kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Ocak 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Kimse demokrasiyi sırf kendine hak görmesin

Yeni Haber
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bu ülkede kimse ama kimse demokrasiyi, hukuku sadece kendine hak olarak görmesin, kimse demokrasiyi başkalarından esirgeme yoluna gitmesin, kimse kendisini milli iradenin üzerinde görmesin'' dedi.

Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin büyümesi, kalkınması, refah ve huzurun bütün vatandaşları kuşatması için yılların biriktirdiği sorunları çözüme kavuşturmanın çabası içinde olduklarını söyledi.

AK Parti hükümeti olarak bütün gayretlerinin Türkiye'yi, Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkarmak, ülkeyi adaletle, kalkınmayla, demokratikleşmeyle dünyanın yıldız ülkelerinden biri haline getirmek olduğunu anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:''Beş yıllık iktidar dönemimizdeki icraatlarımız, bu hedefe ulaşmak için nasıl bir performans ortaya koyduğumuzu göstermiştir. Önümüzdeki dönemde de tüm amacımız, ülkemizi kalkındırmak, milletimizin refah seviyesini yükseltmek, demokratik sistemimizi geliştirmek, Cumhuriyetimizin temel değerlerini güçlendirmektir. Türkiye'nin gelişiminin temel şartı kronik hale gelen sorunları bir bir çözerek toplumumuzu rahatlatmak, devlet millet kaynaşmasını geliştirmektir.

Sorunlarımızı çözümsüzlüğe mahkûm etme lüksümüz de enerjimizi anlamsız gerilimlerle heba etme lüksümüz de yoktur. Demokrasimiz, hukuk devleti anlayışımız her türlü sorunu tartışacak, değerlendirecek, çözüme kavuşturacak olgunluğa ulaşmıştır. Toplumu huzursuz eden her ne sorun varsa demokrasi içinde özgürce, hukuka uygun olarak, gerilimlere yol açmadan tartışılmak, müzakere edilmek zorundadır. Siyasetin temel görevi toplumun talep ve beklentilerine cevap vermektir. Halkın sorunlarına bigane kalarak, milletin sıkıntılarını göz ardı
ederek ne toplumsal barışı koruyabiliriz, ne de demokratik bir sisteme sahip olduğumuzla övünebiliriz. Biz bu yola, 'Türkiye'nin hiçbir meselesi çözümsüz değildir' diye girdik. 22 Temmuzda milletimiz hem geçen dönemdeki politikalarımıza güvenoyu vermiştir, hem de önümüzdeki dönemdeki talep ve beklentilerine cevap vermemizi istemiştir.''

''BAZI SORUNLAR TEDAVÜLDEN KALKARSA...''


Bütün sorunların üstesinden gelebilecek yürek zenginliğinin de her türlü sorunu çözebilecek kapasiteye sahip bir devlet yapısının da var olduğuna dikkati çeken Erdoğan, ''Üzülerek söylüyorum: Bazı sorunlar sorun olmaktan çıkarsa, tedavülden kalkarsa bazı çevreler adeta işsiz kalacaklarını, tedavülden çıkacaklarını düşünüyorlar'' diye konuştu. Erdoğan, bu yüzden sık sık ''hiç kimse şu sorunu çözemez'' diyen açıklamaların kamuoyunun gündemine geldiğini belirterek, şöyle devam etti:

''Bazıları 70 milyon vatandaşımızı aynı anda düşünmemizi algılamakta güçlük çekiyorlar. Bazıları, milli iradeye dayanarak, milletin sorunlarını siyasetin konusu yapmamızdan rahatsız oluyorlar. Oysa Türkiye olgunlaştıkça, demokrasi çıtasını yükselttikçe, ekmeğini, aşını, itibarını büyüttükçe, hak ve hakkaniyet duygusunu egemen kıldıkça sorunlar kendiliğinden tedavülden kalkıyor. Bizim tek amacımız, demokrasimizin çıtasını yükselterek halkımızı huzur,
güven ve adalete kavuşturmaktır. Bu anlamda halkımızın vicdanı en büyük rehberimizdir, milli irade en büyük dayanağımızdır.İstiyoruz ki bu ülkenin hiçbir vatandaşı devleti ile kendi arasında bir mesafe görmesin, devletine aidiyeti zedelenmesin. Biz tartışmaktan yorgun düşmüş bir Türkiye değil, üretime odaklanan, üretim araçlarını en verimli şekilde kullanan, ülkenin imkanlarını,
kaynaklarını ilerleme, gelişme, kalkınma yolunda harcayan bir Türkiye arzusundayız. Eğitimde, sağlıkta, güvenlikte, ekonomide, dış politikadaki bütün
çabalarımız bunun içindir.''

