kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Ocak 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cuma Sabah 
ATİLLA DORSAY

Hazır olun, 'varoş turları' başlıyor

Geçen günlerden birinde Milliyet gazetesinde çıkan bir haber, bence son derece ilginçti. Haberde, İstanbul'u daha iyi tanıtmak için farklı amaçlar çerçevesinde değişik turlar düzenlenmesinin planlandığı yazıyordu. Bunlardan biri de kentin kenar semtlerine yapılacak olan 'varoş turları' olacakmış! Evet, İstanbul'un varoşlarını tanımak... Yalnızca uzak köşe-bucak anlamındaki varoşları değil, kentin tam göbeğinde yer alan çarpıkçurpuk yapılaşmayı da yerinde gözlemlemek... Benim baş örneğim, yakın zamanda yine yazdığım Reşit Paşa Mahallesi... İstinyePark nedeniyle Maslak yolundaki bitmeyen (ve tam anlamıyla bir rezalet olan) trafik kargaşasından kaçmak için hafta sonları gerek İstinyePark'a, gerek yanıbaşındaki ENKA tesislerine gitmek amacıyla sürekli geçtiğimiz semt. İsteyenler Küçük Armutlu'tan Sultanbeyli'ye kadar sayısız örnek de verebilir.

ŞEHİRLEŞME SIFIR
Tek başına bu semt bile Türklerin şehirleşme çabasında nasıl çuvalladığını anlatmaya yeter. Nasıl bir cahillik, nasıl bir görgüsüzlük, hadi söylemekten kaçınmayalım, nasıl bir köylülük böyle bir semt yaratabilir? En küçük bir yol ve meydan kaygısı olmayan, birkaç binayı aynı çizgi üzerinde inşa etmekten aciz, her yapı dikenin yanındakinin biraz önüne çıkma kaygısıyla hareket ettiği, ağacı, yeşili, çiçeği olmayan böylesine çirkin, ucube, estetikten yoksun koca bir semt nasıl ortaya çıkabilir? Tüm bunlara yol gösterecek, mimardan vazgeçtik, zevk sahibi, sözü dinlenir bir usta, biraz bilinçli bir kalfa filan da mı olmamış? Öyle bir semt ki düzeltilemez, tümüyle yıkılıp yeniden yapılması gerekir. Ve İstanbul ne yazık ki, her yana yayılmış böyle yüzlerce semtle dolu. Ben Yaşamdan Dakikalar programında bir nebze sözünü etmiştim, ama arkamdan yorum yapan arkadaşlar, sağ olsunlar, hemen "İşte Boğaz yalıları," veya "İşte Osmanlı mimarisi," diye yanıtlar verdiler. Doğru, ama o apayrı bir şey. Her uygarlıkta üst sınıfların, aristokrasinin yarattığı sanat, yüksek düzeyde olmuştur. Osmanlı'da da öyledir. Önemli olan, estetik ve zevk denen şeyin, dalga dalga alt kesimlere yayılmasıdır. Önemli olan, kenar mahallelerde, kasaba ve köylerde güzel olarak neyin var olduğudur. Ve ne yazık ki bizim köylümüz, hatta orta sınıfımız bu sınavda tümüyle çakmıştır. Tüm güzellikler, o saraylar, yalılar, camiler veya ahşap evler ya birkaç büyük kentin ya da çokluk azınlıklara ait kasabaların tekelinde kalmıştır. Acı, ama gerçek...

UMUT ARANIYOR
Bu durumda, "Bu kenti nasıl adam ederiz?" sorusuna yanıt bulmak kolay değil. O yüzden, gerek İstanbul'a gelişin bir biçimde sınırlandırılması, gerekse kentsel dönüşüm planları gibi şeylere, kendi adıma, son bir umut diye bakıyorum. İstanbul'u ve de Bursa'dan Kayseri'ye, Diyarbakır'dan Trabzon'a birçok önemli kentimizi kurtarmak için son umut... Kuşkusuz, geleceğe dönük biçimde, başta İstanbul olmak üzere tüm ülkede yapı ve inşaat kalitesini düzenlemek için atılması gereken tüm adımları da atarak...