kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Ocak 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Avrupa'da yaşamak

Avrupa ile ortak bir gelecek hayali ya da umudu her geçen gün daha da uzaklaşıyor. Avrupalılar'ın "Soğutma", hatta "Kovma" politikaları yüzünden.
Üstelik bu politikalar sadece Türkiye'deki Türkler'i değil, Avrupa'da yaşayan Türkler'i de hedef alıyor.
Avrupalılar'ın bizlere, Türkiye'deki Türkler'e reva gördüğü muamele malum: Örneğin üyeliğe aday tüm ülkelerin yurttaşlarına serbest dolaşım hakkı tanınırken, Türkler kapsam dışı tutuluyor.
Yine örneğin gümrük birliği malların, hizmetlerin ve işgücünün serbest dolaşımına dayanırken, uygulamada Türkiye için "İşgücü"nün, yani "İnsanlar"ın serbest dolaşımı kesinlikle reddediliyor. Dahası "Bir gün AB' ye girebilseniz bile, insanların serbest dolaşımını unutun" deniyor.
Ve yine örneğin AB'de insanların kimlik kartlarıyla bir ülkeden öbürüne geçebildiği Schengen bölgesinin sınırları genişlerken, Türkiye'deki AB ülkeleri temsilcilikleri Schengen vizesi vermeyi giderek daha da katı koşullara bağlıyorlar. Hatta performans kriterlerinin en başına bir önceki yıla göre daha az vize vermeyi koyuyorlar, bunu başarı ölçüsü olarak gösteriyorlar.
Avrupa'daki Türkler'in durumu, yaşadıkları sıkıntılar, sürekli yenileri eklenen dışlayıcı kararlaryasalar daha da onur kırıcı. Fransa'da iyice sertleştirilen yabancılar yasası, Avusturya ve Hollanda başta olmak üzere birçok AB ülkesinde artan yabancı, daha doğrusu Müslüman karşıtlığı, oralardaki Türkler'i ikinci sınıf insan konumuna indirgiyor.

Entegrasyon önkoşul oldu
Ama AB ülkelerindeki 5.2 milyon yurttaşımızdan 2.7 milyonunun yaşadığı Almanya'daki durum tam anlamıyla facia. Çünkü ayrımcılık, dışlayıcılık artık aleni yapılıyor. İşte bir örnek:
Geçen Temmuz'da yürürlüğe giren yeni Göç Yasası, Almanya'daki Türkler'in Türkiye'den evlenmesini imkansız hale getirdi. Çünkü Türkiye'den Almanya'daki eşinin yanına gidecek gelin veya damatta artık derdini anlatacak kadar Almanca bilme koşulu aranıyor. Ve adres gösteriliyor: "Ankara, İstanbul veya İzmir'deki Goethe Enstitüleri'ndeki Almanca kurslarına yazılın. Sıkı çalışırsanız, 6 ayda aradığımız ölçüde Almanca öğrenebilirsiniz." Peki gelin veya damat Adana'da, Diyarbakır'da, Kars'ta, Ağrı'da yaşıyorsa ne olacak? Cevap: "Onların sorunu."
Brüksel'deki Özgür Üniversite öğretim üyelerinden Prof. Philippe de Bruycker'in yorumu ilginç: "Entegrasyon gönüllü bir sürecin son aşamasıydı. Şimdi zorunlu ve ülkeye girişin önkoşulu oldu."
Hemen ekleyelim; Almanya'ya gidecek damat veya gelinin Almanca bilmesi zorunluluğu AB ülkelerini kapsamıyor. ABD, Kanada, Rusya, Japonya gibi ülkeler de muaf. Ayrıca, örneğin bir Alman gencinin Rusya'dan, Kore'den getireceği gelinin de Almanca bilmesi istenmiyor. Dahası, Almanya'da yaşayan bir Türk genci Bulgar, Romen, İtalyan veya herhangi bir Avrupalı kızla evlenirse, ona da "Almanca biliyor musunuz" diye sorulmuyor. Hedef yalnızca Türkiye ve İslam ülkeleri.
İşte bu tür sorunlarla boğuşan Almanya'daki Türkler son günlerde yeni bir cendereye sokuldular. Noel arefesinde Münih metrosunda bir Türk ve bir Yunan genci, yaşlı bir Alman'ı dövdüler. Hıristiyan Demokrat Parti politikacıları bunu 27 Ocak'ta Hessen ve Aşağı Saksonya'da yapılacak eyalet seçimlerinde sömürülebilecek bir fırsat gördüler. Hessen'in Hıristiyan Demokrat Başbakanı Roland Koch kampanyasını bu olayın üstüne kurdu; "Göçmen kökenli" genç suçlulara verilen cezaların artırılmasını, onlar için ıslah kampları kurulmasını istemeye başladı. Gerekçesi: 2006'da suç işleyen gençlerin yüzde 45.7'sinin yabancı kökenli olması. Aslında bu oran, geçmiş yıllara göre suçlu yabancı gençlerin sayısında düşüş olduğunu gösteriyor ama o ayrıntı kimsenin işine gelmiyor. Dahası Almanlar'ın saldırısına uğrayan yabancıların sayısı her yıl artıyor ama o da tartışma dışı tutuluyor.
Gelinen son nokta: Yaşlı Alman'ı döven iki gençten birinin sınır dışı edilmesi istendi.
Hangisi dersiniz? Elbette Türk genci!
Avrupa'da Türkler'e karşı yeni bir Haçlı Seferi havası estiğini söyleyenler ne yazık ki haklı çıkıyorlar.