MİLLİ İRADE

Erdoğan, adaletin samimiyet istediğini, merhametin bütün önyargıları yenmeyi gerektirdiğini iyi bildiklerini ifade ederek, ''Diyoruz ki bu ülkede kimse ama kimse demokrasiyi, hukuku sadece kendine hak olarak görmesin, kimse demokrasiyi başkalarından esirgeme yoluna gitmesin, kimse kendisini milli iradenin üzerinde görmesin. Bu büyük ülke hepimize yeter'' dedi.

Türkiye'nin nüfusunun 70 milyon 586 bin olarak belirlendiğini, yurt dışındakilerle 74 milyon vatandaş bulunduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu:

''Bu nüfusun yarısı 28 yaşın altında. Bakınız, bu genç nüfusun tamamı aynı meseleleri, aynı temaları aynı argümanlarla tartıştığımız bir ortamda büyüdü. Dünyayı algılamaya ilişkin çoğu tartışma konularımız, Berlin Duvarından önceden kalma... İçeriye dönük çoğu tartışma konularımız, 12 Eylülden kalma... Oysa bugünkü nüfusumuzun yarısı 12 Eylülü görmedi.

Öyleyse hangi tartışma konusunda bir arpa boyu yol aldığımıza dikkatle bakalım. Diyoruz ki artık bazı tartışma konularını tedavülden kaldıralım da bu toplum, bu millet, bu genç nüfus daha fazla yorulmadan üretime odaklansın. Türkiye Cumhuriyeti, 'muasır medeniyet' çıtasını aşmak için vatandaşlarının arasında ayrım yapmayan, halkını bir bütün olarak kucaklayan bir Cumhuriyettir.

Kimse aksini ispat gayretine girmesin. Bütün adımlarımız dünya tarafından izleniyor, hiç de hak etmediğimiz bir fotoğraf veriliyor dünyaya. Vatandaşlık haklarını birbirinden esirgeyen, demokrasisine güvenmeyen bir Türkiye, uluslararası rekabetin alabildiğine kızıştığı bu büyük yarışta mesafe alamaz.''

MEDENİYETLER İTTİFAKI


Başbakan Erdoğan, geçen hafta, Medeniyetler İttifakı 1. Forumuna katılmak üzere, İspanya'ya önemli bir ziyaret gerçekleştirdiğini hatırlatarak, Medeniyetler İttifakı projesinin, 2005 yılında BM nezdinde İspanya ve Türkiye'nin eşbaşkanlığında başlatıldığını ifade etti. Dostluk Grubu'ndaki 80 ülke ve uluslararası örgütlerden 350 konuğun katıldığı bu forumun, Medeniyetler İttifakı projesinin önemli kilometre taşlarından biri olduğunu kaydeden Erdoğan, ''Medeniyetler İttifakı süreci bir fantezi değildir, aksine bir insanlık idealidir'' diye konuştu. Erdoğan, şöyle devam etti:

''İttifak çalışmalarını başarıya ulaştırmamız, terörizm sorununu durdurmamıza yardımcı olacağı gibi, dünyamız için ortak ekonomik, sosyal ve kültürel değerler üretme sürecimize de ivme kazandıracaktır. Hızla değişen dünya şartları, imkanlar sunduğu gibi ne yazık ki yeni tehditler ve riskler de oluşturuyor. Bu imkanları değerlendirmek ve tehditleri bertaraf etmek, gelecek için şimdiden büyük adımlar atmamızı gerektiriyor.

