kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
REFİK DURBAŞ

Yokuşu tırmanır hayat

Sevgili arkadaşım Işıl Özgentürk, aslında bu yazdıklarımı sana mektup olarak gönderecektim. Ama postanenin yolunu unuttum, unutturuldu çünkü, artık kimse mektuba yüz düşürmüyor. Mektup, telgraf, teleks hayatımızdan çıkalı hayli zaman oldu. Şimdi cep telefonlarıyla mesajlaşma, internetten bilmem ne nokta com, mesene ile çetleşme çağı... Biliyorum, benim gibi sen de bunları beceremiyorsun. O nedenle bu yazıyı, sivri uçlu bir kurşunkalemle sarı bir defter kâğıdına aktarılmış mektup niyetine okumanı dilerim. Hani senin bir öykü kitabın vardı, Yokuşu Tırmanır Hayat adında... Adını da Yannis Ritsos'un bir şiirinden almıştın. Demek biz, o genç yaşımızda şiiri ne kadar çok seviyormuşuz... Yoksa niye bir Yunan şairin dizesi, senin o güzelim kitabına misafir olsun? Sen o kitabında, gençliği egemen güçlerce harap edilen genç insanları; yani benim gibi, senin gibi gençleri, bizim gençliğimizi anlatıyordun. Beni o kadar etkilemişti ki, senin kitabından yola çıkarak ben de uzun bir şiir yazmıştım, Değişen Nedir Güvercinleri başlığıyla...

ÇINAR DEĞİL KESTANE
Sahi ne idi hayatımızda değişen? Biz mi değişiyorduk, yaşadığımız hayat mı değişmekteydi? Aslında altında oturduğumuz ağaç da bir değişimin işareti değil miydi? Herkes gibi biz de "Çınar," diyorduk, bu yüzden de oturduğumuz kahvenin adı Çınaraltı'ydı. Oysa o yüzyıllık ağaç, kestane ağacıydı. O ağacın altında, o yıllarda hayat üzerine ne kadar çok anlatacağımız konu vardı. Bizim anlattığımız kadar o ağaç da bizi anlatıyordu çünkü. Ellerindeki sefertası ise Mercan yokuşunda çalışmaya giden yoksul kızları anlatıyordu. Aşk adına niyet çekenleri anlatıyordu. Kapalıçarşı'nın bitirim çıraklarını, Sahaflar Çarşısı'nda geleceğini arayan gençlerin düşlerini, düşüncelerini anlatıyordu. Geçen gün, gençliğimle el ele bir kez daha Çınaraltı'ndan geçtim ve Değişen Nedir Güvercinleri şiirimi hatırladım. Böyle mi olması gerekirdi gençliğimizin mücadele günlerinin tortusu? Neden biz, bugün dahi hayallerimizin ardından koşarken, kimileri 'gerçek' hayatın peşine düştü? Sevgili Işıl, gerçekten yokuşu tırmandı mı hayat ve biz yaşlandık mı? Hani nerede, gençliğimizdeki gibi, gecesini gündüzünü sinemaya vererek 10-15 dakikalık da olsa film çeken gençlerin ürünlerini gösterecek mecralar? Hani nerede düzeyli edebiyat tartışmalarını; şiirin, öykünün, romanın, sinemanın, tiyatronun tartışıldığı platformlar? Sen de okuyorsun, gazetelerde sayfalar dolusu tiyatro ilanları çıkıyor, hani nerede bu oyunların eleştirisini yapacak genç beyinler? Bunlar yok mu? Elbette var. İşçisi memuru sendikasız, yoksulu bir paket makarna ile bir torba kömüre muhtaç bir toplumun gençlerinden senin gibi ben de umudumu kesmiş değilim. Dün vardı ve yokuşu tırmanıyordu hayat; bugün de yarın da olacaklar ve yokuşu hep tırmanacak hayat... Çünkü hayat, bunun böyle olmadığını işaret ediyor. Bu yüzden hep yokuşu tırmanıyor, tırmanacak da... İyi ki o hikâyeleri yazmışsın, ben şiirini yazmışım; demek ki yaşlılık hâlâ bizden uzak. Çünkü hayat yokuştur ve tırmanılmaya değer. Bunu bizim kuşağımız anladı ise bizden sonra gelenler de oğlum gibi nice oğullar, 'kardelen' misali nice kızlar da anlayacak... Gözlerinden öperim sevgili arkadaşım Işıl. Selamlar, sevgiler.