kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Şubat 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
ELVAN DEMİRKAN

Kadınlar yaşadıkları hayattan ne ister?

American Idol'ın sevilen jüri üyesi 90'ların pop kraliçesi Paula Abdul, çalışmaya ara vermek istediğini ve minimum 20 milyon dolar kazanan bir erkek tarafından hayatının sonuna kadar bakılmak istediğini söylemiş. Televizyonda bu haberi duyunca hayatının sonuna kadar rahat yaşayabilecek parası olan bir kadının neden böyle bir ihtiyacı olduğunu düşündüm ve bu haftanın konusu beynimde hemen şekillendi. Biz kadınlar, özellikle imkanları olanlar, ne istediğimizi gerçekten biliyor muyuz?

NEDEN MUTSUZUZ?
Artık eskisine göre daha fazla sosyal haklara sahibiz. Doğum kontrolünden eğitime, sosyal haklarımız bize daha fazla fırsat tanıyor. İş hayatında pek çok alanda erkeklerle rekabet edecek konuma geldik. Kocalar, ev ve çocuklar konusunda eskiye oranla bize daha yardımcı hale geldiler, daha geç yaşlanmanın ve uzun yaşamanın sırını keşfettik. Ama biz kadınlar her gün git gide, daha da mutsuz bir hale geliyoruz. Çoğumuz kendine yeterli olmanın getirdiği psikoloji ile başa çıkmaya hazır değiliz. Belki eskiden kadınlar toplum baskısı yüzünden mutsuzluklarını saklıyorlardı ama şimdi hayatlarının tatmin edici olmayan yönlerini daha rahat ifade edebiliyorlar. Ben, bu mutsuzlukta kendi içimizdeki ikilemin etkisinin büyük olduğuna inanıyorum.

EŞİTLİK İSTEĞİ...
Şöyle açıklayayım: Kadın olarak daha fazlasını istemeye hakkımız olduğunu söylüyoruz ve istiyoruz. Para, iş ve özgürlükte eşitlik arıyoruz. Ancak özgür yaşamla, bir erkeğin güvencesinde olma hissine bağımlılığımız aklımızı karıştırıyor. Bir okurum "Hayatıma bir erkek girmeden önce beş yıl boyunca kendime ve çocuğuma, şikayet etmeden tek başıma baktım. Onunla beraber olmaya başladıktan sonra bir daha hayatımın sonuna kadar kendi sorumluluğumun tümünü üstüme almayı istemiyorum" diyor. Kadınların çoğu için hayatın sonuna kadar çalışma fikri çok rahatsız edici... Günümüzün yetişkin kadınlarının çoğu tipik bir aile modeli olan çalışan baba ve ev kadını anne ile büyüdü. O yüzden profesyonel yaşantıyı tercih etseler bile, her ihtimale karşı kuvvetli bir erkeğin kanatları altında olmak kadınları psikolojik olarak rahatlatıyor. Öte yandan, bir erkeğe bağımlılık hissi bizi rahatsız ediyor. Bazen bu içgüdüsel ihtiyacı kendimizden bile saklıyoruz. Kendisi iyi para kazandığı halde kendini güvencede hissetmeyen, kocası iş seyahatine gittiğinde evinde yalnız kalamayan çok kadın biliyorum. Halen daha 'evin erkeği evi rahatlıkla geçindirebiliyorsa kadının çalışmasına gerek yok' nosyonunu destekleyen bir toplumda yaşıyoruz. Pek çok kadının itibarı (kendi gözünde bile) halen daha kocasının ne kadar zengin ve karısına ne kadar iyi baktığı üzerine kurulu... Önemli olan şey erkeğin karısına ne marka araba alabildiği, nereye tatile götürebildiği... Bu yüzden gayet iyi eğitim alma şansına sahip çoğu kadın, yeteneklerini sadece ev dekorasyonuna kullanıyorlar.

ÇALIŞMAK SİNİR EDİYOR
Profesyonel hayatı ise bir çeşit 'deneme' hatta oyun olarak görüyorlar. Çalışmayı tercih ettikleri sürece iş hayatında erkeklerin kurallarını oynamak onlara iyi geliyor. Ancak çalışmak zorunda kalmak onları sinirlendiriyor. Hatta daha da ileri gideceğim, çalışmak zorunda olduğumuzda, kadınlığımızda bir eksiklik varmış gibi görüyoruz. Profesyonel hırsı olan kadınlar, feminen yönlerini de ispatlamak için iş hayatındaki erkek rollerinin yanında mükemmel eş ve evkadını rolünü de üstlenmeye çalışıyor. Ama aklı başında hiçbir erkek bu rol için kendini heba etmiyor.

KRİZE GİRİŞ
Kısaca mutsuzluğumuzun temelinde biraz da beklentilerimizin rasyonelsizliği yatıyor. Kendi istek ve ihtiyaçlarımızın erkeklerle aynı olduğuna kendimizi inandırıyor ve aslında ne kadar farklı olduğumuzu anladıkça da bir kimlik krizine giriyoruz. Bu tip bilinçaltı iç çatışma, bir kadın olarak feminenliğimizi ve modumuzu çok etkiliyor. Pek çok erkeğin eşlerinden aldığı 'bana bak ama beni rahat bırak' mesajı ile kadınların beklentileri konusunda kafalarının daha çok karıştığını anlayabiliyorum. Kadın hakları değişim ve özgürlük için sadece bir başlangıç ama gerçek değişim kişisel... Kendi ruhumuzun derinliklerine açılarak gerçekten ne istediğimizi keşfedebileceğimiz ve sonucunu da kabul etmeye razı olacağımız kişisel bir yolculuk...