Katıldığımız forumun önemi, bu sorumluluğu işbirliği içerisinde gerçekleştirmemize katkıda bulunmasıdır. Zira barışı, adaleti, hukuku tek başına ve ayrı ayrı savunmak çözüm üretmeyecektir. Menfaat yarışına değil, insanlık için, barış için, ortak değerlerimiz için hizmet yarışına, kardeşlik yarışına, insanlık yarışına girmeliyiz. Dünyanın, insanlığın aleyhine olan hiçbir şey, bizim lehimize olamaz. Madrid zirvesinde bir kez daha altı çizilmiştir ki Türkiye, uluslararası barışın önemli bir anahtarı, farklılıkların ahenginin vazgeçilmez bir sembolüdür. Keza Türkiye, ulusal ve uluslararası işleviyle medeniyetler çatışması tezinin somut anti-tezidir.''

Erdoğan, Türkiye'nin hem bölgesel, hem küresel sorunların aşılması için daima yapıcı katkısını ortaya koyduğunu, dünya barışı için hiçbir çabayı esirgemediğini belirterek, ancak zaman zaman yaşanan bazı gelişmelerin kendisini üzdüğünü ifade etti.

MERKEZ BANKASI

Erdoğan, Merkez Bankası'nın Ankara'dan İstanbul'a taşınması konusundaki eleştirilere de, "Öyle bir hava yaratılıyor ki; sanırsınız İstanbul Misak-ı Milli sınırları içinde değil" yanıtını verdi.

CHP'nin konuyu bir rejim tartışmasına dönüştürdüğünü söyleyen Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti rejimi, bir tuğlanın taşınması kadar basitse, düşünmek lazım. Ama çok güçlü" diye konuştu.

Merkez Bankası'nın İstanbul'da olmasının kurumun bağımsızlığını pekiştireceğini belirten Erdoğan, Almanya, Avustralya gibi bazı ülkelerde merkez bankalarının başkentlerde değil, finans merkezi niteliğindeki şehirlerde olduğunu vurguladı.

Erdoğan, "Kamu bankaları da idare merkezlerini İstanbul'a taşıyacaktır. Merkez Bankası'nın taşınmasının uygun olacağını düşündük. Bankaların idare merkezleri İstanbul'da, borsa orada, finans sektöründe faaliyet gösteren uluslararası şirketler orada, bütün bunların uluslararası camiadaki temsilcileri de orada. Merkez Bankası ve kamu bankalarının, SPK ve BDDK'nın orada faaliyet göstermesinden tabi ne olabilir" dedi.

AB SEÇİMLERİ

Erdoğan, ABD'deki seçim çalışmalarının sürdüğüne değinerek şöyle konuştu:''Bu süreçte bazı politikacıların sarf ettikleri beyanlar, ülkelerinin devlet politikalarına yeterince vakıf olmadıklarını gösteriyor. Sözde Ermeni soykırımı tasarısına destek veren üyelerin, tasarının Genel Kurula getirilmemesi yönünde tutum takınması bazı gerçeklerin anlaşılmaya başladığını göstermişti. Çünkü herkes biliyor ki bu tasarının geçmesi, Türkiye-ABD ilişkilerinde onarılamaz yaralar açar. Bu hiç kimseye bir yarar sağlamaz. Stratejik ortaklık ilişkisi içinde olduğumuz ABD ile son dönemde gelişen işbirliğimizin temelleri, ülkelerimiz arasındaki köklü ortaklık anlayışına ve menfaat birliğine dayanıyor.

