kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Ocak 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÜLKÜ TAMER

Bir sinema tutkunuydu

Cuma günü bir ödül töreni için Gaziantep'teydim. Daha önce yazmıştım, ödüllere pek inanmıyorum, çok fazla önem de vermiyorum; ama işin içine Antep girince içim ısınıyor.
Antep'e ne zaman gitsem ilk uğradığım yer Bakırcılar Çarşısı... Çocukluğumda bütün çarşıyı çekiçlerin tıktıktık'ları sarardı. Sonra "sanayileşme" geldi, o sesler azaldı, neredeyse yok oldu. Neyse, şimdi Belediye Başkanı (her zaman saygıyla, yürek titremesiyle andığım Kitapçı Arif Amca'nın oğlu) Asım Güzelbey'in çabalarıyla tıktıktık'lar yeniden belirmeye başladı.
Bir de Nakıp Ali'nin sinemasının sokağı... Sinemanın yerinde yeller esiyor şimdi, ama anılar sapasağlam duruyor.
O sokağa girince önce Nakıp Ali'yi düşünüyorum elbette. Sonra anneannemi. Sinema tutkunu ninemi.
Gülerek, "Büyüyünce sana Paşa'nın kızını alacağım," derdi. Kızardım nineme. Paşa'nın kızını pek beğenmişti. Ona kalırsa, Leyla Murat'tan da güzeldi Paşa'nın kızı. Daha etli butluydu.
Her Çarşamba, her Cumartesi ninemle sinemaya giderdik. En çok da Arap filmlerine. Hurmalar Altında Cemile'yi, Leyla ile Mecnun'u, Aşkın Gözyaşları' nı, Paşa'nın Kızı'nı, Harun Reşid'in Gözdesi'ni, hele sadece Antep'i değil, bütün Türkiye'yi kırıp geçiren Fakir Çocukları'nı az mı izlemiştik!
Büyüyüp de kitaplarım yayımlanmaya başlandıktan sonra Mısırlı bir yazarla, Yusuf İdris'le tanıştım. Bana, "Yusuf sözcüğünü ne kadar doğru söylüyorsunuz," dedi. "Bildiğim Mısırlı ilk Yusuf siz değilsiniz ki," dedim. "Öteki kim?" diye sordu. "Yusuf Vehbi," dedim. Şaşırdı. "Ne? Siz Yusuf Vehbi'yi biliyor musunuz?"
Saymaya başladım: "Enver Vecdi, Emine Rızık, Leyla Murat, Ferid El Atraş, Samiye Cemal, Abdülvahap, Ümmü Gülsüm, Tahiyye Karyoka, Beşare Vakim..."
"Beşare Vakim'i Mısır'da bile hatırlayan pek az," dedi. Boynuma sarıldı, yanaklarımdan uzun uzun öptü beni.
Arap filmlerinin komiğiydi Beşare Vakim. Baş rol oyuncusu değildi. Kısa boyuyla, göbeğiyle perdede ne zaman görünse gülmeye başlardık.
Neredeyse her filmde oynayan Yusuf Vehbi'den pek hoşlanmazdım. Ama hakkını yememeli. Seyircileri onun gibi kim ağlatabilirdi! Hele Fakir Çocukları'nda az mı mendil eskittirmişti!
Neredeyse bütün Arap filmleri "Türkçe Sözlü, Şarkılı" ydı. "Enginde Yavaş Yavaş" ı, "Üzgünüm Leyla" yı, "Otomobil Uçar Gider" i ilk o filmlerde dinlemiştik.
Ben Enver Vecdi'yle Leyla Murat'ı severdim. Enver Vecdi gibi yakışıklısı Amerikan filmlerinde vardı gerçi, ama Leyla Murat'tan güzeli yoktu.
Bir filmde kör oluyordu Leyla Murat. Bakarkör. Enver Vecdi'ye aşıktı. Ama kör olduğunu öğrenirse kendisine acır diye korkuyordu. Böyle bir sevgiyi, böyle bir bağlanmayı istemiyordu. Bir arkadaşıyla Enver Vecdi'yi çağırtıyordu evine. Zavallı Enver Vecdi... Kör olduğunu bilmiyordu Leyla Murat'ın. Leyla Murat ona demediğini bırakmıyordu. "Seni sevmiyorum. Defol!" diye bağırıyordu. O sırada Leyla Murat'ın arkadaşı odanın kapısını açıp kapatıyor, kapı sesini duyan Leyla Murat da, Enver Vecdi'nin gittiğini sanarak, "Seni seviyorum. Bu halimi görür de bana acırsın diye böyle yaptım," diyordu. Enver Vecdi o anda Leyla Murat'ın kör olduğunu anlıyor, "Sevgilim, sevgilim," diye ona sarılıyordu.
Haydiii... Bütün sinema gözyaşlarına boğuluyordu. Ninem hüngür hüngür!
Bud Abbott - Lou Costello çiftiyle, "İki Açıkgöz" le pek ilgilenmezdi. Ama Laurel-Hardy filmlerine bayılırdı. "Loler-Hardi" derdi onlara. Eve döndüğümüzde Ferdi Tayfur'un sesiyle, "Yine başımı belaya soktun," diye Hardy'nin taklidini yapardı.
Maria Montez, Jon Hall, Turhan Bey üçlüsünden hoşlanırdı. Ama filmde üçü birden olacaktı. Birinden biri yoksa, keyfi kaçardı.
Bela Lugosi'den ürkerdi. Ama saygıyla karışık bir ürkeklikti bu. Drakula'yı anlatırken bile ona "Şandu" derdi. Bela Lugosi ninemin gözünde hiç Drakula olamamış, hep Şandu olarak kalmıştı.
Bağdat Hırsızı'ndan sonra aylarca Conrad Veidt'ın sözünü etmişti. "Gözü körolasıca! Nasıl bağırıyor, 'Esin rüzgarlar, esin!' diye..."
Ama bir Hint filmi, Bin İkinci Gece, gündemine oradaki büyücüyü yerleştirdi.
Nabonga'daki gorilden korktu.
Edward G. Robinson'la George Raft'a kanı ısınmadı.
Geronimo'yu gördü. Bütün kızılderililerden nefret etti. Sinemadan çıkınca sokakta bir kızılderili görse, eminim canına okurdu.
Neyse ki kızılderili yoktu Antep'te.