar sizi rahatsız ediyor mu?
- O.Ş:
Verilmiş sadakan varmış, bulmuşsun Özcan! (gülüyor)
- Ö.D: Yani ben bir müzisyenim, bunu unutuyorlar. Orada bir mekân var ve o mekânda çıkma hakkına her müzisyen kadar ben de sahibim! Ve yaptığım iş, nereyi hak ediyorsa oraya gider, kimse kaşıma gözüme bakıp 'Şu mekânda çıkma,' diyemez.