Bir aday adayı politikacının, seçimleri kazandığı takdirde sözde soykırımını tanıyacağı yönündeki talihsiz açıklamaları, ülkelerimiz arasındaki ilişkilere gölge düşürme riski taşıyor. Türkiye-ABD ilişkileri bazı lobilerin karalama kampanyalarına da feda edilemez, iç siyasetin ucuz hesaplarına da kurban edilemez. Hiç kimse kendisini gelecekte bağlayacak kısır yaklaşımların esiri olmamalı, yarın mahcup olacağı söylemlerde bulunmamalı. Bunu biz Avrupa'da da görüyoruz. Seçim meydanlarında atıp tutanlar, ondan sonra el bebek gül bebek bizlerle
gayet iyi münasebetlerde bulunuyor. Aynı durum şimdi ABD'deki aday adayı siyasetçi için de geçerli. Yarın öyle bir durumla karşı karşıya kalırsınız ki 70 milyonu aşan Türkiye ile şuradaki 2-3 milyonluk Ermenistan arasında sıkışıp kalırsınız. Onun için bin düşünmeli, bir konuşmalı... Demek ki bir siyaset acemiliği var, bunu gidermesini tavsiye ederiz.''

''YÜZ AĞARTICI SONUÇLAR....''

Erdoğan, 2007 yılı bütçe uygulama sonuçları ve bütçe performansı hakkında da bilgi verdi. Her yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye'nin imkan ve kaynaklarını ülkeye
nasıl kazandırdıklarının görülmesiyle, hükümet olarak hesap verme anlayışlarının gereği olarak Türkiye'nin bütçesiyle neleri gerçekleştirildiğinin bilinmesinin büyük önem arz ettiğini belirten Erdoğan, ''Çok şükür, bugüne kadar uygulamış olduğumuz tüm bütçeler yüzümüzü ağartan sonuçlar vermiştir. Memnuniyetle söylüyorum, bugün açıklayacağımız bütçe sonuçları da ülkemiz adına, hükümetimiz adına yüz ağartıcıdır'' dedi.

2007 yılı bütçe sonuçlarının hedefleriyle uyumlu olarak neticelendiğini kaydeden Erdoğan, ''2007 yılı bütçesi, hedefleri ve on iki aylık uygulama sonuçları bakımından mali disipline titizlikle uyulan bir bütçe olmuştur'' diye konuştu.

Bütçe açığı hedefinin 16.8 milyar YTL olarak belirlenmiş olmasına rağmen, yıl sonunda sadece 13.9 milyar YTL düzeyinde kaldığına dikkati çeken Erdoğan, böylece AK Parti hükümetlerinin uyguladığı beşinci bütçe de bundan öncekilerde olduğu gibi bütçe açığı bakımından hedefin altında bir gerçekleşmeyle sonuçlandığını ve bunun her iktidara kolay kolay nasip olan bir başarı olmadığını vurguladı. 2007 yılı başında bütçe açığının GSMH'ye oranının yüzde 2.7 olmasının
öngörülmüş iken, elde edilen sonuçlar itibariyle bu oranın yüzde 2.1 düzeyinde kaldığını bildiren Erdoğan, ''Dikkatinizi çekerim, bu oran 2002 yılında yüzde 14.6 idi. Türkiye, bütçe açıklarının azaltılması bakımından gösterdiği büyük başarı sayesinde örnek gösterilen bir ülke haline gelmiştir'' dedi.

AB'nin, üye ülkelerde ekonomik istikrarın ve mali performansın bir göstergesi olarak Maastricht Kriterlerini oluşturduğunu, bu kriterlerden birisinin de bütçe açıklarının GSYİH'ye oranının yüzde 3'ün altında bulunması gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, ''Türkiye'nin 2005 ve 2006 yıllarında bütçe açığı bakımından Maastricht Kriterini karşıladığını, 2007 yılında da bu kriteri karşıladığımızı memnuniyetle ifade etmek istiyorum'' dedi.

''İSTİKRARLI BİR FAİZ DIŞI FAZLA...''

Bütçe açığında sağlanan başarının yanı sıra iktidarları döneminde istikrarlı bir faiz dışı fazla elde edildiğini belirten Erdoğan, ayrıca, kararlı bir şekilde uyguladıkları mali disiplin sayesinde faiz giderlerinin Gayrı Safi Milli Hasıla'ya oranını hızlı bir şekilde düşürdüklerini anlattı.

