kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Şubat 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sarkozy'nin 'bling bling' kültürü

Bizde, farklı olsun da ne olursa olsun diye düşünen bazı (baş) köşe yazarlarının, geleceği hakkında kehanetlerde bulunduğu Sarkozy, bir fırtına olarak kendi ülkesinde de esmeye devam ediyor. Büyük olmasa da dikkate değer bir düşünür olan Jacques Attali'ye bir reform raporu yazdırdığı için yazarlarımızın övdüğü Sarkozy, halbuki, bizim Özal döneminde yaşadıklarımızı Fransa'nın önüne, üstelik de çok şımarık bir çocuk edasıyla, saçıp dökmekten başka bir şey yapmıyor. (Ah, nasıl unuttuk o Papatyalar'ı, Lale Devri gecelerini!) Fransa gibi sosyo politik kültürün gücünü gelenekten aldığı bir toplumda bu 'hal ve gidiş' epey eleştiri topluyor. Carla Bruni'yle tam bir 'buldumcuk' edası içinde yaşadıkları onun her manada 'vitrine oynayan' birisi olduğunu gösteriyor.

Vitrin ve Fransa
Evet, vitrin sözcüğü önemli. Bize camı, parlaklığı, şaşaayı hatırlatıyor. Bir 'gösteri'yle karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor bize. Tam da öyle. Sarkozy, tıpkı Özal gibi, nispeten Berlusconi gibi, bir parça Blair gibi ama onları fersah fersah aşacak biçimde bir gösterinin içinde. Ama asıl gösterişle bütünleşmiş bir gösteri bu ve arkasında çok önemli bir kültür var.
Fransa devlet başkanları, sosyalist de olsa, bir imparator gibi yaşadı daima. Gösterişten, alayişten kaçınmadılar. Mitterrand bunun son örneğiydi. Fakat o imparator görüntüsünü kuvvetli bir kültürle çevrelemeyi bildiler. Tevazuu da bir tarafa bırakarak Mitterrand 'büyük başkanlar' döneminin kendisiyle sona erdiğini belirtiyordu. Seçkinci bir kültür ve tavır açısından bakılırsa öyle de oldu. Çünkü, onun ardından gelen Chirac bir tür 'halk adamıydı'. Adı yolsuzluklara karıştı ama o bile ait olduğu geleneğin dışına çıkmadı.

'Bling bling' kültürü
Oysa Sarkozy, bunu kırdı ve 1990'larda yaygınlık kazanan, İngilizcede 'bling bling' kültürü denilen bir alt kültürle özdeşleşti.
'Bling' anlamlı bir sözcük değil. Parlaklığı, ışıldamayı, cilayı ifade eden bir 'ses sözcüğü'. İlk kez diş macunu reklamlarında ışıltıyı çağrıştırmak maksadıyla kullanılmıştı. Fakat hızla oradan yayıldı ve Amerika'da özellikle siyahların bir tutumunu ifade etmek için kullanılır oldu. New York'ta metroya binenler, sokakta yürüyenler hemen görür: daha çok yoksul siyahlar neredeyse tepeden tırnağa yapay mücevherlerle kendilerini donatmıştır ve 'pırıl pırıl' (evet, 'bling bling'in Türkçe karşılığı budur) parlamaktadır.
Daha zengin olanlar daha ileri gider, sadece hakiki mücevher takmakla kalmaz, bu kültürün sembolü olan elmasları dişlerine kaktırırlar. (Boksör Mike Tyson'ı gözlerinizin önüne getirin.) Kısacası, gösterişin son kertesindedirler. Abartılı hareketleri, yürüyüşleri, vs. de o pırıltıyı artırmak için kullandıkları ek araçlardır. Sonradan bu kavram 'rapçılarla' özdeşleşti ve en nihayet bu gösterişyaldızlı hayat (herhalde bir karşılığı da budur, sözcüğün) üstüne eleştirel filmler yapıldı.

Medyaların şahı
Sarkozy ise, açık ırkçılığı ve koyu sağcı politikasıyla birlikte baştan beri bu 'gösteriş budalası' (evet, 'pırıl pırıl' kültürüne kapılanları bundan daha güzel tanımlayan bir deyim dünyanın hiçbir dilinde yoktur) tavrını sürdürüyor: ışıltılı, şaşaalı bir hayatın içinden bakıyor topluma. Başı sıkışınca bu yanını öne çıkarıyor ve şu 'mediyoloji' dünyasında gemisini yüzdürüyor. Asıl mesele de o: paparazzilerin eline kalmış, onlarla zehirlenmiş bir dünya ve onu kullanmayı bilen bir Sarkozy. Bütün o laiklik, inanç arayışı, ABD yanlı tutumu, solcularla işbirliği, yenilikçiliği, ırkçılığı, Carla Bruni'si zencilerin yan yana, üst üste taktıkları yapay ve 'bling bling-pırıl pırıl' parlayan, göz almaktan öte gitmeyen takılar, mücevherlerden başka bir şey değil.
Bilmiyorum, ona mı, ona kananlara mı, bizdeki yazarlara mı acımak gerekir?..