kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cate Blanchett, Elizabeth: Altın Çağ'da başarılı bir performans sergiliyor.

Ölümsüz bir hükümdar ama âşık bir fani

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
24.11.2007
Elizabeth dönüyor. Tarih boyunca iktidarı kayıtsız-şartsız yüklenmiş olan kadın hükümdarların belki en ünlüsü, 16. yüzyıl Avrupası'nda İngiltere'yi, belki uzaklardaki Osmanlı'nın dışında kürenin en güçlü devleti yapan 'bakire kraliçe', gerçekten de bir filme sığmayacak kadar zengin bir yaşama sahip. Daha önce perdede Flora Robson'dan Glenda Jackson'a, Bette Davis'ten Judi Dench'e en büyükler tarafından canlandırılmış, gerçekle efsane arası bir kişilik. Bu devam filmi, yedi yıl sonra hikayeyi kaldığı yerden sürdürüyor. 25 yaşında tahta çıkan (ve orada tam 45 yıl kalmayı başaran) kraliçe, artık sağlamlaşan iktidarına karşın zor bir dönem geçirmektedir. Avrupa'nın diğer güçlü devleti İspanya, koyu Katolikliğe sarılmış, Engizisyon'u başlatmış, dış ülkelere ve İngiltere'ye muhafazakâr bir devrim ihraç etmeye çabalamaktadır: Sanki günümüzün İran'ı... Katolik kiliseye karşı çıkıp bağımsızlığını çoktan ilan etmiş ülkede Protestan olan kraliçe, çevresinin Katolik azınlığa karşı telkin ettiği baskı ve hatta kıyımı reddetmekte, ülkenin birliğini hoşgörü ve eşitlik ilkeleriyle sağlamak istemektedir. Sarayda döneminin en güçlü haber alma örgütünü (yani Scotland Yard ve FBI'ın atası!) kurmuş olan bakanı Sir Francis Walsingham, kraliçeyi çeşitli suikastlere hedef olmaktan korumaktadır. Ülke sorunlarının yanısıra, kraliçe kendisine başkaldırmış olan ve tahtın kendi hakkı olduğunu savunan yeğeni Mary Stuart ve yandaşlarıyla da uğraşmak zorundadır. Ama tüm bu olayların ötesinde, Elizabeth bir kadın olarak erkeklere de ilgi duymaktadır. Ve hayatındaki birkaç büyük aşktan biri de, o sırada Amerika kıtasının fethiyle uğraşan denizci Sir Walter Raleigh'e beslediği duygulardır. 500 yıl önce, üstelik bize uzak bir ülkede yaşamış bir kraliçenin hayatı bizim için niye ilginç olsun? İsteyerek uzattığım özet zaten bunun yanıtını veriyor: Çünkü o hayattan hâlâ alacağımız dersler var, tarih sürekli 'tekerrür ediyor' ve insanoğlunun temel sorunsalları pek değişmiyor. Böylece, kraliçenin baskıya karşı daha çok özgürlüğü, dinsel ayrıma karşı hoşgörüyü savunması, günümüzden bakılınca ayrı bir anlam kazanıyor. Ve filmi olsun, Elizabeth'in yaşamını olsun hâlâ çok ilginç kılıyor. Filme gelince... Hint kökenli yönetmen Kapur, aslında biraz büyücü, biraz da üçkağıtçı biri!.. Bize kişilikli ve özgün bir sinemadan çok, her sahneyi etkili kılmayı amaçlayan bir beceri, adeta bir gösteri sunuyor. Bu gösteri atmosferinin içinde, oldukça hızlı bir anlatım, dakik bir kurgu, dur-durak bilmeyen bir müzik ve cilalı bir görüntü çalışması da etkin oluyor. Ve film yer yer, tarihsel fon önünde ustalıkla kotarılmış bir fotoromana dönüşüyor!... Oyuncular elbette kusursuz. Ama özellikle iktidarın zirvesinde ölümsüzlüğe oynayan bir hükümdarla sıradan ve âşık bir fani olmanın ikilemini çok iyi yaşatan Cate Blanchett'e, bir kez daha bravo!...

ELİZABETH: ALTIN ÇAĞ * * *

(Elizabeth: The Golden Age) Yönetmen: Shekhar Kapur Senaryo: Michael Hirst, William Nicholson Görüntü: Remi Adefarsin Müzik: Craig Armstrong, A. R. Rahman Oyuncular: Cate Blanchett, Geoffrey Rush, Clive Owen, Samantha Morton, Abbie Cornish, Rhys İfans, Jordi Molla, Universal (UİP) yapımı
Haberin fotoğrafları