kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ocak 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Açık alın için temiz el

Çıktık açık alınla on yılda on savaştan.
"Genç Cumhuriyet" on yıllık ilerlemenin gururunu böyle duymak istemişti.
"Olgun Cumhuriyet" in hâlâ Onuncu Yıl Marşı'na takılması bir yana; hâlâ "On yıllık Susurluk'un ayak izleri" ne dolanıp duruyoruz. Çözememiş, aşamamış.
"Büyük operasyon" la gözaltına alınan isimleri suçlayacak değilim.
Bir kısmının sadece "bilgisine başvurulmuş" olacak.
Mesele, bazı nedenlerle "Milliyetçilik"le de yetinmeyen, ama onun karanlık geçmişinden de beslenen "bir tür ulusalcı" kadronun, Susurluk sahnesinin kadim isimleriyle oluşması.
Ulusalı da, ulusu da gasp etmesi.
Ama esas daha ötesi:
Susurluk çetelerine kurban vermişlerin, "bir nevi sol" lafızla dahi, bu kadrolarla handiyse gurur duyması, kendilerini onların yanında, kucağında bulması.
"Kadim" Cumhuriyet Gazetesi, birçoğumuza gazetecilik okulu olmuş, çok sese çatı olmuş, yüzlerce okurunu sırf kolunda o gazete var diye faşist ve çeteci cinayetlere, devlet işkencelerine kurban vermiş...
Daha da ötesi, Uğur Mumcu' sunu, Ahmet Taner Kışlalı'sını, Muammer Aksoy ile Bahriye Üçok'u bombalara parça parça vermiş bir cumhuriyet Cumhuriyet'i, kendi bahçesine atılan bombanın esas manasını sorgulamamayı, esas manasını inkârı tercih edivermiş.
Bu nasıl bir şey!
İktidara muhalefet, inanılan değerlere sahip çıkılması, bunun için sivil örgütlenmeler, siyasi mücadele, tartışma, sert tavır... Bunların hepsinin yeri var.
Ama cinayetlerden, çetelerden, katliam planlarından, gizli cephaneliklerden, suikast timlerinden, istiflenmiş bombalardan, hedef listelerinden, darbe kışkırtıcılığından bahsediyoruz.
Ve bahsederken atmıyoruz.
Çünkü boylu boyunca uzanmış da kanlar içinde yatanlar var.
Ülkenin ana muhalefeti dahi, "meydan cazibesi"nden ötürü, kendi gücüne güvenle, inançla değil, rüzgâra yelken açma telaşıyla "Cumhuriyet" in kurucu partisini çeteci zihniyetin gündelik müttefiki kılabildi.
Ülkenin nice akademisyeni, belki haklı nedenlerle karşı oldukları iktidara tepki verirken, kendilerini çete uzantısı kılabildi.
Memleketin onca sefaleti, insana onca ihanet, hakiki özgürlük ve hak ufukları, kardeşlik ihtiyacı hakikaten hakiki bir "Sol" a muhtaçken belki de; kendine "sol" diyebilen kimileri, çete dingili oluverdi.
Ülkenin kimi hukuk insanı, çete provokasyonlarının yarattığı huşu ile, kendilerini en alçak hukuksuzlukların, en sinsi hukuka darbe planlarının "âkil adamı" haline sokuverdi.
O kadar tuhaftı ki, 10 küsur yıl önce, bir süre, gazeteciliklerini, hatta siyasi çizgilerini "Susurluk'un aydınlatılması" na adamış görünen kimi isim dahi, kendilerini Susurlukçularla aynı safta bulabildi.
"Susurluk lağımı" patladığında, biri kendi yakın geçmişini, diğeri ortağını ve aklınca devleti korumak için "Fasa fisolayan" Çiller ile Erbakan artık aktif değil. Korumaya çalıştıkları devletin daha derinlikleri, Susurluk fazla uzamadan onları kazıyıverdi.
Muhalefette ve iktidarının başında "Susurluk'a savaş" açan, ama sonra "devlet ittifakı" içinde sessiz kalan Yılmaz artık "Meclis'te tek başına". "Gittiği yere kadar gitsin" diyen ama "Gittiği yer"i kavrayınca, "Susurluk karşıtı demokrat" olmak yerine "28 Şubatçı Cumhurbaşkanı" mevkiine koşan Demirel de emekli.
Ama "Susurluk sahnesi" nin kimi başrolleri, yeni dublörler, figüranlar, senaryolar, konuk oyuncular ve "Gladyo mektebi" nden çıkma "ulusalcı makyaj" ile kıpır kıpır faaller.
Hakikaten "açık alın"la nice on yılları devirebiliriz.
Alnın
harbiden açık olması için, ellerin de temiz olması şartıyla!