kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 2 Şubat 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Başıma gelen en tatlı şey

İLKNUR AKMAN
Bugün 24 hafta bitti, altı ay nasıl geçti bilmiyorum... Hatırlıyorum da önce çocuk sahibi olmalı mıyım, olmamalı mıyım sorularına bir cevap bulmaya çalışmıştım. Sonra "Hadi bakalım, yola koyul," dedim (elbette eşim de bu karara ortaktı ama inanın, her şeyde olduğu gibi buna da kadın karar veriyor). Oldu, olacak, dur bakalım derken iki yıl geçti ve sonunda, insanı tuhaf bir mutluluğa ve zafer sevincine boğan o güzel haberi aldım: "Tebrikler, hamilesiniz!" Ama kendime bir söz vermiştim, herkese söylemeyecektim. Becerdim de... Tecrübe sahiplerinin sözünü dinleyip, üç ay bitene dek çekirdek ailem dışında kimseye bir şey demedim.. Ha bir de sevgili müdürüme söyledim; olur ya midem bulanır, tembelleşirim, bir haller olur diye... Ama bunların olması için de oturup beklemedim, olmadı da. Sadece tadına doyulmaz bir uyku... Akşamları televizyon karşısında uyumaktan kendimi alamadım bir türlü. Sevgili kocam, bu yüzden dört ay boyunca izlemeye başladığımız tüm filmlerin sonunu tek başına getirmek ve ertesi sabah "Ya ben nasıl da uyumuşum, söz yarın uyumayacağım," palavlarımı dinlemek zorunda kaldı. İlk aylarda hep olurmuş, bebeğin tutunma sürecini sağlıklı atlatabilmesi için otomatik olarak vücut uykuya geçermiş. Daha sonra doktoruma "Hızlı yürüsem bir şey olur mu? Alışverişe de bayılırım, bütün gün vitrin gezsem mahzuru var mı?" gibi garip sorular sorduğumda, "Tabii, istediğini yapabilirsin ama bakalım o, müsade edecek mi! Sen durmazsan da bebeğin seni durdurmayı bilir, bundan sonra onun isteklerine göre hareket edeceksin," demişti. O gün pek anlam veremediğim bu acı gerçeği şimdi görüyorum. Hoş, hamile insanlara 'hasta' muamelesi yapılmasına şiddetle karşıyım ama dört aydan sonra gel de istediğin gibi atla, zıpla! Bir de 'indirim'e denk gelmesin mi benim bu dönemim... Kolaysa her şey yarı fiyatına diye mağaza mağaza dolaş, onu bunu giy çıkar... Hamile olduğumu unutup alt tezgâhtaki ürüne pat diye eğilip elimi bir atıyorum, eğildiğimle kalıyorum! Biri bana içerden "Sakin ol," diyor "Ben telaşa gelemem..." En acıklısı da ne biliyor musunuz, o çok sevdiğiniz topuklu ayakkabılarınızla oradan oraya salınamamanız. Ne yalan söyleyeyim, ben çevremdekilerin tüm uyarılarına rağmen beşinci ayın sonuna kadar direndim. Arada yine giyiyorum ama artık bütün gün topuklularla dolaşmam pek mümkün değil. Ancak bunu çok araştırdım, doktoruma sordum, 'hamileler topuklu ayakkabı giyemez' diye bir kaide yokmuş. Kendinizi rahat hissettiğiniz sürece giyebilirsiniz ama bebeğiniz ona da belli aralıklarla izin veriyor. En önemlisi, ileriki aylarda yüksek topuklular kadar, dümdüz ayakkabılardan da uzak durmanız. Çünkü düz ayakkabı ağırlaşan vücutla birlikte hamilelerde taban düşüklüğüne neden olabiliyormuş. Anlaşılan o ki, en iyisi ara bir topukta buluşmak!

EYVAH YİYESİM VAR!
İnsanın hamile olduğunu öğrendikten sonra, içine düşen en temel korku da 'kilo alacağım' korkusu sanırım... Peki bu kadar korkmaya gerek var mı? Cevap çok basit: Korktuğun başına gelir! İtiraf etmeliyim ki ben başından beri çok arada bir yerdeyim. Ne korkuyorum, ne korkmuyorum. Bu da beni her daim 'alert' vaziyette tutuyor. Bir gün abartırsam, ertesi gün kendime çeki düzen veriyorum. İştahınız kabarmışsa ve canınız sürekli bir şey çekiyorsa bunu yapmak zor tabii. Ama tek bildiğim "Nasılsa hamileyim," deyip koyvermenin size 'mutsuzluk' olarak döneceği. Bir de şimdiye dek duyduğumuz "Sen iki canlısın çift kişilik yemelisin, hamilesin canın ne isterse ye," gibi dolduruşlara gelmek ne kadar da yanlışmış. Hangi doktora isterseniz sorun, "Ay ne güzel de kilo alıyorsun," diyen bir jinekologla tanışmanız olanaksız. "Önemli olan bebeğin sağlıklı büyümesi, o gıdasını aldıktan sonra fazlası size yük," diyor hepsi. Bu kadar laftan sonra benim durumumu merak ediyorsanız, bu zamana kadar iyi idare ettim ama bundan sonrası için söz veremem... Bir çikolata sevdası düştü ki yüreğime, sormayın. Geçen gün dondurma almak için girdim bir dükkâna, "Karamel, çikolata lütfen, üstüne de çikolata sosu istiyorum ama o hazır satılanlardan değil." Adamcağız, "Üzgünüm ama bizde onlardan var," dedi. Durdum, "Siz profiterol de yapıyorsunuz değil mi, üzerine döktüğünüz o güzel sosundan benim dondurmama da boca etseniz!" "Ağır olmaz mı?" dedi adam, "Olmaz olmaz, tam tersi enfes olur," dedim. Yani özetle durumum bu... Ama son 10 gündür daha fazla hareket etmek ve arabayla istediğim pastane ve dondurmacı önünde 'duramamak' için, işe otobüsle gidip gelmeye başladım. Böylelikle aklımca, genelde iş çıkışı kabaran iştahımı bastıracağım. Ancak nefis bir şey dinlemez, bilirim. İnşallah ilerleyen günlerde otobüsten atlamam!