2002 yılında yüzde 18.8 olan bu oranı, 2007 yılı sonunda yüzde 7.5 seviyesine indirdiklerini, 2002 yılında vergi gelirlerinin yüzde 85.9'u faiz ödemelerini karşılayabilirken, faiz giderlerinde kaydedilen düşüş ve vergi tahsilatında gösterilen başarılı performans sayesinde 2007 yılında bu oranı yüzde 31.9 seviyesine çektiklerini ifade eden Erdoğan, bütçe performansında kaydedilen başarının, borç dinamiklerinin de hızla iyileşmesini sağladığını belirtti.

2002 yılında kamu kesimi borçlanma gereğinin Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla'ya oranının yüzde 12.6 iken, bu oranın 2007 yılı sonunda eksi binde 4'e düşeceğinin öngörüldüğünü anlatan Erdoğan, ''Nereden nereye...Tabii muhalefet yatıyor kalkıyor şu kadar borcumuz var diyor. Hiçbir zaman milli gelirle oranlamayı yapmıyor. Dünyada böyle bir mantık, ekonomik yaklaşım yoktur'' dedi.

Kamu kesimi borçlanma gereğinin azalması ve hatta ortadan kalkması sonucu kamu kesiminin net borç yükünün de hızlı bir düşüş trendi içine girdiğini söyleyen Erdoğan, 2002 yılında kamu net borç stokunun GSMH'ye oranı yüzde 78.4 iken, 2006 yılında bu oran yüzde 45'e indiğini, 2007 yılı için yüzde 40'ın altına ineceğini tahmin etiklerini kaydetti. AB Maastricht Kriterlerine göre kamu borç stokunun Gayrı Safi Yurtiçi Hasılaya'ya oranının yüzde 60'ı geçmemesi gerektiğine işaret eden Erdoğan, bu çerçevede kamu borç yükünün 2007 yılı sonu itibariyle yüzde
60'ın altına inmesini beklediklerini vurguladı. Erdoğan, ''Bu sayede daha AB'ye girmeden Maastricht Kriterlerinin maliye politikasına ilişkin bütçe açığı ve kamu borç yüküne ilişkin her iki kriterini de tutturmuş bulunuyoruz'' diye konuştu.

Erdoğan, 2003 yılından bu yana bütçe performansını, dünyada eşine az rastlanır bir başarıyla olumlu bir düzeye getirdiklerine işaret ederek, elde edilen bu başarıyı 2008 yılı bütçesinin uygulanmasında da devam ettireceklerine olan inancını dile getirdi.''Milletçe daha ileri hedefleri el birliğiyle, güç birliğiyle gerçekleştirecek kudrete ve imkana sahip olduğumuzdan kimsenin şüphesi olmasın'' diyen Erdoğan, siyasi ve ekonomik güven ve istikrarı özenle koruyarak milletimizin bütün özlemlerini ve taleplerini gerçekleştireceklerini vurguladı. Erdoğan, şöyle konuştu:
''İnsanımızın hayat standardını daha da yükseltmek için hep beraber var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bugün Türkiye ekonomisi çok şükür sağlam, dayanıklı, dirençli bir yapıya kavuşmuştur. Geride bıraktığımız 5 yıl içinde çeşitli küresel ve ulusal dalgalanmalar yaşadık ancak hamd olsun bu dalgalanmaların tamamını başarıyla atlattık. Ancak hamd olsun bu dalgalanmaların tamamını başarıyla atlattık. Türkiye'nin bu ekonomik yapıya kavuşmasında, kuşkusuz makro dengelerde elde ettiğimiz başarının payı büyüktür. En az onlar kadar yapısal reformlar da Türkiye'nin bu hızlı ilerleyişinde etkili olmuş, ekonomiyi korunaklı hale getirmiştir. Ama bu kazanımları kalıcı kılmak ülkemiz için daha da önemlidir. İşte bu amaçla bir dizi yapısal reform alanı belirledik. Bankacılık sisteminde, vergi sisteminde, sosyal güvenlik sisteminde attığımız adımlar bunlardan yalnızca bir kaçı... Tüm bu reformlar sayesinde, Türkiye, dalgalanmaları, şokları atlatabilmekte, ekonominin temel dengeleri her türlü tahribattan sağ selamet çıkabilmektedir.''

