kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Ocak 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Yere düşenler

Bu hafta " Tuzla tersaneleri" nde 19 yaşında bir işçi daha öldü.
Adı Onur' du; gemi ambarına ızgaralar döşerken, düşüverdi, başının üstüne çakıldı.
Giresun'dan gelmişti; emniyet kemeri yoktu.
Tersane patronları karşısında devletin, hükümetin mertliği, yiğitliği, sosyalliği, hukuku, adaleti, bir niyeti filan da yoktu.
Kimileri sanıyor ki, önyargılıyım da ondan.
Kaç zamandır yazmadım mesela, ordunun alttakilerini.
Başkaları zaten oralara bakmıyor.
Ne oldu, sorunlar bitti mi?
Zannediyor musunuz ki her gün onlarca feryat mesajı gelmiyor?
Zannediyor musunuz ki, bir uzman çavuş, bir uzman jandarma, yanında anası, elinde çocuğu, kolunda eşi, artık orduevi kapısı önünden başı önde, kalbi kırık hızla uzaklaşmıyor?
Zannediyor musunuz ki, onların hemen üstündekiler, mesela astsubaylar, bir gıdım hak teslim edecek bir damla kanunun dahi engellenmesine, hükümetin ve Genelkurmay'ın bu üstten üstün hissizliğine kahrolmaktan vazgeçmiştir?
Zannediyor musunuz ki, "alttakiler" in, altta olmanın sivilliği başka, askerliği başkadır?
Zannediyor musunuz ki, bir altınızı hor görmeniz, fırsat bulunca ezmeniz sizin da altta kalmışlığınızı alır götürür, hayatınızı tozpembeleştirir?
Sanıyor muyuz ki, hayat bizim bildiğimiz, bellediğimizdir; insan olmak sadece bize benzer olmaktır?
"Beni anlayacağınızı düşündüğüm için size yazıyorum. 25 yaşındayım, başörtülüyüm. İmam hatip okumayı da, başımı örtmeyi de, birileri aksini iddia etse de, ben kendi rızamla seçtim.
Bu
tercihi yaptığımdan beri, hakkında iyilikten başka bir şey düşünmediğim devletle aramda uçurum açıldı.
Bir yıl kar kış demeden üniversite kapısında bekledim. Hapiste yatan solcular gibi, gökyüzü altında hastalık kaptım.
Yaşıtlarımın girdiği çoğu ortamdan mahrum bırakıldım ama inatla ve ısrarla eğitimimi sürdürüyorum.
Niyetim ülkemin rejimini değiştirmek değil, sadece kendi dünyamı zenginleştirmek. Bu yüzden, başıma geçirdiğim perukla kadınlık gururumun incinmesine, bunu bana yapanlara içerlememe rağmen eğitimime devam ediyorum.
Dileğim,
birilerinin hakkımızda yorum yapmayı, bizi kendilerine göre yargılamayı bırakıp bir de benim gerçekte ne düşündüğümü sorması."
Sanıyor musunuz ki, kahpece bir ölümde titreyen kalpler bir başka kahpe cinayete de öfke duyar, aynı hisle, aynı vicdanla, aynı insanlıkla?
Bir türlü olmuyor.
Bardağın yarısı asla dolmuyor.
Yarısında hüzün, tepki, gözyaşı; öte yarısı nefret, hissizlik, için için yahut apaçık nefret, hatta kana kan salyası.
Memlekette en çok iç acıtanlardan biri, çocukluktan alıştık ya, kahpe cinayetler değil belki; o kahpe ayrımcılık. Ölüleri ölülerin karşısına koymak. Kendinden olmadığını düşündüğün için asla duygu, asla vicdan, asla insanlık, o bir yana, çoğu zaman asla hukuk dahi geliştirememek.
Hep kana kan, hep kısasa kısas, hep en yakındakine ağıt, hep ötekine, cansız bedenine, uçuvermiş ruhuna dahi nefret.
Şimdi, misal, cumartesi günü saat üçte, ensesinden gelen kahpelikle kendi kanına boylu boyunca uzandığı aynı yerde, azıcık doğrulabilseydi Hrant Dink; eminim ve emin olun, kendisini ananlara, başka anaların, başka evlatların, başka eşlerin, kardeşlerin, arkadaşların acılarını da asla görmezden gelmemelerini söylerdi.
Kahpe cinayetin çetecileri bir yana; bir cinayette adeta sevinç yaşayabilenlere, ölümleri, acıları birbirinin karşısına dikip kimini adeta haklı görenlere dahi, muhtemelen bir selamın muhabbetiyle gülümseyerek.
Bilmiyorum elbette; ama belki 19 yaşındaki Karadenizli tersane işçisi
Onur da, kanlar içinde yere düşmeden çok önce...
"Yere düşenler, düşürülenler, yerde kalanlar, altta çakılanlar, üstten darbe yiyenler, enseden, arkadan, kalpten, hayatın orta yerinden vurulanlar"; kendilerine en büyük ihanete, en önce, en çok birbirine diş bileyerek düşüveriyor belki de!