kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Şubat 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Laiklik nedir?

Anayasa'ya laiklik ilkesinin girmesinin (5 Şubat 1937) dün 71'inci yıldönümünü kutladık.
Önce önemli bir noktayı hatırlatalım: Genellikle laikliğin Türk hukuk sistemine 1937'deki Anayasa değişikliğiyle girdiği şeklinde bir algılama var. Yanlış. 22 Haziran 1919 tarihli Amasya Genelgesi'nde, 7 Ağustos 1919 tarihli Erzurum Kongresi kararlarında egemenliğin kaynağı olarak "Millet iradesi", yani "Beşeri irade" gösterilerek, laikliğe dolaylı vurgu yapıldı. Daha sonra 1924 Anayasası'nda, 1926'da Medeni Kanun'un genel gerekçesinde Türk hukuk sisteminin "Beşeri irade" kaynağına dayandığı daha somut olarak vurgulandı. 1928'de Anayasa'dan "Devletin dini, dini islamdır" hükmü çıkarılarak, 1937'de de Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğu hükmü getirilerek süreç tamamlandı.
Bir tarihi not daha: 1937'de anayasasına laiklik ilkesini koyan sadece üç devlet vardı: Fransa, Sovyetler Birliği ve Türkiye.

Pencereye göre yorum
Kimilerinin "Evrim", kimilerinin de "Devrim" diye nitelediği bu büyük dönüşümün her yıldönümünde oluğu gibi dün de siyasilerimiz mesajlar yayınladılar. Ve yine her yıl olduğu gibi, mesajlarda herkes laikliği kendi penceresinden yorumlamaya çalıştı:
"Anayasa'nın 2'nci maddesinin gerekçesinde ifade edildiği gibi laiklik, 'Her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması' anlamına gelir. Anayasa'nın 24'üncü maddesi de bir yandan din ve vicdan özgürlüğünü güvenceye alırken, diğer yandan da devletin temel düzeninin din kurallarına dayandırılmayacağını ve hiçbir nedenle dinin istismar edilmeyeceğini vurgulamaktadır." (Cumhurbaşkanı Gül)
(Bir not daha düşmek farz oldu: 10'uncu Cumhurbaşkanı Sezer, laikliğin tanımında Anayasa'nın 2'nci maddesinin gerekçesine gönderme yapılmasına şiddetle karşı çıkıyordu. İşte onun geçen yıl yayınladığı mesajdan bir paragraf: "Laiklik, din ve vicdan özgürlüğü değildir. Laiklik, tüm özgürlüklerin, bu bağlamda din ve vicdan özgürlüğünün de güvencesidir. Laiklik, dinin devlet işlerine, politikaya ve toplumsal yaşama kesinlikle karıştırılmayacağı, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin kısmen de olsa dini kurallara dayandırılamayacağı düzenin adıdır. Anayasa'da ve Anayasa Mahkemesi kararlarında, laikliğin açıkça tanımı yapılmışken, madde gerekçesinden yola çıkarak laikliği tanımlamaya çalışmanın ya da gerekçedeki tanımı benimsemenin hiçbir geçerliliği olamaz ve bu yaklaşımlar Anayasa ile bağdaşmaz. ")
Dün yayınlanan mesajlardaki yorumlara devam edelim:
"Laiklik ilkesinin, farklı inanç ve yaşama biçimleri için özgürleştirici bir güvence olarak ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu bugün çok daha iyi görüyoruz." (Başbakan Erdoğan)
"Saygı ve hoşgörünün en büyük teminatı olan laiklik, bütün toplum kesimlerinin de birarada yaşayabilmesinin güvencesidir." (Meclis Başkanı Toptan)
Peki bu yorumların hangisi doğru? Cevap: Hem hepsi, hem de hiçbiri. Hepsi, çünkü her mesajda laikliğin unsurlarının birikisi vurgulanıyor. Hiçbiri; çünkü laikliğin evrensel bir tanımı yok. Sadece bizde değil, "İnsanlığın en büyük buluşu" denilen bu ilkenin doğduğu Fransa'da bile.
Fransa Anayasası'nda da devletin laik olduğu belirtiliyor ama laiklik tarif edilmiyor.

İlkelerde uzlaşmak önemli
Nasıl işin içinden çıkacağız? Tek yolu var; laikliğin unsurlarında ve ilkelerinde geniş bir uzlaşma sağlamak.
Laiklik üç unsurdan oluşuyor. 1Felsefi: Evrenin akli algılanması, akla dayalı bir düzen getirilmesi. 2Siyasi: Egemenliğin kaynağının ilahi değil beşeri olması. 3Hukuki: Yasaların dini değil beşeri kaynaktan beslenmesi.
Laikliğin ilkeleri de zaten bu üç unsura dayanıyor: İnanç ve ibadet özgürlüğü, devletin tüm din mensuplarına eşit davranması, devletin dininin olmaması ve tüm dinler karşısında tarafsız durması, din ve devlet kurumlarının ayrılığı gibi...
Özetle laiklik, dinin siyasallaşmasını, devletin de dinle kuşatılmasını önlemenin bir biricik yolu. Ayrıca hem dinlere özgürlüğü, hem de dinlere karşı özgürlüğü sadece o güvence altına alabiliyor.
Geniş uzlaşmayı sağlamanın ya da Erdoğan'ın ifadesiyle laikliği ayrıştırıcı değil birleştirici unsur olarak görmenin de tek yolu var: Bir kesimin laikliği toplumu dindarlaştırmanın ve devletin yapısını değiştirmenin aracı olarak görmekten, diğer kesimin ise laikliği yeni bir din gibi dayatmaya kalkışmaktan vazgeçmeleri.