EKONOMİK DALGALANMA

Son günlerde ''ABD kaynaklı ve gittikçe küreselleşen bir ekonomik dalgalanma'' yaşandığına işaret eden Erdoğan, konuyla ilgili şunları söyledi:

''Şundan tüm kesimlerin emin olmasını istiyorum; Türkiye ekonomisi, daha öncekilerde olduğu gibi bu dalgalanmadan da en az etkiyle çıkmayı başaracaktır. Ekonominin yapısı bu tür şokları kaldırabilecek güçte olduğu gibi, gerektiği zaman, gereken şartlarda da ilgili kurumlarımız önlemlerini alarak uygulamaya koyacaktır. Türkiye ekonomisinin yaşadığı bu köklü ekonomik dönüşüm, İstanbul'un da tıpkı Frankfurt, Londra, New York gibi bir finans merkezi olması yolunda önemli mesafe kaydetmesini sağlamıştır. Bugün özellikle bankacılık sektöründe İstanbul, Avrupa'nın önemli kentleri arasında yerini almaya başlamış durumdadır.''


AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İş Bankası Yönetim Kurulunun, 25 Şubat 1999'da, idare merkezinin İstanbul olması yönünde aldığı kararın altında , dönemin yönetim kurulu üyeleri, CHP milletvekilleri Enis Tütüncü ve Mustafa Özyürek ile Mustafa Timisi'nin imzalarının bulunduğunu söyledi.

Erdoğan, ''Benim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı farklı yaklaşımımın olduğunu söyleyen Sayın Baykal, o zaman, buradan hareketle böyle düşünüyorsan seni nereye koyacağız? Benim Ankara'ya olan muhabbetimi, sende ölçecek bir mikyas var mı acaba?'' dedi. Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, genel merkezi Ankara'da olan özel bankaların İstanbul'a taşındıklarını söyledi.

Kamu bankalarının da gelecek dönemde idare merkezlerini İstanbul'a taşıyacaklarını belirten Erdoğan, ''Şimdi biz, bu değişimi, finansal dönüşümü görerek, Merkez Bankasının da İstanbul'a taşınmasının uygun olacağını düşündük ve bununla ilgili çalışmalarımızı başlattık. Bankaların idare merkezleri İstanbul'da, borsa orada, finans sektöründe faaliyet gösteren uluslararası ve ulusal şirketler orada... Bütün bunların uluslararası camiadaki temsilcileri de orada. Merkez Bankasının, kamu bankalarının, SPK ve BDDK'nın da orada faaliyet göstermesinden daha tabii ne olabilir?'' diye sordu.

DÜNYADAN ÖRNEKLER VERDİ

Bunun dünyada da örnekleri olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:''Bakınız Almanya. Başkenti daha önce Bonn, şimdi Berlin, ama Merkez Bankası Frankfurtta. Neden? Çünkü finansal merkez Frankfurt. Avustralya'nın Başkenti Canberra, Merkez Bankası Sidney'de. Çünkü finansal merkez Sidney. Merkez Bankamızın da İstanbul'a taşınması, burada faaliyet göstermesi, operasyonları açısından, alacağı kararlar açısından, özellikle de bunun altını çizerek ifade etmek istiyorum; kararlarının etkinliği açısından son derece yerinde bir karardır, yerinde bir tercihtir. Şu anda ABD... Merkez Bankası dışında, tüm finans (kuruluşları) New York'tadır.Şimdi biz bunu açıkladık. Belli kesimlerden o bildik itirazlar ayyuka çıktı. Niye? Çünkü bunların fıtratının gereği. AK Parti ne yaparsa yapsın, hiç bir tanesinden bugüne kadar iyi bir söz duydunuz mu? Böyle bir şey bekler misiniz? Bunun kararını kim verecek? Halkım verecek, halkım. Çünkü biz, ülkemiz, halkımız ne kazanacak? Bunun hesabıyla yatıyoruz, kalkıyoruz. Ama bu muhalefetin böyle bir derdi, hesabı yok ki.

Ankara'nın içi boşaltılıyormuş. Hayırdır ya, ne boşaltılıyormuş? Yani şu manzaranın, merkezinin oraya gitmesi, burada şubelerin kalması neyi değiştiriyor? Bizim önemli olan bir vizyon ortaya koymamız. Nedir o? 'Bu ülkenin siyasi, idari merkezi Ankara'dır, ama ticari merkezi de İstanbul'dur' diye dünyaya bir vizyon koyalım istiyoruz, yaptığımız budur. Bunu bir yerlere çekmek, çok ciddi bir yanlıştır, çok çirkindir. Ama bunların her zamanki meslekleridir.Başkent, tuğla tuğla İstanbul'a taşınıyormuş. Yanlarına da bazı figüranlar bulmuşlar, o figüranlarla beraber bu oyunu oynamaya devam ediyorlar. Bunu alıyorlar nereye getiriyorlar?... Rejim elden gidiyormuş. Böyle saçma sapan bir şey olur mu? Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin rejimi, bir tuğlanın taşınması kadar basitse, valla bunun üzerinde iyi düşünmek lazım. Ama değil, çok güçlü. Ülkemizde öyle bir hava meydana getiriyorlar ki sanırsınız, İstanbul Misak-ı Milli sınırları içinde değil. Böyle muhalefet anlayışı olur mu? Anlayan da anlamayan da işi olan da olmayan da ilgilisi de ilgisizi de mikrofonların, kameraların önüne geçiyor, akla hayale gelmez açıklamalar yapıyor. Dikkat edin, hiç biri, Merkez Bankasının faaliyetlerine,
faaliyet alanlarına ilişkin tek bir söz söylemiyor. Sorun bakın, Merkez Bankası neyle meşgul? Bunu da bilmezler.'' Merkez Bankasının İstanbul'da olmasının finansal açıdan getirisinden, götürüsünden bahseden olmadığını ifade eden Erdoğan, ''O temcit pilavı gibi, ısıtıp ısıtıp kullandıkları kelimeler var, onları ısıtıp ısıtıp gündeme sürüyorlar'' dedi.

İŞ BANKASI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNÜN İSTANBUL'A TAŞINMASI

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:''Şimdi şuraya bir kez daha dikkatlerinizi çekiyorum: Tarih 25 Şubat 1999. Atatürk'ün kurduğu, idare merkezini Ankara olarak belirlediği, yüzde 28.1 hissesini de CHP'ye bağışladığı Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu bir karar alıyor. Yapılacak Genel Kurulda, bankanın idare merkezinin İstanbul olması yönünde bir değişiklik yapılması kararı... 29 Martta genel kurul yapılıyor, bu değişiklik gerçekleşiyor ve 27 Ağustos 2000 yılında da banka İstanbul'a taşınıp resmen burada faaliyetlerine başlıyor.

Bu kararın altında kimlerin mi imzası var? 3 ismi sizlere açıklıyorum: Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu üyeleri Sayın Enis Tütüncü, Sayın Mustafa Özyürek ve bir de yanılmıyorsam Mustafa Timisi. Atatürk'ün bizzat Ankara'da kurduğu Türkiye İş Bankası, sessiz sedasız bir şekilde İstanbul'daki yerini alıyor. Hatta dönemin CHP Genel Başkanı Sayın Altan Öymen de görkemli açılış töreninde yer alıyor. Yanlış bir karar mı? Elbette hayır. Bu taşınma kararından dolayı İş Bankasının ne kadar isabetli bir tercih yaptığı bugün ortadadır. Ancak o gün, bu taşınma kararına imza atan CHP'nin, bugün Merkez Bankasının taşınmasını bir rejim meselesine dönüştürme çabası son derece yanlıştır. Benim için Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı farklı yaklaşımımın olduğunu söyleyen sayın Baykal, o zaman, buradan hareketle böyle düşünüyorsan seni nereye koyacağız? Benim Ankara'ya olan muhabbetimi, sende ölçecek bir mikyas var mı acaba? Bunlar çelişkidir, samimiyetten uzak yaklaşımlardır.İş Bankasının yüzde 28.1 hissesine sahip olacaksın, bankanın yönetim kurulunda 4 tane temsilci bulunduracaksın. Senin bu temsilcilerin karara imza atacaklar. Bütün bu süreçte sesini çıkarmayacaksın, şimdi kalkıp Merkez Bankasının taşınmasına itiraz edeceksin... Lütfen biraz samimiyet. Enis Tütüncü, Mustafa Özyürek, Cevdet Selvi, Bülent Tanla, Kemal Kılıçdaroğlu, Ali Topuz.

Hepsi bu yönetim kurulundan geçtiler, oralarda bulundular. CHP kontenjanından İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliği yapanlardan yalnızca bir kaçı bunlar. O dönemde ya da sonrasında, hangisi bu taşınmaya karşı çıkmış? Hani, başkentin içi boşaltılıyordu? Hani, Başkent tuğla tuğla İstanbul'a taşınıyordu? Hani, rejim tehlike altına giriyordu? Lütfen biraz tutarlılık. AK Parti bir şey yaptığı zaman, bu kadar önyargı olmaz.''

FONA DEVREDİLEN BANKALAR


Başbakan Erdoğan, Merkez Bankasının İstanbul'a taşınacak olmasının, Türkiye açısından son derece isabetli bir karar olduğunu söyledi.Son 5 yıl içinde bırakın fona devredilmeyi, fona devredilmeye aday bir tane bile banka ve finans kuruluşu bulunmadığını dile getiren Erdoğan, iktidarlarından önceki dönemde 22 bankanın fona devredildiğini anımsattı. Başbakan Erdoğan, ''Bize şu ifadeyi kullandılar:

Bankalarımızın değeri, en az 1'e 10 katladı. Bir bankanın değeri 5 yıl önce 2 milyar dolardı, şimdi 23 milyar dolar diye biz de öğreniyoruz. Bunu neyi gösteriyor? Bu dönemin, özelikle finans sektöründe neyi, nereye getirdiğini gösteriyor'' diye konuştu.Merkez Bankasının operasyonel olarak bağımsız olduğunu ve bunu muhafaza etmeye devam edeceklerini ifade eden Erdoğan, bankanın İstanbul'a taşınmasının, operasyonlarda kolaylık ve etkinlik sağlayacağını, bağımsızlığını pekiştireceğini bildirdi. Erdoğan, ''Hiç kimse bu işin altında başka bir şey aramasın'' dedi.

KONGRELER

Erdoğan, konuşmasında, daha sonra partisi ile ilgili gelişmeleri anlattı. AK Parti için yeni bir sürecin başladığını belirten Erdoğan, parti organlarının kongrelerini yaptığını, geçen hafta sonu parti teşkilatı için önemli olan kongrelere katıldığını anımsattı.Kongrelerin çok güzel geçtiğini belirten Başbakan Erdoğan, ''Sandalyeler havada uçuşmuyordu, Demokratik bir yaklaşım içerisinde bu kongrelerimizi yaptık'' dedi.

Erdoğan, Antalya'da, vefat eden AK Parti Antalya İl Başkanı Hamza Taş'ın ailesini ziyaret ederek, baş sağlığı dilediğini söyledi.Kadınların ve gençlerin siyasete aktif katılımını; siyasetin, demokrasinin geleceği için güvence olarak gördüklerini ifade eden Erdoğan, bu nedenle, kadınların sadece kadın sorunlarıyla, gençlerin de sadece gençlik sorunlarıyla ilgilendiği köhne yapıyı terk ettiklerini kaydetti.

Bu arada, Başbakan Erdoğan'ın konuşmasını tamamlamasının ardından, salonun üst bölümünde oturan bir partili, ''Başbakanım'' diye bağırdı. Bu bölümde bulunan polisler, vatandaşa müdahale ederek, ağzını kapattı ve salondan çıkardı.



AJANSLAR